Biat Arapça kökenli bir kelime olup satmak, satın almak, el vermek, alışveriş yapmak, karşılıklı anlaşmaya varmak, itaat etmek anlamlarına gelir.
Fıkıh ilminde Biat, devlet başkanını seçme, belirleme ve İslam hukuku içerisinde ona bağlılık gösterme, bunu ifade ve temsil etmek için el ele tutuşup sözleşme yapmak demektir. Bu tür biatın incelenmesini fıkıh kitaplarının ilgili bölümlerine bırakıyoruz.
Tasavvufi anlamda biat ile eşanlamlı olarak şu kelimeler kullanılmaktadır: inabe, intisap, el alma, el verme, tarikata girme, tövbe etme.
Buna göre biatın anlamı şudur: Allah yoluna giren bir müridin, mürşidine sadık ve bağlı kalacağına, Allah için Allah yolunda kendisine kayıtsız şartsız teslim olacağına, haramlardan uzaklaşacağına, helal ve hayırlara sarılacağına, günahlardan tövbe edeceğine ve bir daha yapmayacağına dair söz vermesi, buna Allah’ı ve Resulü ile mürşidini şahit tutması demektir.
Müritlerin tasavvufi terbiyeye girerken mürşitleriyle yaptıkları sözleşmeye ahit de denir. Bu bir anlamda sözleşmedir. Bu ahit ile Allah’a ve Resulüne verilen ahde bağlı kalmaya karar verilmiş demektir. İşte, müridi yüksek derecelere ulaştıracak olan bu bağlılıktır.
Şeyhle yapılan ahit, müridin ona karşı samimi ve dürüst davranacağını, hiçbir emir ve tavsiyesine muhalefet etmeyeceğini ve hiçbir sırrını şeyhinden saklamayacağını taahhüt etmesi manasına gelir.”
Allahu Teala ruhlarımızın kendisiyle yaptığımız anlaşmayı, peygamberlerinin lisanıyla bize hatırlatmış, bunun gereğini nasıl yerine getireceğimizi yine onların hayatları ile ortaya koymuştur.
Bu bizim için büyük bir rahmet kapısıdır. Çünkü Yüce Yaratıcımız önümüze bizim cinsimizden bir insanı peygamber olarak koymuş ve şöyle buyurmuştur:
“Kim buna uyarsa, bana uymuş olur, ona itaat bana itaattir. Bana sevilmek isteyen peygamberimin peşinden ayrılmasın” (Âl-i İmran, 31-32; Nisa, 80.)
Fakat terbiyesi için peygamber gönderip, kendisine kalp, akıl, kulak, göz, düşünce, his, vicdan gibi cevherler verdiği herkesi kulluk ve dostluktan hesaba çekecektir.
Peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed ﷺ Efendimizden sonra bu yüce davet ve Hakk’a irşat işi, onun vâris ve halifelerine kalmıştır.
Bu işte ümmete onlar öncülük ve nezaret etmektedir. Şimdi ilahi ahdi korumak ve takvaya ulaşmak için kamil mürşitlere yapılan intisabın ve biatin İslami kaynaklardaki yerini, şeklini ve gereğini inceleyeceğiz.
Biat ve İntisabın Delilleri
Biat Kur’an-ı Hakim’de anlatılmış ve övülmüştür. Biat işinde iki taraf vardır. Biri Allah Teala, diğeri ise aciz olan kuldur. Allah Teala, bu işte kendisi adına yeryüzünde halifesi olarak Resullah’ın ﷺ görevlendirmiştir.
Bu görevde kendisine büyük bir yetki vermiş; Hz. Peygamber’in elini Allah’ın eli olarak tavsif edilmiştir. Bu durum ayette şöyle ifade edilir:
“Sana biat edenler, ancak Allah’a biat etmiş olurlar. Allah’ın eli, onların elinin üzerindedir.”
Fetih 48/10
Ancak burada Allah’ın eli ifadesinden kudret, destek, yetki ve temsil anlaşılmalıdır. Resûlullah (s.a.v), ümmetinden Allah’ın birliğini kabul etmelerinin ardından, takva ve cihat adına pek çok defa hususi biatler ve sözler almıştır. Bu biat şekilleri daha sonraki devirlerde, hem İslam devletinin idarecileri, hem de ümmetin maneviyat önderleri için birer örnek olmuştur.
Buradan ortaya çıkan şudur: Günümüzde biat ve intisap ne yazık ki gereği gibi anlaşılamamaktadır. Kimileri bunu maddi çıkarlarına kullanmakta, kimileri de aslını öğrenmeden yanlış görüntü ve bilgilere aldanıp onu hiç kabul etmemektedir.
