Sevgili günlük, nasıl başlasam daha süslü bir giriş olur? Okur dönüp de şöyle bir bakmalı tekrar, değil mi? Hadi itiraf edelim, birçok hareketimize, davranışımıza, cümlemize sinmiş, gizlenmiş bir şey var: Dikkat çekme, görünür olma, beğenilme, tasdik edilme arzusu… Nefsin nefis olmakla sahip bulunduğu en bariz hususiyet budur zaten, biliyoruz. Birçok davranışımıza, sözümüze, halimize sinen bu şey çok da gizli değil aslında. Neden o cümleyi kurduk, neden o kıyafeti aldık, neden o yemeği söyledik masamıza, meseleyi biraz deşince anlıyoruz. Hasılı çoğu zaman başka gözlerde beğeni oluşturmak için dahil ediyoruz çoğu şeyi hayatımıza.
Kimimiz ihtiyaç kılıfına bürüyor sahip olduklarını kimimiz sahip olmakla yetinmeyerek hak ettiği şeyi nasıl elde ettiğini de gözler önüne sermek istiyor. Ve farkında mıyız, mutlu olduğumuzu ispat etmek için giderek yarış atına dönüşüyoruz. Hızlı ama mutsuz atlara. Gereksiz eşyayla, sözle, aktivite ile yüklü atlara.
Etrafımızı mutlu olduğumuza ikna etmeye çalışmak yerine, buna kendimiz inansak gerçekten mutlu olacağız aslında. Başkalarının nazarına ayarlı seçimlerimizle kim bilir kaç kez israf ettik mutlu olabileceğimiz anları? Reklamını yaparak insanların haset ve buğz etmesine sebep olacak nice varlığımızın ya da varmış gibi yaptıklarımızın hesabını verirken, insanlar destekçimiz olmayacak oysa…
“Yükü az olan kurtuldu”
İlköğretim seviyesindeki çocuklara matematik dersinde öğretilen bir konu vardır: Sadeleştirme. 3702/2486’nın 3/2’ye denk olduğunu ifade eder ve birçok problemi sonuca götürmeye yardımcı olan güzel kurallardan biridir. Çözüme giden yolda gereksiz fazlalıkları atmamız gerektiğini öğretir bize. Öğrenciler iyi bilecektir ki sayılar yükseldikçe sadeleştirme yapmadan devam etmek zorlaşır. Keza sadeleştirmek de bir o kadar zorlaşır. Ancak neyi, nasıl sadeleştirebileceğimizi bulduğumuzda çözüme yaklaştığımızı hissettiğimiz o an nasıl da keyif verici olur, değil mi?
Sayıların üzerindeki yükü, fazlalığı attığımızda nasıl hafiflediğimiz ehline malumdur. Peki, bir an için hayatımızdaki fazlalıkları attığımızı hayal etsek? Hayır, filozof Diyojen gibi bir fıçının içinde yaşamaktan bahsetmiyorum. Ama olmazsa olmaz gibi görünen birçok “olmasa da olur”umuz muhakkak vardır. Ve bunun tespitini yapmadan heybemize eklediğimiz her şey yükümüzü ağırlaştırmaktan öteye geçemez ne yazık ki…
Yük demişken, şu ibretlik hadiseye değinmemek olmaz. Selman-ı Farisi (radiyallahu anh) Medain şehrinin valisiyken bir gün Medain’i sel basar. Bütün dünyalıkları bir bohçaya sığan Selman-ı Farisi, bir taşın üzerine çıkar ve eşyalarını kurtarmak için çırpınan insanlara bakarak, “Yükü az olan kurtuldu” der.
Kıssadan hissemizi aldıysak, yükümüzü azaltmayı hayatımıza tatbik etmek niyetiyle bir de hadis-i şerif nakledelim. Bir gün Rasulullah’ın (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) ashabı onun yanında dünyadan bahsettiler. Bunun üzerine Fahr-i Cihan Efendimiz (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) şöyle buyurdu: “Siz işitmiyor musunuz? İşitmiyor musunuz? Sade yaşamak imandandır; sade hayat sürmek imandandır.” (Ebu Davud, Tereccül, 1)
İşitenlerden, itaat edenlerden, sade hayat sürenlerden olmak duasıyla, hayırla kalın.