İçeriğe geç

Güncelde Boğulmadan

    Basit kişiler daima ilgi görür, olgun insanlar ise genellikle yalnızdır. Çünkü ucuz malın alıcısı çoktur. İlim sahipleri kaliteli mal sahibi insanlardır. Fakat buna rağmen onlar çok konuşmazlar, konuşsalar da fazla alıcı bulamazlar.

    İnsanı sırat-ı müstakimden alıkoyan şeylerin başında vaktin kıymetini bilmemesi ve onu heba etmesi gelir. Boş işlerle oyalanmak, faydasız ilgilerle zihni ve kalbi meşgul etmek büyük bir kayıptır. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem de bu kayba dikkat çekmiş, faydasız bilgilerden Allah’a sığınmıştır.

    Çağa bilgi çağı diyen modern insan, bilgiyi elde ettikten sonra mahiyeti üzerinde fazla durmaz, bilginin kendisinin fayda olduğunu iddia eder. Bu düşüncenin bir neticesi olarak “öğren de ne öğrenirsen öğren, oku da ne okursan oku, bir şeylerle uğraş da neyle uğraşırsan uğraş” gibi cümleler makul karşılanır.

    İnsanı oyalama üzerine kurulu modern çağ için bu anlaşılabilir. Fakat varlığı erdemler üzerine kurulu olan, yapıp ettiklerinin, öğrenip konuştuklarının Hakk’ın terazisinde tartılacağını bilen müminler için durum çok daha farklı olmalıdır.

    Bizim medeniyetimizde bir şey ilim ise o şey öğrenilmeye değerdir ve onun peşinden ne kadar koşulsa azdır. Fakat ilim payesine erişememiş sağdan soldan malumat yani boş bilgi ve ilgiler için söylenecek tek söz ancak hüsran olabilir.

    Malumat ve mâlâyani

    Malumat, herkesin ulaşabileceği, dünyaya dönük, genellikle faydası bulunmayan bilgi kırıntılarıdır ve insanın hem kalbi hem zihni için yüktür. “Bilme” hissi doğurarak genellikle yanıltır. Çoğumuzun çok faydalı gördüğü, iyi bir şey yaptığını zannettiği bilgilerin çoğu malumat mahiyetindedir.

    Mesela farklı mecralardan takip ettiğimiz haberler, günlük gelişmeler, insanların neler yaptıklarıyla ilgili duyumlar, geçmişten birtakım faydasız bilgiler, geleceğe yönelik haberler bu türdendir. İş, aile ya da farklı arkadaş ortamındaki konuşmalarımız büyük oranda malumat içerikli faydasız konuşmalardır. Bu uzun birliktelikler boyunca ya başımızdan geçen birtakım olayları anlatıyor ya güncel gelişmelerden bahsediyor ya geleceğe dair tahminlerde bulunuyor ya duyduğumuz birtakım şeyleri haber veriyor ya da bunları dinliyoruz.

    Her şeyin fâili olan Hak Teâlâ merkezli konuşmak yerine sebepleri ve şahısları konuşuyoruz. Netice itibariyle saatleri bulan beraberliğimiz boyunca Allah’ın rızasını gözetmeden, O’nun kutlu elçisinin adını anmadan, Hak dostlarından bahsetmeden, âhirete dair tek bir mevzu bile konuşmadan kalkabiliyoruz. Üstelik bu durumdan en ufak bir rahatsızlık da duymuyoruz.

    Elbette sürekli sohbet üzere olunamaz, aralıksız ilmî mevzular konuşulamaz. Dünyadan, ilişkilerimizden, güncel konulardan da bahsedilebilir. Ancak bunu muhakkak hak ettiği kadar yapmalı ve sınırlamalıyız. Şu hadis-i şerifi unutmayalım:

    “Oturdukları mecliste Allah’ın adını anmadan kalkan bir topluluk, eşek leşi yanından kalkmış gibi olurlar ve (bu meclis kıyamet gününde) kendileri için bir üzüntü (kaynağı) olur.” (Ebu Davud)

    Mâlâyani kapısını kapatmadan ilme kapı aralanamaz. Gerçekten de çok büyük ölçüde kesinlikten uzak malumatla vakit geçirmek kulun vakit, zihin ve kalp meşguliyetine sebep olduğu için bütünüyle ziyandır. Malumatla vaktini zayi eden kul böylece kendini Hakk’a yakınlaştıran amel ve tefekkürden uzaklaşmış olur. Aklını ve zihnini gereksiz şeylerle doldurur ve bulandırır. Bir şeyler öğrendim diye sevinse de aslında unuttuğu öğrendiğinden, kaybettiği kazandığından daha fazladır.

    Malumatla elde edilenler geçici ve değersiz bilgiler olduğu için zaten kısa bir süre sonra unutulacak ya da önemini kaybedecektir. Bunun en bariz örneği dünkü haberin bugün değerini yitirmesidir. Bu süre uzadıkça değer iyice kaybolur. Bir süre günlük gelişmelerden uzak durulduğunda görülecektir ki hiçbir şey kaçırılmadığı gibi tam tersine idrak kabiliyeti daha da artacaktır. Bu durum aslında malumatın ne kadar gereksiz ve boş olduğunun ispatıdır.

