İçeriğe geç

Asırda Tımar Sistemindeki Bozulma ve Devlete Etkileri Nedir?

    16. asrın son çeyreğinden itibaren Avrupa orduları karşısında eski prestijini yitirmeye yüz tutmuş olan Osmanlı Orduları, top kullanımında, özellikle de seyyar toplarda, bir zamanlar dünya harp tarihine altın harflerle kazınmış bataryalarının karşısında, kendilerininkilere denk kuvvetler buldular.

    1500’lerin ikinci yarısından itibaren, bir zamanlar devletin itici gücü olan tımar sistemi, fetihlerin azalması ve Osmanlı ülkesinin tabii hudutlarına ulaşmasıyla önüne geçilmesi güç şekilde bozulmaya başladı. Coğrafi keşiflerin Avrupa’ya umulmadık bir ekonomik güç sağlamasıyla değişen ana ticaret yollarından dolayı kervan vergi gelirlerinin de düşmesi, bu beklenmedik döneme girilmesinin en temel sebepleriydi. Bunun üzerine tabii olarak daha fazla gelire ihtiyaç duyan hazine, mevcut tımarlardaki vergi baskısını arttırmaya başladı.

    Köylü üzerinde devletin koruyucu murakabesini zayıflatan ve Osmanlı’da bir çeşit feodal sistemin başlangıcı kabul edilebilecek bu baskılar, nihayetinde zulümlere neden olmaya başladı. Zira tımar sahiplerinin geniş topraklarında çalışan köylünün sırtına, daha fazla çalışma saati binmiş, bu da geniş çaplı bir huzursuzluğa sebep olmuştu. Safevilerin de bitmek bilmeyen casusluk faaliyetleri neticesinde ülkede, özellikle de Şiiliğe meyyal Türkmen göçerler arasında, “Osmanlı’nın zulmü” ya da “zalim Osmanlı” gibi kavramların kullanımı gün geçtikçe artıyor, karmaşa derinleşiyordu. Görkemli 16. yüzyılın, Celali isyanlarıyla anılmasının sebebi işte bozulan bu toprak iktisadıydı.

    Devlet-i Aliyye, ya yeni bir iktisadi sistem kuracak (bu o an için imkansızdı) ya da imparatorluğun sırtındaki aşırı yükleri indirici bir politikayla, daha muktedir bir merkezi idareye kavuşabileceği makul sınırlara çekilecekti. Fakat olayların gidişatı bu şekilde değildi ve saydıklarımızın ikisi de gerçekleşmedi. Şimdi bu kısa girişi biraz açalım.

    Batı’da Siyasi Birliğin Gelişmesi

    Kanuni Sultan Süleyman’ın, babası Yavuz Sultan Selim Han’dan devraldığı 6.557.000 kilometrekare büyüklüğündeki toprağın, zorunlu olarak havzasında genleşmesi söz konusuydu. Devletin en itibarlı, zengin ve görkemli bir dönemi kabul edilen bu yaldızlı günlerinde, Batı’da umulmadık bir şekilde siyasi birliği sağlayan Habsburg Hanedanı’nın son temsilcisi, Kanuni’den yirmi yaş büyük olan Şarlken büyük bir tehlike arz etmeye başlamıştı.

    O döneme kadar birbirleriyle mezhep ve ırk kavgalarıyla bölünmüş ve parça parça olmuş sefil haldeki Avrupa coğrafyası, bu yeni Habsburg kralı sayesinde, tek elden bir yönetime kavuşuyor, ayrıca henüz emekleme dönemindeki Protestan mezhebine karşı ve elbette ki müslümanlara karşı, dünya Katoliklerinin koruyucusu olarak önemli bir görevi üstleniyordu.

