İçeriğe geç

Gıybet İle İlgili Sohbet

    12. yüzyılın meşhur sûfî âlimi İmam Gazâlî rahmetullahi aleyh “Kimyâ-yı Saâdet” adlı meşhur eserinde şöyle der:

    Gıybet kalbin manevi bir hastalığıdır. İlacını almak da farzdır. Bu hastalığın iki türlü ilacı vardır:

    Birincisi “bilgi ilacı”dır ki iki türlüdür:1. Her gıybet amel defterinden sevabı alır, gıybeti edilenin defterine geçirir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurmuştur ki: “Gıybetin kulun sevaplarını bitirmesi, ateşin kuru odunu bitirmesinden daha hızlıdır.” (Benzer bir rivayet için bk. İbn Ebü’d-Dünyâ, Kitâbü’s-Samt, nr. 192)Hatta sevabı günahından fazla olan bir kimsenin, gıybet sebebiyle günah terazisi ağır gelir ve bu yüzden cehenneme gider.2. Kişinin kendi kusurlarını düşünmesidir. Kişi kendisinde bir kusur görüyorsa, bilir ki başkaları da o kusur konusunda mazurdur. Kendi ayıplarından habersiz olan kimse, nefsinin kusurlarından habersiz olmanın bütün ayıplardan daha kötü olduğunu bilmelidir. Kişi gıybet ederken doğru söylese bile ayet-i kerimede geçtiği üzere gıybetini ettiği kişinin etini yemiş gibidir ki murdar et yemekten daha ayıp bir şey yoktur. Bu durumda kişi durduk yere neden kendini ayıplı kılsın! Böyle yapmak yerine şükürle meşgul olmalı, kendisi bir konuda kusur ederse başkalarının da bu konuda kusursuz olmayacağını düşünmelidir.

    İkincisi “detaylandırma ilacı”dır ki gıybete sevk eden şeylerin neler olduğuna dikkat etmektir. Bunlar sekiz kısımdır:1. Kişinin, gıybetini yaptığı kimseye bir sebeple öfkeli olmasıdır. Başkasına kızıp kendini cehenneme atmanın ahmaklık olduğunu bilmek gerekir. Böyle bir davranış kişinin kendisine yaptığı bir düşmanlıktır.2. Kişi, başkalarının gönlünü kazanmak için gıybette onlara katılır. Bunun ilacı, insanların rızası için Allah Teâlâ’nın gazabını almanın ahmaklık ve cahillik olduğunu bilmektir. Aksine onlara kızarak, tepki göstererek Cenâb-ı Hakk’ın rızasına kavuşmayı talep etmelidir.3. Kişinin kendisine bir suç isnat edildiğinde kurtulmak için suçu başkasına yüklemesidir. Bilmelidir ki Allah Teâlâ’nın gazabı, insanlarınkinden hem daha şiddetli hem de kesindir. Suçu başkasına havale ederek kurtulmak ise kesin değildir. O halde suçu başkasına yüklememelidir.4. Kişinin kendisini övmek istediği halde bunu yapamayıp, başkalarının gıybetini yaparak kendi üstünlüğünü ve kusursuzluğunu gösterme çabasıdır. Böyle bir kimse “Filanca bir şeyden anlamıyor!” ya da “Filanca kadınlardan sakınmıyor!” gibi ifadeler kullanır. Bunları söylemesinden maksat “ben böyle değilim” demektir.5. Kişinin başkasına haset etmesidir. Mevki, mal ve ilim sahibi olan bir kimseyi insanlar iyi bilir. Bunlara sahip olamayan hasetçi de böyle bir kimsenin kusurlarını aramaya başlar, ona düşmanlık eder. Oysa yaptığı bu düşmanlığın kendine düşmanlık olduğunu bilmez.6. Kişinin gülmek, eğlenmek için başkasıyla alay etmesi, onu aşağılamasıdır. Böyle bir kimse kendisini önce Cenâb-ı Hak katında sonra da insanların nazarında rezil ettiğini bilmez. Kişi, kıyamet gününde merkebe yükler gibi alay ettiği kimsenin günahlarının kendi boynuna yükleneceğini bilse ve bu halde cehenneme sürükleneceğini düşünse, gülünüp eğlenmeye kendisinin daha layık olduğunu anlar. 7. Kişinin, başkası bir günah işlediğinde Allah için duruma üzülmesi, bu üzüntüsünü dile getirmesi, fakat anlatırken o kimsenin ismini de söylemesidir. Böyle biri bu yaptığının gıybet olduğunu ve şeytanın kendisine haset ettiğini bilmez. Çünkü şeytan, bu üzüntüsü sebebiyle onun sevaba nail olacağını şeytan bilir, gıybetin günahı ile bu sevabı yok etmeyi hedefler.8. Kişinin, Allah katında günah olan bir şeyi yapana kızması ya da ona şaşırmasıdır. Bu şaşkınlık ve kızgınlık sırasında o kimsenin adını söyler, insanların onu bilmesini ister. Bu öfke, gıybetle onun sevabını götürür. Kişi günah için öfke ve şaşkınlığını dile getirebilir. Fakat bunu yapanın ismini asla zikretmemelidir.