Bu yüzden olsa gerek, bazı Müslümanlar onu tamamen gündeminden çıkarmıştır. Bütün bunların yanı sıra bazı müminler hâlâ bu sünnetle amel etmektedir. Silinmeye yüz tutmuş bir gerçeği ihya etmektedir. Bu ihya hareketi Kur’an ve Sünnetin yaşandığı tasavvuf çevrelerinde devam etmektedir.
Eğer bu mesele dinin önem verdiği bir mesele ise onun dindeki yerini, bağlayıcı değerlerini bilmemiz gerekir. Üzerimize düşeni yerine getirmemiz lazımdır. Mesele anlaşılırsa, onu ihmal edenler veya inkar edenler de neyi göz ardı ettiklerini görme imkanı bulacaklardır.
Şimdi Kur’an ve Sünnette biatın nasıl ele alındığına bir bakalım.
Kuranda Biat ve İntisap
Cenabı Hak biati Kur’ân-ı Hakim’de birkaç defa zikretmiştir. Bu ayetlerde biatin önemi yanında, şekli, gereği ve hedefine de işaret edilmiştir. Konu ile ilgili ayet mealleri şöyledir:
“Resulüm! Sana biat edenler hiç şüphesiz Allah’a biat etmektedirler. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim yaptığı ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile yaptığı ahdine vefa gösterirse, Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.” (Fetih 48/10.)
“Ey Peygamber! Mümin kadınlar, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayaklan arasında bir iftira uydurup getirmemek, iyi işlerde sana isyan etmemek hususunda seninle biat etmeye geldikleri zaman, onların batlarını kabul et, onlar için Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. ” (Münitehine 607 12)
“Hiç şüphesiz, sana o ağacın altında biat ederlerken Allah müminlerden razı oldu. Onların kalplerinde olanları bildi; üzerlerine sekinet indirdi ve kendilerini pek yakın bir fetihle mükafatlandırdı.” (Fetih 48/18)
Görüldüğü gibi bu ayeti kerimelerde açıkça biat hadisesi anlatılmakta; Allah yolunda sözüne sadık kalanlara büyük bir ecir, Cennet ve Allah rızası müjdelenmektedir. Şu ayeti kerimede ise Allah Teala’nın müminler ile yaptığı alış-verişin sonucu daha açık anlatılmaktadır:
“Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine vereceği Cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar, Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler.
Bu, Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da yazılmış Allah üzerine hak bir vaattir! O halde onunla yapmış olduğunuz bu alış-verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük bir kazançtır.”, (Tövbe 9/111)
Bu biatten önce, Resullah’ın ﷺ amcası Hz. Abbas (r.a) uzun bir konuşma yapıp, Medine’den gelen yetmiş Müslümana bu işin önemini ve sonuçlarını anlattı.
Resullah’ın ﷺ geçirdiği sıkıntı ve durumları insanlara hatırlattı. Peşinden Esad b. Zürare (r.a) söz alarak genişçe bir durum değerlendirmesi yapıp, arkadaşları adına şunları söyledi:
“Biz, bizim ve senin Rabbin olan Allah’a biat edeceğiz. Allah’ın eli bizim elimizin üstündedir. Kanlarımız kanınla, ellerimiz senin elinle birliktedir. Biz kendimizi, oğullarımızı ve kadınlarımızı savunduğumuz ve koruduğumuz gibi, seni de savunacak ve koruyacağız.
Eğer biz bu ahdimizi bozarsak, Allah’ın ahdini bozmuş, bedbaht ve perişan kimseler olalım! Ey Allah’ın Resulü! Bu sana karşı, bizim sadakat yeminimizdir. Yardımına sığınılacak ancak Allah’tır.”
Es’ad b. Zürare, Hz. Abbas’a da bir şeyler söyledikten sonra Hz. Peygamber’e (s.a.v) döndü: -Ya Resûlullah! Bizden kendin için dilediğin teminatı al. Rabbin için istediğin şartı koş! dedi. Resûlullah (s.a.v):
-Rabbim için O’na ibadet etmenizi ve hiçbir şeyi ortak koşmamanızı şark koşuyorum. Kendim için ise kendinizi, çocuklarınızı ve kadınlarınızı koruduğunuz gibi beni de savunmanızı istiyorum, buyurdu. Müslümanlar:
-Evet, bütün söylediklerinize razıyız ya Resûlullah!” dediler.” (Kaynak: Ebu Nuaym, Delâilün-Nübüwe, 1, 302-303, Beyrut, 1991. Bkz: Asım Köksal, İslam Târihi, VI, 32-33.)