    Osmanlı desteğinde palazlanmaya yüz tutmuş Protestanların da zor günleriydi bunlar. Bu arada, kurulduğu günden bu yana, zayıfın ve yardıma muhtaç olanların mutlak dostu ve himaye edicisi olan Osmanlı idaresi, elbette ki politik çıkarlarına da uyması hasebiyle, Luther ve takipçilerini destekliyor; bir yandan da Şarlken’e alternatif yeni bir Katolik hamisi olarak, Fransa Kralı I. Fransuva’yı politik ve ekonomik olarak arkalıyordu. Öyle ki Fransızlar, henüz dolu olan Osmanlı hazinesinden gelen çil çil Venedik ve İngiliz altınlarıyla devleti ve orduyu güçlendirmek yerine sarayların ve kimi tarihi eserlerin tadilatlarına dahi girişebilecek ekonomik rahatlığı buluyorlardı.

    Devlet Yapısında Başlayan Bozulmalar

    16. asrın son çeyreğinden itibaren Avrupa orduları karşısında eski prestijini yitirmeye yüz tutmuş olan Osmanlı Orduları, top kullanımında,özellikle de seyyar toplar, bir zamanlar dünya harp tarihine altın harflerle kazınmış bataryalarının karşısında, kendilerininkilere denk kuvvetler buldular. Üstelik seyyar ateşli silahların en önemlilerinden olan yeni tüfek ve tabancaların da Avrupa ordularınca Osmanlılardan daha süratli kabulüyle avantaj süratle el değiştirmeye başladı.

    Bu çok büyük bir meseleydi. Çünkü askerin fetihler vasıtasıyla kavuştuğu muazzam gelirlerin azalması, büyük sayılarda yaşadıkları garnizonlarında huzursuzluğa kapılmaları demekti. Daha da fenası, sınır boylarındaki tımar sahiplerinin gelir kayıpları, zayıflamanın başlangıcının ilk işaretleriydi. Zira tımarlı sipahilerin birincil görevi her an bir harp olacakmış gibi harbe hazır asker yetiştirmek, hazar (barış) vakti de bulundukları uç bölgelerin emniyetini sağlamaktı. Tımar kanunu gereği tımarı dahilindeki ahaliden vergi toplar, bununla hem kendilerini geçindirir, hem de tımarının büyüklüğüne göre asker yetiştirirlerdi.

    Tarım Arazilerinin Terk Edilmesi

    Fetihlerin eski hızını yitirmesi, tımar sahiplerinin toprağı işleyen halk üzerinde giderek büyüyen bir baskı oluşturmaları demekti. Zira ödenmesi gereken vergiler vardı. Bunun neticesinde halk, çoğu zaman tımar sahiplerinden habersiz topraklarını bırakıyor, ya şaki olarak dağa çıkıyor ya da iş bulma umuduyla büyük şehirlere göç ediyorlardı.

    16. yüzyıl boyunca sürecek isyanlar ve devlet yapısındaki temel bozulmanın sebepleri bunlardır. İsyanların, Anadolu insanına ve devlete maliyeti büyük olmuştur. Halkı kitlesel halde İran’a göçe kışkırtan Safeviler, bu sayede büyük miktardaki tarım arazilerinin ekilmeden terk edilmelerine sebep oluyorlardı. Zaten ticaret gelirlerinin kaybının eşiğindeki Osmanlı Devleti için bundan büyük felaket düşünülemezdi.

    Habsburg Şarlken’in en büyük rakiplerinden biri de Osmanlı desteğini arkasına almış Fransa’ydı. Şarlken, bir Avrupa imparatorluğu meydana getirmek için Fransa ile otuz yıl süren savaşlara girişmişti ve üstünlüğü elinde tutuyordu. İşin ilginç yanı, Osmanlılar Fransızları desteklerken, Safevi Devleti de, istihbari ve askeri anlamda Habsburglara yardım ediyordu. Avusturya ve Safeviler Osmanlı’ya ya eş zamanlı saldırıyor ya da seferlerin uzayıp ordunun imparatorluğun iki ucunda bölünmesine yol açacak şekilde hareket ediyorlardı. İlerleyen aylarda, Osmanlı-Fransa ve Osmanlı-Safevi ilişkileri üzerinde ayrıca duracağız.