Ticari faaliyetler, insanlığın neredeyse ilk dönemlerinden itibaren sosyal bir faaliyet olarak dikkat çekmektedir. Ticaret, bir toplumu ayakta tutan en önemli dayanaklardan biridir. Toplumun adeta eli ayağıdır, olmazsa olmazıdır. Ticaret; hayat demektir, kalkınma demektir, refah demektir, güç demektir. Ticaret ve sanatın bütünüyle ihmal edilmesi halinde hayat durur ve halkın çoğunluğu büyük tehlikelerle karşı karşıya kalabilir. Bu itibarla İslam’da ticaretle iştigal, farz-ı kifaye hükmünde görülmüştür.
İslam’da ahlaka en fazla vurgu yapılan alanlardan biri ticaret hayatıdır. Çünkü ticaret toplum hayatının olmazsa olmazlarındandır. Hayatın idamesinin en temel dayanaklarındandır. Bu anlamda ticaret İslam’da övülmüş ve Hz. Peygamber, “Güvenilir, dürüst tacir; peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir” (İbn Mace, “Ticarat”, 1); “Rızkın onda dokuzu ticarettedir” (İbn Hacer el-Askalani, el-Metalibü’l-aliye, 7/ 352) buyurmuştur.
“Muhakkak Allah’tan korkan, iyilik yapan ve doğru olanlar dışındaki tacirler kıyamet günü facirler olarak diriltilecektir” mealindeki hadis (İbn Mace, “Ticarat”, 3), ticari işlemlerde harama düşmeme konusunda azami dikkat gösterilmesi uyarısını yansıtmaktadır.
Usulüne uygun yapıldığında ticaret helal kazancın en yaygın, tabii ve meşru yolu olduğu gibi insanlar arasında malların mübadelesini de sağlar. İhmali durumunda herkesin zarara uğrayacağı göz önüne alınarak bu mesleğin icrası farz-ı kifaye, tacirin meslek hükümlerini öğrenmesi farz-ı ayın sayılmıştır. Bu itibarla İslam, ticari muamelelerde dikkat edilmesi gereken bazı prensipler belirlemiştir.