İçeriğe geç

Güzelliklere Güzel Bahane Kahve

    • Bir fincan kahve ile içilen nedir, nedir yudum yudum tadılan?
    • Bazen bir acı paylaşılır, bazen yalnızlık onunla.
    • Bazen sevinçler yudum yudum içilir.
    • Sevinçler artar, acılar azalır, dostluklar kalır.
    • Kahve bahane, gerisi hikayedir.
    • Hani kahve de güzel bir bahanedir.

    Kahve Gelir Yemen’den

    “Gönül ne kahve ister, ne kahvehane; gönül sohbet ister, kahve bahane.” Dilimizde dostluklara, sohbetlere bahane olarak anılan kahve, eski kaynaklarda ismi Türk ismiyle anılan ve Türklerin yemeklerden sonra, dost meclislerinde ağır ağır yudumlarla içerek tadına vardıkları bir içecek olarak geçer. Kahve, “koffe” denilen ağacın meyve çekirdeklerinin kavrulup öğütülmesiyle elde edilmektedir. Kahve ağacı, sıcak ve kumlu yamaçlarda yetişir ve bakıma ihtiyacı olmayan bir ağaçtır. Yaklaşık 5. yüzyıldan itibaren insanlık kahve içme alışkanlığına başlamıştır. Bu alışkanlık zamanla etrafında somut ve soyut bir kültür oluşturmuştur.

    Kahvenin anavatanının Yemen olduğu, Yemen’e de Habeşistan’dan geldiği bilinmektedir. Habeşistan yerlilerinin kahve tanelerini öğüterek un haline getirip ekmek yaptıkları, kahvenin bir içecek olarak tüketilmesinin ise Yemenli sufiler tarafından başlatıldığı söylenmektedir. Sufiler, kahveyi ibadet esnasında dinç kalmak için sıklıkla tercih etmişlerdir. Daha sonra Arabistan’a gelen kahve, buradan hac kafileleri vasıtasıyla diğer İslam ülkelerine ve Osmanlı’ya, Osmanlı topraklarından da Avrupa’ya ulaşmıştır. Bu sebeple Avrupalılar kahveyi Türk veya Müslüman içeceği olarak tanımlamışlardır.

    Zikrin Şahidi Kahve Taneleri

    Kahve, ilk olarak Yemenli sufiler arasında yayılmıştır; zira sufiler uzun süren zikirlerde hem zihin açıcı hem de uyanık tutucu özelliği nedeniyle kahveyi tercih etmişlerdir. Zamanla dini duygularla özendirici bir hale gelen kahvenin içilme alanı genişlemiştir. Daha sonraları Mekke, Kahire gibi şehirlerde de kahve alışkanlığı başlamış, camilerde de zikir esnasında içilmeye başlanmıştır. Muhtemeldir ki sonraları hac kervanları ile Şam, Halep, İstanbul ve diğer İslam ülkelerine ulaşmıştır.

    Kahvenin Hikayesi 

    Peki bugün tüm dünyada sevilerek tüketilen kahveyi ilk kim içmiştir? Kahvenin içilmeye başladığı ilk zamanlarla ilgili farklı hikayeler mevcuttur. Bu hikayelerden birine göre kahve, Ömer adındaki bir Şazili tekkesi dervişi tarafından keşfedilmiştir. Bir iftira yüzünden tekkesinden sürülen derviş kalmamak için bir çalının tanelerini kaynatarak içmiş ve üç gün boyunca yalnızca bu su ile yaşamıştır. Onu merak ederek yanına gelen iki arkadaşı da Ömer ile bu ağacın meyvelerinden içmişler ve yakalandıkları uyuz hastalığından kurtulmuşlardır. Bu vesileyle, o sırada şehirde yaygınlaşmış olan uyuz hastalığı için halk bu bitkiyi ilaç olarak kullanmaya başlamış ve tüm kaşıntılarından kurtulmuştur. Durum zamanla hükümdarın da ilgisini çekmiştir ve böylece kahve bir içecek olarak tüketilmeye başlamıştır. Ömer ise Şeyh Şazili olarak anılmaya başlamış ve Evliya Çelebi ondan “Kahveciyanların Piri” olarak söz etmiştir.

    Bir Kültürel Miras Olarak Türk Kahvesi

    Kahve, Türk topraklarında yetişmeyen Afrikalı bir bitki olmasına rağmen Türk toplumunda sevilerek içilmiş ve etrafında somut ve soyut bir kültür oluşturmuştur. İstanbul’a geldiği zamanlar ilk olarak sufilerin dikkatini çekmiş, tekkelerin vazgeçilmez içeceği haline gelmiştir. Halveti tarikatı mensubu olan Kanuni’nin sarayında, kahvecibaşılık kurumu dahi kurulmuştur.

