Bugünün genel geçer algısına göre sıradan bir canlı olarak geldik, yaşıyoruz ve bir boşlukta kaybolup gideceğiz. Burada bulabileceğimiz tek anlam yine burayla ilgili. Başarı, zenginlik, şöhret vs…
İlâhî mesaj ise insanı bir yolcu olarak tanımlıyor. Buraya bir yerden geldik, önce de vardık, sonra da var olacağız. Dünya hayatı ezelden ebede giden yolun sadece bir safhası, çok kısa ama sonrası için belirleyici olan bir bölümü.
Bu zorunlu yolculuğa bir de kendi irade ve seçimimizle yapacağımız bir yolculuğun eşlik etmesi isteniyor. Kendi içimizde bir yolculuk bu. Adı en kestirme ifadeyle “kemalât” yolculuğu. Hamlıktan olgunluğa, kabalıktan inceliğe, cehaletten bilmeye ve anlamaya, kısaca “rüşd” haline ermeye ulaşmak yani.
Dilimizde rüşd, daha ziyade yasalar karşısında sorumluluk yaşı, yani on sekiz yaş için kullanılıyor. Hukuk felsefesine göre bu yaşın belirlenmiş olmasının haklı gerekçeleri vardır mutlaka. Fakat orta yaşlarda hatta ihtiyarlıkta algı ve anlayış, tutum ve davranış bakımından bir türlü çocukluktan çıkamamış, rüşde erememiş insan nüfusu ezici çoğunlukta. Şu halde bu gönüllü yolculuk ağır ihmale uğruyor.
Bu durum elbette hukukun konusu değil. Eğitim deniliyor ama hangi eğitim? İnsanın büyük hikâyesini dünya ile sınırlayan eğitim süreçlerinin bahsettiğimiz manada rüşde erdirmediğini, erdiremeyeceğini yakinen biliyoruz. Dünya biliyor, modern eğitim bir “irşad” faaliyeti değil.
Diğer taraftan bu yolculuğa tâlip olan kimileri ise bütün sorumluluğun “mürşid”de yani rüşd yolculuğunun rehberinde olduğunu sanıyor. Kendisini edilgen, pasif görüyor. Özellikle “mürid” sıfatı taşıyanların böyle bir lüksü yok oysa. Çünkü mürid, irade ve seçim sahibi demek. Bir kez de değil; her hal ve durumda, bütün hayat boyunca.
Şu halde rüşd ve irşad kavramlarına dikkatimizi vermeli, meselenin neresinde bulunduğumuzu fark etmeliyiz.