İçeriğe geç

Abdullah b. Huzâfe Kimdir?

    Abdullah b. Huzâfe Kimdir?

    Abdullah b. Huzâfe radıyallahu anh ilk Müslümanlardandır. Müslümanların Mekke’de eziyet gördüğü dönemleri yaşamış, kardeşi Kays b. Huzâfe ile birlikte ikinci Habeşistan hicretine katılmıştır.

    Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, Pers İmparatoru’na hitaben yazdığı mektubu temsil kabiliyeti yüksek olan Abdullah b. Huzâfe radıyallahu anhunun başkanlığındaki bir heyetle göndermiştir.

    Hz. Ömer radıyallahu anh devrinde Suriye’nin fethine katılmıştır. Mısır’ın fethi için gönderilen orduya da katılmış ve Hz. Osman radıyallahu anh devrinin son dönemlerinde Mısır’da vefat etmiştir.

    Kaynaklarda Abdullah b. Huzâfe Es-Sehmî radıyallahu anhunun iman kuvvetini ve kahramanlıklarını anlatan rivayetler zikredilmektedir.

    Bunlardan ikisini sunuyoruz.

    Hicretin altıncı senesinde Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, Ashab-ı Kiram’dan bazılarını hükümdarlara elçi olarak göndererek onları İslâm’a davet etmek istedi. Fakat bu tehlikeli bir görevdi. Elçiler daha önce gitmedikleri, dilini bilmedikleri memleketlere gideceklerdi. Elçi gönderildikleri kralların mizaçlarına dair bir şey duymamışlardı. Protokollerini bilmiyorlardı. Üstelik onlardan dinlerini bırakıp İslâm’a girmelerini isteyeceklerdi.

    Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ashabına şöyle dedi:

    – Bazılarınızı hükümdarlara elçi olarak göndermek istiyorum. İsrailoğulları’nın Hz. İsa’ya karşı çıktığı gibi siz de bana karşı çıkmayın.

    Sahabiler dediler ki:

    – Biz senin istediklerini yaparız ey Allah’ın Resûlü. Bizi dilediğin yere gönder.

    Pers İmparatoru (Kisra)

    Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem Abdullah b. Huzâfe radıyallahu anhuyu Pers (Arapçada “Fars.” Bugünkü İran) İmparatoru Kisra’ya gönderdi.

    İmparator ve devlet adamları onları en görkemli kıyafetleriyle karşıladı. Abdullah b. Huzâfe radıyallahu anh ise üstünde yünden hırka ve başında bir örtüyle karşılarına çıktı.

    Kisra adamlarına Abdullah b. Huzâfe’den mektubu alması için işaret etti. Abdullah b. Huzâfe:

    – Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem benden bu mektubu bizzat sana teslim etmemi istedi. Onun emrine karşı gelmem, dedi.

    Bunun üzerine Kisra yanına yaklaşmasına ve mektubu kendisine vermesine müsaade etti. Daha sonra mektubu tercümanına vererek okumasını emretti. Şöyle başlıyordu:

    “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Allah Resûlü Muhammed’den Farsların hükümdarı Kisra’ya…”

    Mektubun kendi adıyla başlamadığını duyan Kisra, öfkeyle yerinden fırladı ve mektubu alıp yırttı. Dedi ki:

    – Ben imparator olduğum halde nasıl kendi ismini benim ismimin önüne koymaya cüret eder!

    Bunun üzerine Abdullah b. Huzâfe radıyallahu anhuyu derhal saraydan çıkardılar. Bineğine binip Medine’ye geri döndü. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme olanları anlattı. O da şöyle buyurdu:

    – Allah da onun mülkünü paramparça etsin.

    Birkaç yıl içerisinde İmparator oğlu tarafından öldürüldü. Bilindiği üzere bir süre sonra da Hz. Ömer radıyallahu anhunun hilafeti döneminde İran fethedildi.

    Bizans İmparatoru (Kayser)

    Hicretin on dokuzuncu senesinde Hz. Ömer, aralarında Abdullah b. Huzâfe radıyallahu anhumânın da olduğu orduyu Bizans’a (Arapçada “Rum”lara) karşı savaşmaya gönderdi. Bizans İmparatoru hızla yayılan bu yeni dinin mensuplarından bazılarının esir olarak getirilmesini emretti. Abdullah b. Huzâfe radıyallahu anh İmparator’un karşısına çıkarılan esirler arasındaydı.

    Kayser Abdullah b. Huzâfe radıyallahu anhuya uzun uzun baktı ve dedi ki:

    – Sana bir teklifim var.

    – Nedir?

    – Hristiyanlığı teklif ediyorum. Kabul edersen seni serbest bırakır ve ihsanda bulunurum.

    – Binlerce defa ölmem, beni davet ettiğin şeyden daha hayırlıdır!

    – Ben senin akl-ı selim sahibi biri olduğunu düşünüyorum. Eğer davetimi kabul edersen sana valilik veririm.

    Tebessüm eden Abdullah b. Huzâfe radıyallahu anh dedi ki:

    – Değil valilik, bütün mülkünü hatta Arapların sahip olduğu ne varsa hepsini versen Allah Resûlü’nün bana verdiğinden bir an bile vazgeçmem.

    – O zaman ölürsün!

    – Dilediği yap!

    Bunun üzerine Abdullah b. Huzâfe radıyallahu anhuyu büyük bir direğe astılar. Karşısına okçuları dizdiler. Kayser elinin ve ayağının yakınına nişan almalarını emretti. Okçular böyle korkutmaya çalışırken Kayser de Abdullah b. Huzâfe radıyallahu anhuyu Hristiyanlığa davet ediyordu. Vazgeçmediğini görünce iplerini çözüp büyük bir kazanın önüne getirdiler. Gözünün önünde içine kızgın yağ döktüler ve içine diğer Müslüman esirlerden birini attılar. Kayser, Abdullah b. Huzâfe’nin gözünden yaşlar aktığını görünce artık korktuğunu düşünerek tekrar Hristiyanlığı teklif etti. Abdullah b. Huzâfe radıyallahu anh reddedince dedi ki:

    – Şu haline bak! O zaman niye ağlıyorsun!

    – Ağladım, çünkü kendi kendime şöyle dedim: Şimdi bu kazana atılacaksın. Bu işkencenin karşılığını ahirette alacaksın. Keşke binlerce bedenim olsa da hepsi Allah yolunda feda olsa, hepsinin karşılığını Rabbim’den alsam…

    Bu sözden etkilenen Kayser şöyle dedi:

    – O zaman halkımın önünde bana saygı göster ve alnımdan öp. Ben de seni serbest bırakayım.

    – Peki diğer Müslümanlar?

    – Onları da serbest bırakacağım.

    Abdullah b. Huzâfe radıyallahu anh bunda bir sakınca olmadığını düşündü. Karşısındaki hükümdarın alnını öpecekti ve bütün Müslüman esirler serbest kalacaktı. Yaklaştı ve Kayserin alnını öptü. Esirlerle beraber Medine’ye geri döndü.

    Onları Medine’de karşılayan Hz. Ömer radıyallahu anh olanlar kendisine anlatılınca herkesi topladı ve şöyle seslendi.

    – Abdullah b. Huzâfe’nin alnından öpmek her Müslümanın görevidir.

    Sonra Hz. Ömer radıyallahu anh kalkıp Abdullah b. Huzâfe’nin alnından öptü.

    Kaynak: SEMERKAND DERGİSİ