    Zamanla Türk kültürünün en önemli içecekleri arasında giren kahve çok farklı meclislerin vazgeçilmezi haline gelmiştir. Kimi zaman bir taziye evinde, kimi zaman kız isteme meclisinde, kimi zaman iki dostun muhabbetinde baş misafir olarak ağırlanmıştır.

    Kahvenin Türk topraklarında yetişmeyen bir bitki olduğunu söylemiştik. Türk kahvesi ise ismini bitkiden değil, kendine özgü pişirme şeklinden alır. Gerek hazırlanışı, gerekse sunumu kendine özgü törensel bir havaya sahiptir. Bu özellikleriyle Türk Kahvesi, 2013 yılında UNESCO tarafından “İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirasının Temsili Listesi”ne dahil edilmiştir.

    Pişirilmesinden İkramına…

    Türk Kahvesi köpük, kahve ve telveden oluşmaktadır, telvesi ile servis edilen tek kahve çeşididir. Kahvesi telve olarak dibe çöktüğü için ayrıca süzülmesi gerekmez. Cezvede kısık ateşte ağır ağır pişirilerek gerekli kıvamını alır. Köpüklendiği anda köpükler fincanlara pay edilir ve bir taşım daha kaynatılır. Fincanlara da yavaş yavaş dökülür. Kimi dış mekanlarda kahve közde ya da kumda pişirilmektedir. Böyle törensel bir havada pişirilen kahvenin içimi de bir o kadar törenseldir; zira Türk Kahvesi yavaş yavaş yudumlayarak içilmelidir.

    Dibeğinden el değirmenine, fincanından cezvesine, tepsisinden kutusuna, çeyizlerde mutlaka bulunan kahve takımlarına kadar somut bir kültür oluşmuştur Türk kahvesinin etrafında. Cezve dilimize Arapçadan girmiş olup, kahve pişirilmekte kullanılan araçtır. Kulplu ya da kulpsuz kahve fincanları, kulpsuz fincanlar için kullanılan el işçiliğine sahip ve bir sanat eseri sayılabilecek nitelikteki gümüş, bakır ya da pirinç zarf ve fincan altlıkları bu kültürün önemli, zarif parçalarıdır. Zarif bir fincan takımının olmadığı bir Türk evi de yoktur zira kahve kimi zaman kız istemelere şahitlik eder kimi zaman taziye evinde acıya eşlik eder. Kimi zaman dost meclislerinin kimi zaman bayramın mutluluğunu paylaşır. Misafire kahve ikramı da nezaket kuralıdır.

    Kahve nasıl ki yavaş yavaş pişiriliyorsa, içilirken de yavaş yavaş, aheste yudumlarla içilir. İsteğe göre sade, orta ve şekerli olarak hazırlanır. Yanında da lokum, badem şekeri, çikolata ve mutlaka su ikram edilir. Türk kahvesinin yanında cam bardakla su ikram edilmesi, ağzın kahvenin içiminden önce temizlenmesi ve kahve tadına hazır hale getirilmesi içindir. Türk kahvesi aç karnına içilmez. Hatta şöyle bir söz söylenmektedir: “Kahveden evvel yiyecek bir şey bulamazsan düğmeni kopar, ağzına at.” Zamanında esnaf ve zanaatkarların dükkanlarını açmadan önce “kahke” adı verilen ince bisküvilerle kahvelerini yudumladıkları da anlatılmaktadır.

    Kahve ikramı Osmanlı saraylarında da özel törenlerle yapılmaktadır. Kahve, tepsi ile misafirlerin bulunduğu salona sitil örtüsü isimli örtü ile iki kişi tarafından getirilirdi. Sonra kahve ibriklerden fincanlara dökülür, misafirlere öyle ikram edilirdi.

    Çeşit Çeşit Kahveler

    Kahveler aroma aroma, renk renk, çeşit çeşittir. Kimi zaman mırra kahvesidir Şanlıurfa’da. Fincan asla masa ya da yere konulmaz içilirken; zira bu durum kahve dağıtana bir hakaret kabul edilir. Kimi zaman sütlü kahvedir kimi zaman dibek kahvesi kimi zaman ise menengiç. Cilveli kahvedir kimi zaman da Manisa’da. Fincana dökülen bol köpüklü Türk kahvesinin üzerine çifte kavrulmuş ve öğütülmüş badem ile sunulur. Çoğunlukla kız görmeye gelenlere ikram edilir. Önce kahvenin yanında verilen kaşık ile badem yenir, daha sonra yudum yudum kahve içilir.

    İster mırra olsun ister dibek, ister sütlü olsun ister şekerli, bir fincan kahve bu toprakların ötelerden gelen hikayesidir.

    • Kimi zaman sufilerin zikir sesleri vardır bir fincan kahvede.
    • Kimi zaman hac kervanlarının çöllerde aheste aheste yol alışları.
    • Dost meclislerinin hatıraları vardır.
    • Kırk yıl hatırı olması ondandır.
    • Bizi, bize anlatmasındandır.