Divan, dilimize Arapçadan girmiş ama aslen Farsça olan kelimelerdendir. Bu kelimeyi günlük hayatta da edebiyatta da çok kullanırız. Ayrıca dilimizde aynı kökten türemiş başka ödünç kelimeler de vardır. Gelin bu kelimeleri yeniden hatırlayalım:
Divan: 1. Büyük meclis, yüksek meclis. 2. Eskiden şairlerin aruz vezniyle yazdıkları şiirlerini, nazım şekillerine ve kafiyelerinin son harfine göre belli bir sıraya bağlı kalarak düzenledikleri şiir mecmuası. 3. Aruz vezninin “fâilâtün / fâilâtün / fâilâtün / fâilün” kalıbı ile yazılan ve kendine mahsus bestesi olan bir halk edebiyatı nazım şekli. 4. Musikimizde şekil bakımından türküden çok şarkıya benzeyen, basit, samimi, külfetsiz bir form. 5. Osmanlı Devleti’nde birkaç köyden oluşan küçük birlik. 6. Üstünde süslü örtüleri ve yastıkları bulunan sedir, kol koyacak yeri olmayan bir nevi kanepe.
Divan Kelimesinin Türevleri
Divânî: Eskiden dîvan kaleminden çıkan yazı ve fermanlarda kullanılan hareketli bir yazı çeşidi, çep hattı.
Divançe: Küçük şiir mecmuası, küçük divan.
Divâne: 1. Çılgın, deli, mecnun. 2. Kendini duygularının coşkunluğuna bırakmış, akılla ilgisini kesmiş, aşkın buyruğu altına girmiş olan kimse, meczup, şeydâ.
Divân-ı âlî: 1. Bakanları, yargıtay ve danıştay üyelerini, cumhuriyet başsavcısını görevlerinde işledikleri suçlardan dolayı yargılamak üzere yargıtay ve danıştay üyelerinden kurulan yüksek mahkeme, yüce dîvan. 2. Osmanlı Devleti’nde 1876 Kanûn-ı Esâsî’sine göre gerektiğinde nâzırları, temyiz başkan ve üyelerini muhakeme etmek üzere padişahın iradesiyle kurulan yüksek mahkeme.
Divân-ı harp: Askerler tarafından işlenen suçlara bakan olağanüstü askerî mahkeme.
Tedvin: Kitap durumuna koyma, yazılmış olan şeyleri toplayıp kitap haline getirme.
Müdevven: Kitap veya divan haline getirilmiş, tedvin edilmiş.