    Malumat genellikle güncellik içerir, yani bir tür magazindir. Magazin ise insana daima cazip gelir. İnsan kendine yakın olan zaman, mekân ve insanlara karşı ilgi duyar ve onlar hakkında bir şeyler duymak ve öğrenmek ister. Fakat bunların çoğu boş ve gelip geçici olduğu için kısa zamanda unutulur gider. Geriye sadece boşa harcanmış vakit ve çer çöple doldurulmuş zihin kalır.

    Bir kimsenin malumatının çok olması “bilgili” olduğu anlamına gelmediği gibi, tam tersine malumatı fazla olan insanların itibarı daha düşük olur. Bu tür insanlar sahip olduğu malumatları paylaşma ihtiyacı hissettiğinden çok konuşurlar. Konuştukları şeyler değersiz olduğu için de basitleşirler. Zannederler ki “ben çok şey biliyorum, insanlar birçok şeyi benden öğreniyorlar.” Halbuki durum hiç de böyle değildir. Vakitlerini ziyan ettikleri gibi başka insanların da vakitlerini çalarak vebale girerler. Bu tür insanlar sık sık gıybet, iftira ve suizan belasına düşer.

    İnsanları mâlâyaniye iten, onları tuzağa düşüren şey ise ilgi görmeleridir. Basit kişiler daima ilgi görür, olgun insanlar ise genellikle yalnızdır. Çünkü ucuz malın alıcısı çoktur. İlim sahipleri kaliteli mal sahibi insanlardır. Fakat buna rağmen onlar çok konuşmazlar, konuşsalar da fazla alıcı bulamazlar. Dikkat edilirse boş konuşmalar olduğunda herkesin mevzuya dahil olduğu, ilimden bir bahis açıldığında ise çoğunluğun ilgisizleştiği görülür. Çünkü ilmin vericisi de alıcısı da azdır.

    Büyük resme bakmak

    İslâm tarihinde âlimlerin eserlerine ve velîlerin hayatlarına baktığımızda onların güncele fazla takılmadıklarını, hayata Hak zaviyesinden baktıklarını ve insanların dikkatini büyük resme çektiklerini görürüz. Kendi devirlerinde büyük sosyal ve siyasî gelişmeler olmasına rağmen eserlerinde bu konulara hemen hemen hiç değinmemişlerdir. Çünkü bu tür gelişmeler günceldir, o günle alakalıdır, değerini kısa zamanda kaybeder. Halbuki onların derdi insanları değeri asla kaybolmayan ilim ve irfanla buluşturmaktır.

    Mâlâyaniden sıyrılmayan insan güncelin esiri olmaya mahkûmdur. Hikmet zamana, mekâna ve insana daha geniş açıdan bakmayı gerektirir. Bir ressamın resmini ufak dokunuşlarla yapması, ancak sık sık resmin nasıl olduğuna bakmak için geri çekilip bütününe bakması gibi, insan da hayata güncel dokunuşlar yapmalı, ancak bu dokunuşların nasıl olduğunu görmek için bir o kadar da güncelden uzaklaşmalıdır. Bu dokunuşların hayatımızın aslı olan kulluğumuza uygun düşüp düşmediğini gözlemelidir. Bunun yolu da evvela faydasız bilgilerden olabildiğince uzaklaşmaktan, hakiki ilmin ve amelin peşinde olmaktan geçer. Çünkü güncel mevzular içinde birbiriyle tartışıp çekişen insanların ortak anlayışta bir araya gelmeleri beklenemez. Parçalarda kaybolanlar bütünde kendilerini bulamazlar.

    O halde her işittiğimizi duymamalı, her baktığımızı görmemeli, her dokunduğumuzu almamalıyız. Bir mümin olarak içinde ancak kıymetli mücevherlerin bulunduğu bir sandık gibi olduğumuzu unutmayalım. Basit ve değersiz eşyaların konulacağı yerler orası değildir. Biz de değersiz bilgileri zihnimize ve kalbimize koyamayız. Büyük insanlardan büyük hikmetler çıkmasının sebebi, onların halkı değil Hakk’ı merkeze almaları ve gündemlerini buna göre belirlemeleridir. Dünyanın değişen gündemlerini bu sabit gündeme bağlayabilmeleridir.

    Sözlerimiz, konuşmalarımız, gördüklerimiz, ilgilerimiz, meraklarımız, düşüncelerimiz ve fiillerimiz ne tür şeyler? Bunlar malumat ve mâlâyani gibi basit ve değersiz şeyler mi yoksa bizi Hak ve hakikate yaklaştıran asıl ve kıymetli şeyler mi?

    “Kişinin kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesi, Müslümanlığının güzelliğindendir” (Tirmizî, İbn Mâce) nebevî müjdesine nail olmayı ve güzel bir Müslüman olmayı kim istemez?