Hepimiz sevgiye ihtiyaç duyuyoruz, sevmeye ve sevilmeye… Özellikle bugün hayatın türlü dert ve kederiyle boğuşurken belki bu ihtiyacımız daha da katlanıyor.
Sevgi fıtrîdir, kalbin mayasıdır. Bu maya her gün kabarır. Elbette hayat bazen bu mayanın tutmasına mani olur. Sevginin yerini öfke ya da hüzün alır. Bu da fıtrîdir. Her zaman güler yüzlü, huzurlu olamaz insan. Tabiatı değişkendir; bugün gülüyorsa yarın ağlayabilir.
Buradaki kritik soru şu: Peki, neyi seviyor, neye seviniyor, neye üzülüyoruz?
Günümüzde geçmişe nazaran nefsin sevip hoşuna gideceği daha çok şey var. Kimileri mala mülke tutkundur. Kimileri mesleğine, kariyerine, makamına… Kimimiz de kendisini bir takıma, düşünceye, davaya adar. Fakat hepsinin ortak noktası, bir gün bu sevgi bitecek, sevgili arkada kalacak.
Bu gerçeğin tedirgin edici bir tarafı var. Çünkü bir yanımız hiç bitmeyen bir sevgiyi aramakta. Fakat bu sonsuz sevgi sonlu dünyalıkların sinesinde değil. Bu oluş ve bozuluş âleminde sevgiler de sevilenler de yok olmaya mahkûm çünkü.
Madem ruhumuz bitmeyen sevgiyi, asla yok olmayacak sevgiliyi arıyor, onu bulmalı. “Bulanlar arayanlardır” denilir ya, ister geriye dönüp bakalım ister bugüne, arayanlar buluyor. O bulanların dilinden dökülen ne şiirler ne sözler var.
Mesela Yunus Emre kuddise sırruhû şöyle demiş:
“Ne varlığa sevinirim ne yokluğa yerinirim Aşkın ile avunurum, bana seni gerek seni.”
Kısacası kalbin halleri mühim. Hadis-i şerifi hatırlayalım, kalbimizin durumu ne ise bütün azaların durumu ona göredir; sevgi, hüzün ve öfke maddi manevi bedenimize etki eder.
Şu fani dünyada o bitmeyen sevgiye ulaşmak mümkün. Dünya zaten bunun için değil mi? Burada ne ektiysek yarın âhirette onu biçeceğiz. Mesele niyet ve gayret. Aramak yani.
***
Hac mevsimindeyiz. Kurban Bayramı yaklaşıyor. Selim Uğur’un “Bir Dönüm Noktası: Hac” yazısı ve Ali Sözer’in “Bayram Sevinci” yazısına dikkatinizi çekmek isteriz.
Cenâb-ı Hak hacılarımızın haccını mebrur, amellerini makbul eylesin. Kurban Bayramınızı tebrik eder, hayırlara vesile olmasını niyaz ederiz.