İçeriğe geç

İlimle İlgili Sözler Nelerdir?

    Hz. Ali (radıyallahu anh), Kümeyl’e1 demiştir ki: “Ey Kümeyl, ilim maldan hayırlıdır. İlim seni korur, malı ise sen korursun. Ilim, hâkimdir (hükmeder), mal ise mahkûmdur. Mal, vermekle noksanlaşır, ilim ise vermekle artar.”

    Yine Hz. Ali (radıyallahu anh] demiştir ki: “Gerçek âlim, geceyi ibadetle, gündüzü oruçla geçiren ve devamlı Allah yolunda cihad edenden daha faziletlidir. Bir âlim vefat ettiği zaman İslâm’da bir gedik açılır, onu ancak vefat eden âlimin yerine geçebilecek biri kapatabilir.”

    Hz. Ali (radıyallahu anh) nazım halinde demiştir ki: “Övünmek ancak ilim sahiplerinin hakkıdır; çünkü onlar doğru yolda olup, isteyenlere hidayet yolunu gösterirler.

    Herkesin değeri, onu güzel yapan şey kadardır. Cahiller ilim sahiplerine düşmandırlar. İlim elde et ki onun sayesinde ebediyen yaşayasın. İnsanlar ölüdür; âlimler ise diridir.”

    Ebül-Esved2 demiştir ki: “İlimden daha değerli bir şey yoktur. Sultanlar insanlara hükmeder; âlimler ise sultanlara hükmeder.”

    Abdullah b. Abbas [radıyallahu anh] demiştir ki: “Hz. Süleyman [aleyhisselâm), ilim, mal ve saltanattan birini seçmekte serbest bırakıldı; o ilmi seçti; bunun üzerine ona ilimle birlikte mal ve saltanat da verildi.”

    Abdullah b. Abbas [radıyallahu anh] demiştir ki: “Hz. Süleyman (aleyhisselâm), ilim, mal ve saltanattan birini seçmekte serbest bırakıldı; o ilmi seçti; bunun üzerine ona ilimle birlikte mal ve saltanat da verildi.”

    Abdullah b. Mübârek’e, “Kâmil insanlar kimlerdir?” diye sorulunca, “Âlimlerdir” dedi. “Hakiki sultanlar kimlerdir?” diye sorulunca, “Zâhidlerdir (gönlünü dünyadan çekip Mevlâ’ya verenlerdir)” dedi. “Düşük seviyeli insanlar kimlerdir?” diye sorulunca da, “Din ile dünya malı yiyenlerdir” dedi.

    Görüldüğü gibi İbnül-Mübârek, âlimden başkasını kâmil insan olarak saymadı; çünkü insanın hayvanlardan ayrıldığı özellik ilimdir. İnsan, kendisiyle şeref bulduğu şeyle insandır.

    İnsanın şerefi, beden kuvvetiyle değildir; zira deve, ondan daha kuvvetlidir. Onun şerefi cüssesiyle de değildir; çünkü fil ondan daha iridir.

    Onun şerefi, yiğitliğiyle de değildir; zira aslan ondan daha yiğit ve atılgandır. İnsandaki şeref yemekle de değildir; çünkü öküz ondan daha büyük mideye sahiptir.

    Onun şerefi cinsel güçle de değildir; zira en küçük serçe cinsel ilişkiye girmede insandan daha kuvvetlidir. Hayır, insan bunlar için yaratılmadı, onun asıl yaratılış gayesi ilimdir.

    Âlimlerden biri demiştir ki: “Ah bir bilseydim, ilimden mahrum olan neyi elde etmiştir; ilmi elde eden de neden mahrum kalmıştır?”

    Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:

    Kime Kur’ân-ı Kerîm verilir de o, başkasına daha hayırlı bir şeyin verildiğini düşünürse, Allah Teâlâ’nın yücelttiği şeyi küçültmüş olur.

    Hadisi Şerif 3

    Allah kendisine rahmet etsin, Feth el-Mevsılî,4 “Yemekten ve içmekten kesilen hasta ölmez mi?” diye sordu, yanındakiler, “Evet ölür” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Mevsılî, “Kalp de böyledir; üç gün ilim ve hikmetten mahrum bırakılırsa ölür” dedi.

