İçeriğe geç

Gün, Yardımlaşma ve Dayanışma Günü

    Geçtiğimiz ay ülkemiz yüzyılın en büyük afetini yaşadı. Deprem hepimizin yüreğini yaktı. Dillerde dua, yüreklerde umutla enkazların altından insanların sağ salim çıkmasını bekledik. Dualarımızla, maddi manevi desteklerimizle kardeşlerimizin yanında olduk. Bu, kardeşliğin ve imanın bir gereğidir. Zira alemlere rahmet olarak gönderilen Fahr-i Kainat Efendimiz (aleyhi’s-selatu ve’s-selam) bizleri şöyle tarif etmektedir: “Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da bu acıyı paylaşan bir beden gibidir.” (Müslim, Birr, 66) Kardeşlerimizin acısını bir kısmımız bizzat yanlarında, bir kısmımız bulunduğumuz şehirlerde derinden hissettik. Şimdi ise maunet ve yardımlaşma vakti…

    Yardımlaşma Sosyal Yaşamın Doğal Bir Sonucudur

    İnsan sosyal bir varlıktır. İnsanın yalnız değil, toplumun bir parçası olarak yaşaması ise yardımlaşmayı, destek alıp destek vermeyi zorunlu kılar. Birbirine yardım etmek, yükünü sırtlamak, derdini paylaşmak, ihtiyacını gidermek, dar gününde yanında olmak birlikte yaşamanın doğal bir sonucudur. Başkalarıyla beraber yaşayıp yardımlaşmaya ihtiyaç duymamak imkansızdır. Bunun içindir ki İslamiyet’te yardımlaşmaya dair birçok kavram, emir ve tavsiye vardır. Zekat, sadaka, fıtır, kurban, nezir, adak, karz, kefaret, vakıf vb. hüküm ve uygulamalar bunlara örnek gösterilebilir. Kur’an-ı Kerim’de yardım ve dayanışma ile ilgili pek çok ayet geçmektedir. Bir ayet-i kerimede Rabbimiz (celle celaluhu) “İyilik ve takva üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın” (Maide, 2) buyurarak, iyilik için yardıma koşmamızı ve kötülüklere yardım etmekten kaçınmamızı emretmektedir. Bu emir, dinimizin yardımlaşma sınırını ne kadar geniş tuttuğunun bir göstergesidir. Yardımlaşmanın pek çok çeşidi vardır. Herkesin yardımı kendi güç, yetenek ve imkanları nispetindedir. Kimi bilgisiyle kimi bedeni kuvvetiyle, kimi ise malıyla, zekatıyla, sadakasıyla başkasına yardım edebilir. Önemli olan kardeşinin sıkıntısını, derdini, ihtiyacını gidermektir.

    Yardımlaşmanın özünde fedakarlık vardır. Yardım, hem edene hem edilene hem de topluma fayda verir. Yardım edenin mükafatını Rasulullah Efendimiz (aleyhi’s-selatu ve’s-selam) şöyle bildirmiştir: “Kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin ihtiyacını da Allah giderir.” (Buhari, Mezalim, 3) Yardım etmekle ihtiyaç sahibi korunmuş olur. Yardım yapanla yapılan arasında sevgi ve muhabbet oluşur. Sıkıntı ve darlık zamanlarında Müslüman kardeşlerinden yardım, anlayış ve sevgi görenler de sıkıntılarını atlatınca başkalarına yardım etmenin peşine düşerler ve böylece toplumda fazilet yarışı artar. Yardımlaşmanın fazlaca olduğu toplumlarda dostluk duyguları güçlü olur; refah ve zenginlik artar, fakirlik azalır.

    Yardım Yapılırken Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar

    Yardımın, yardım niteliğini taşıyabilmesi ve yerini bulabilmesi için bazı hususlara dikkat etmek gerekir. Bu hususları şöyle sıralayabiliriz: Öncelikle yardım Allah (celle celaluhu) rızası için yapılır. Cenab-ı Hakk’ın rızası gözetilmeyen işlerde ya riya ya gösteriş yahut çıkar düşüncesi vardır. Yardım gerçek ihtiyaç sahiplerine verilmelidir.

    Yardım olarak verilecek eşyalar işe yaramayan, kullanılamayacak veya sahibinin dahi kullanmaktan imtina ettiği eşyalardan olmamalıdır. Rabbimiz bu hususta bizi şöyle ikaz eder: “Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan Allah yolunda harcayın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın.” (Bakara, 267)

    Yapılan yardım hiçbir şekilde başa kakılmamalıdır. Allah Teala başa kakılan yardımı mümin olmayan kimselerin işleri olarak nitelendirmiştir: “Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın.” (Bakara, 264)

    Yardım yapılırken mümkün olduğu kadar gizliliğe dikkat edilmeli, gösterişten uzak durulmalıdır. Rabbimiz (celle celaluhu) bu hususta şöyle buyurur: “Sadakaları açıktan verirseniz ne güzel! Fakat onları gizleyerek fakirlere verirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır ve günahlarınızdan bir kısmına da kefaret olur. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Bakara, 271)

    Herkesin Yapabileceği Bir İyilik, Bir Yardım Muhakkak Vardır

    Herkesin yararlanabileceği cami, okul, hastane, çeşme, köprü gibi hayır kurumları sadaka-i cariyedir ve yaptırana kullanıldıkları müddetçe sevap vardır. Bir yoksulun, bir yetimin yedirilip-giydirilmesi ve barındırılması, üzgün ve dertli birini teselli etmek, insanlara tebessüm etmek, bildiklerini bir başkasına öğretmek, çevresindekilere doğru yolu göstermek; hasta, yaşlı ve kimsesizlerin ziyaretinde bulunmak; çarşıda, pazarda sokakta taş, çamur, pislik gibi insanlara eziyet ve tiksinti veren şeyleri kaldırmak vb. her bir davranış iyiliğe, yardımlaşmaya örnektir. Hasılı herkesin yapabileceği bir iyilik, bir yardım muhakkak vardır. Müslüman yalnızca bunları yapmakla kalmamalı, başkalarının da yapmasına yardımcı olmalı, onları iyilik ve yardım konusunda teşvik etmelidir.

    Yardımlaşma arttıkça sıkıntı ve keder azalır. Çekilen acı ve ızdırap hafifler, kardeşlik ve muhabbet artar. O halde bugün bize düşen kardeşinin derdiyle dertlenmek, kenetlenmek, yardımlaşmak ve dayanışma halinde olmaktır. Dua ve istiğfarla mülkün sahibi olan, bizleri yoktan var eden, çeşitli bela ve musibetlerle imtihan edeceğini bildiren Allah Teala’nın rahmetine sığınıp O’ndan yardım istemektir. Birlik, beraberlik ve kardeşlik şuuruyla hareket edip darda kalmış kardeşimizin umudu olmaktır. Gözyaşını silip hüznünü paylaşmaktır. Yardımlaşma ve dayanışmayı arttırarak hem manen hem de madden kardeşinin yanında olmaktır.