Daha sonra Abdullah b. Revaha ve diğer Müslümanlar, ileri sürülen bütün şartları kabul ettiklerini, hiçbir şekilde bu işten vazgeçmeyeceklerini belirtip: -Biz bu vazifelerimizi yerine getirirsek, bizim için ne var? diye sordular: Resûlullah (s.a.v):
-Cennet var! buyurdu. Bunun üzerine Müslümanlar: -Bu çok kazançlı bir alış-veriş! Biz bundan ne cayarız ne de cayılmasını isteriz, dediler. Bunun üzerine:
“Allah müminlerden Cennet karşılığı canlarını ve mallarını satın almıştır…” ayeti nazil oldu.” (Kaynak: Taberî, Câmiü’l-Beyan, Cüz. XI, 35-36; İbnu Kesir, Tefsir, I, 155. Suyutî, ed-Dürrül, Mensûr, IV, 264; Bursevi, Rûhu’l-Beyan, III, 512.)
Hasan el-Basrî (rah.) şöyle demiştir: “Ey insanlar! Allah Teala’nın bütün müminlerle yaptığı bu çok kazançlı biata iyi kulak verin. Vallahi yeryüzünde bulunan bütün müminler bu ilahi biatin (ahdin ve anlaşmanın) içine dahildir.” (Bursevi, Rühu’l-Beyan, III, 513.)
Cafer es-Sadik (rah.) ise Allah için yapılan biatın kıymetini şöyle dile getirir: “Ey insanoğlu! Kendinin kıymetini bil. Baksana, Allah Teala sana öyle kıymet verdi ki, karşılığın olarak Cennetten başkasına razı olmadı.” (Kaynak: Bursevi, a.g.e, aynı yer.)
imam Kurtubi (rah.) (671/1273), biat işinin tarihin derinliklerinde kalan gizemli bir iş olmadığını şöyle ifade eder: “Bu ayeti kerime II. Akabe Biatı’ndaki Müslümanlar hakkında indirilmiştir. Fakat ayet, kıyamete kadar bu ümmetten Allah yolunda cihad eden herkesi ilgilendirmektedir.” (Kurtûbî, el-Câmi, VIII- 267.)
Evet, insanların içinde öyle Hak erleri ve Peygamber aşıkları vardır ki onlar, kıyamete kadar bu dostluğu hakkıyla temsil edeceklerdir. Bütün dünya Allah’tan yönünü çevirse, o erler asla ümidini yitirmezler.
Sünnette Biat ve İntisap
Rasulullah ﷺ Efendimiz, İslam’a girmiş olmalarının yanı sıra Ashabı Kiram (r. anhüm) ile değişik zaman ve mekanlarda, pek çok önemli konuda biat yapmıştır. Erkeklerle el ele tutarak, kadınlarla sözlü olarak yapılan biat, hicretten önce I. Akabe denilen yerde yapılmıştır.
Bir hac mevsiminde Medine’den gelen on iki Müslüman, bir gece Rasulullah ﷺ ile Akabe denilen yerde buluştular. Rasulullah Efendimize ﷺ, darlıkta ve varlıkta, neşeli ve sıkıntılı zamanlarında onun emrini dinleyip boyun eğeceklerine, başa geçen ehil idarecilerle çekişmeyeceklerine, her nerede olursa olsun hiçbir kınayanın kınamasından asla çekinmeyeceklerine ve bu hususta gerçeği söyleyeceklerine dair biat ettiler.” (Kaynak: İbnu Sa’d, Tabakat, 1, 220; Ahmed, Müsned, V, 316; Buharî, Ahkam, 43; Müslim, İmaret, 41-42, Nesai, Biat, 1-5.)
Bu yüzden biat, Peygamberimiz ve ashabının bir uygulaması olup bütün müminlere örnektir. Daha sonraki sene İkinci Akabe Biati yapıldı. Ayrıca Hudeybiye’de Rıdvan Biati ve Mekke’nin fethinde genel anlamda bir biat yapılmıştır. Bunlardan başka özel zamanlarda ve gerekli görüldü zamanlarda hususi biatler yapılmıştır.
Biat konusunda kadınlar da bulunmuştur. Bazen yetişmiş çocukların bile biat ettiğini görüyoruz. Bütün bunlar, biatın dini hayattaki gereğini gösterir. Onun için İslami kaynaklar, biat üzerinde diğer farz ameller gibi önemle durmaktadır.
Hz. Peygamber (s.a.v) ile ashabı arasında gerçekleştirilen bu biatler, daha sonraki devirlerde devlet idarecilerine ve tasavvuf imamları, mürşidi kamil zatlara birer örnek ve delil olmuştur.