    Feth el-Mevsılî doğru söylemiştir; çünkü bedenin gidası yiyecek olduğu gibi, kalbin gıdası da ilim ve hikmet olup hayatı onlara bağlıdır.

    Kim ilimden mahrum kalırsa, onun kalbi hastadır ve ölümü kaçınılmazdır fakat insan bunu hissetmez. Çünkü dünya sevgisi ve onunla meşgul olmak, onun bunu anlayacak hissini iptal etmiştir.

    Aşırı korkunun var olan yaranın acısını bastırdığı gibi. Ölüm ondan dünyanın dert ve yükünü kaldırınca helâk olacağını hisseder, büyük bir üzüntüye düşer fakat bu ona bir fayda vermez.

    Bu durum, birinin korku halinde veya sarhoş iken hissetmediği acılarını korkusu gidince yahut sarhoşluktan ayılınca hissetmesine benzer.

    Gözden perdenin kaldırıldığı günde kötü hallere düşmekten yüce Allah’a sığınırız. Gerçek şu ki insanlar uykudadır; öldüklerinde uyanırlar.

    Allah kendisine rahmet etsin, Hasan-1 Basrî demiştir ki: “Kıyamet günü, âlimlerin mürekkebi ile şehitlerin kanı tartılır; âlimlerin mürekkebi daha ağır gelir.”

    Abdullah b. Mesud (radıyallahu anh) demiştir ki: “İlim kaldırılmadan önce onu öğrenmeye bakın. İlmin kaldırılması, onu nakleden âlimlerin vefat etmesidir.

    Canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki Allah yolunda şehid olan birtakım insanlar, kıyamet günü âlimlere verilen ikram ları gördüklerinde, Allah Teâlâ’nın kendilerini âlim olarak diriltmesini (dünyaya gelip âlim olarak ölmelerini) arzu edeceklerdir.

    Şüphesiz, kimse âlim olarak doğmadı; ilim ancak çalışıp öğrenmekle elde edilir.”

    İbn Abbas (radıyallahu anh) demiştir ki: “Gecenin bir kısmını ilim müzakeresiyle geçirmek, benim için bütün geceyi ibadetle geçirmekten daha sevimlidir.

    Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) ve Ahmed b. Hanbel’den de [rahmetullahi aleyh] benzer bir söz nakledilmiştir.

    Hasan-1 Basrî, Allah Teâlâ’nın,

    “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver” (Bakara 201. Ayet)

    Tefsirinde demiştir ki: “Dünyadaki iyilik ilim ve ibadettir. Ahiretteki iyilik ise cennettir.”

    Hikmet sahiplerinden birine, “Hangi şeyleri biriktirip yanımızda tutalım?” diye sorduklarında, “Gemin battığı zaman seninle birlikte yüzen şeyi” demiştir. Bununla ilmi kastetmiştir. Onun, geminin batmasıyla, bedenin ölümle helâk olmasını kastettiği de söylenmiştir.

    Bir başkası demiştir ki: “Kim hikmete (ilme) sarılırsa, insanlar onu rehber edinir. Kim hikmetle tanınırsa, insanlar ona hürmet ve saygı ile bakarlar.”

    Imam Şâfiî [rahmetullahi aleyh] demiştir ki: “Şu durum ilmin şerefini gösterir: Az da olsa, kime ilim sahibi denirse sevinir; kimde ilim bulunmadığı söylenirse üzülür.”

    Hz. Ömer (radıyallahu anh) demiştir ki: “Ey insanlar, ilim öğrenin. Şüphesiz Allah’ın sevdiği bir elbisesi vardır; kim (Allah için) ilimden bir bölüm öğrenirse yüce Allah ona bu elbiseyi giydirir.

    O bir hata edince, Allah Teâlâ, bu elbiseyi ondan çekip almamak için kendisini üç defa hatasını telafi etmeye çağırır. Bu günah ölene kadar devam etse de ona böyle muamele edilir.”

    Allah kendisine rahmet etsin, Ahnef5 demiştir ki: “Âlimler, insanların efendisi olmaya en layık kimselerdir. İlimle desteklenmeyen her izzetin sonu zillettir.”

    Salim b. Ebül-Ca’d6 demiştir ki: “Efendim beni 300 dirheme köle olarak satın aldı ve sonra âzat etti. Ne iş yapayım diye düşündüm, ilme yöneldim. (İlim beni öyle yüceltti ki) bir sene geçmeden Medine emîri (valisi) beni ziyarete geldi, ona izin vermedim.”

    Zübeyr b. Ebû Bekir7 demiştir ki: “Babam, Irak’ta bana yazdığı bir mektubunda şöyle diyordu: İlim öğren; çünkü eğer fakir düşersen ilim sana sermaye olur; zengin olursan süs ve şeref olur.”

    Anlatıldığına göre Hz. Lokman da oğluna bu manada vasiyette bulunarak demiştir ki: “Yavrum, âlimlerle otur ve onların dizinden ayrılma. Şüphesiz yüce Allah, yağmur ile ölü toprağı dirilttiği gibi, hikmetin (ilmin) nuru ile de kalpleri diriltir.”

    Hikmet sahiplerinden biri demiştir ki: “Bir âlim vefat edince onun için sudaki balıklar ve havadaki kuşlar ağlar. Alimin kendisi kaybedilmiş olur fakat adı ve yâdı unutulmaz.”

    Allah kendisine rahmet etsin, Zührî demiştir ki: “İlim (Arapça’da kelime olarak) müzekkerdir (yani erkek sınıfına dahildir). Onu ancak yiğit insanlar sever.”

    Kaynakça

    1. Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 1/126. 105 Kümeyl b. Ziyâd en-Nehâî, Hz. Ali’nin [radıyallahu anh) yakın arkadaşlarından ve zâhidlerin meşhurlarındandır. Sûfî büyüklerinin hırka giymede silsileleri ona kadar ulaşır (bk. Zebîdî, İthâfü’s-Sâde, 1/129).
    2. Ebü’l-Esved ed-Düelî (v. 69/688), Kur’ân-ı Kerîm’e hareke sistemini getiren ve Arap nahvinin ilk esaslarını tesbit eden âlim, şair (bk. Tevfik Rüştü Topuzoğlu, “Ebü’l-Esved ed-Düelî”, DİA, 10/311-312).
    3. İbnü’l-Mübârek, Kitâbü’z-Zühd, nr. 799; Beyhakî, Şuabül-İmân, nr. 2590; 2617; Hatîb,Târîhu Bağdâd, 9/396; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 7/159 (Taberânî’den).
    4. Ebû Muhammed Feth b. Said el-Mevsilî (v. 170/786 [?]), Bişri Hâfî ve Serî es-Sakatî’nin akranlarından olup ileri gelen zâhid sûfîlerdendir (bk. Şaʻrânî, et-Tabakâtül-Kübrâ, Beyrut 2005, s. 121; Zebîdî, İthâfü’s-Sâde, 1/135).
    5. Ahnef b. Kays b. Muâviye et-Temîmî (v. 67/686-87), tâbiînin büyük âlimlerinden biridir. İsminin Sahr olduğu, Bahr isminde tek oğlunun bulunduğu, bunun için Ebû Bahr b. Sahr b. Kays olarak da anıldığı söylenmiştir. Bacakları doğuştan çarpık olduğu için ona Ahnef lakabı verilmiştir (bk. Ahmet Önkal, “Ahnef b. Kays”, DİA, 2/174). İbn Hacer el-Askalânî, onun isminin “Dahhâk”, lakabının “Ahnef” olduğunu, Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi vesellem) zamanında doğduğunu fakat kendisini görmediğini söyler (bk. Zebîdî, İthâfü’s-Sâde, 1/140).
    6. Salim b. Ebül-Ca’d el-Eşcaî (v. 100/718-19) tâbiînin büyüklerindendir. Hz. Âişe, Hz. Ömer, İbn Ömer ve İbn Abbas’tan hadis rivayet etmiştir. Kendisinden de hadis rivayet edilmiştir. Güvenilir biridir (bk. Zebîdî, İthâfü’s-Sâde, 1/140).
    7. Ebû Abdullah Zübeyr b. Ebû Bekir (v. 256/870), Mekke kadısı. Bekkâr ez-Zübeyrî olarak tanınır. 172 (789) senesinde doğmuştur. İbn Uyeyne ve Ebû Damre’den hadis dinlemiştir. Ondan da İbn Mâce ve Mehâmilî hadis nakletmiştir. Babası Ebû Bekir, Abdullah b. Zübeyr’in oğludur (bk. Zebîdî, İthâfü’s-Sâde, 1/141).