İçeriğe geç

Kader İnancı Nedir?

    Kader, Allah Teâlâ’nın mahlûkatından gizli tuttuğu sırrıdır. O sırra herhangi bir mukarreb melek ya da gönderilmiş peygamber vâkıf olmamıştır.

    Kader konusunda derinleşmeye çalışmak, rüsvalığa sebep olur ve ihsanlardan mahrum kalmaya merdiven olur.

    Kader konusunda araştırma yapıp fikir yürütmekten ve vesveseye düşmekten şiddetle sakındırmak gerekir.

    Nitekim noksan sıfatlardan berî olan Allah Teâlâ, kader ilmini mahlûkatından gizli tutup, üzerinde durmaktan nehyetmiştir. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “O, yaptığından dolayı sorgulanamaz fakat onlar (mükellefler) sorgulanırlar” (Enbiyâ 21/23).

    Kim ki (O’na karşı inat için), “Allah Teâlâ neden böyle yaptı, yarattı?” diye sorarsa, Kur’ân-ı Kerîm’in hükmünü reddetmiş olur ve küfre girer.

    Zikrettiğimiz bu itikad, Allah Teâlâ’nın velilerinden, kalbi nurlu her kişinin ihtiyaç duyduğu inançtır. Bu ise ilimde yüksek pâyeye erişen kimselerin derecesidir. Çünkü ilim, Allah Tâlâ’nın mahlûkata bildirdiği ve bildirmediği ilim diye ikiye ayrılır.

    Allah’ın bildirdiği ilmi (Kur’ân-ı Kerîm’i ve mütevâtir sünnet-i seniyyeyi) kabul etmemek küfür olduğu gibi bildirmediği ilmi bildiğini iddia etmek de küfürdür.

    İman ancak bildirilen mevcut ilmi kabul etmekle ve bildirilmeyen ilmi talep etmeyi terketmekle geçerli olur. Allah Teâla en iyisini bilir.1


    Kazâya iman etmek vâciptir. Kazâ, Allah Teâlâ’nın meydana gelecek şeyleri nasıl, ne zaman, hangi şekil ve özelliklerde olacaklarsa ezelde öylece bilmesi ve ezelî ilmine uygun olarak dilemesidir.

    Aynı şekilde kadere iman etmek de vâciptir. Kader, Allah Teâlâ’nın meydana gelecek şeyleri vakti gelince ezelî ilmine uygun olarak dilediği şekil ve vasıfta yaratmasıdır. Başımıza gelen hayır ve şer, acı ve tatlı ne varsa hepsi Allah Teâlâ’dandır. Hak Teâlâ kudretiyle, ezelî ilmine uygun olarak onu dilediği şekil ve vasıfta şu an başımıza getirmektedir.

    “De ki: Hepsi Allah’tandır” (Nisâ 4/78).

    “De ki: Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez” (Tevbe 9/51).

    “Biz, her şeyi bir ölçüye göre yarattık” (Kamer 54/49).2

    Kaza ve Kadere İman Nedir?

    Bilindiği gibi, yüce Allah’tan başka yaratıcı yoktur. Bu kainatta meydana gelen her şey, muhakkak Allah Teala’nın bilmesi, dilemesi ve yaratmasıyla olur. Onun için herhangi bir şeyin belirli bir şekilde meydana gelmesini, Cenabı Hakkın ezelde dilemiş olmasına “kader” denir. Yüce Allah’ın böyle dilemiş olduğu herhangi bir şeyi, zamanı gelince meydana getirmesine de “kaza” denir.

    Örneğin: Herhangi bir insanın falan günde meydana gelmesini yüce Allah’ın ezelde dilemiş ve bilmiş olması bir kaderdir. O insanın takdir edilmiş günde yaratılması da bir kazadır. Bununla beraber kaza sözü, takdir ve hüküm manasına da gelir.

    Kaza ve kadere iman da Müslümanlarca bir esastır. Bunlara inanmak, yüce Allah’a iman esaslarından sayılır. Allah’ın varlığını ve birliğini bilen, O’nun kainata tek hakim olduğuna inanan bir insan için, kaza ve kadere iman etmemek mümkün olmaz. Hangi mümkün şey vardır ki Cenabı Hak takdir ettiği takdirde meydana gelmesin? Hangi şey de vardır ki Allah Teala dilemediği halde o meydana gelebilsin?

    Onun için biz Allah’ın kaza ve kaderine inanırız, kaza ve kadere razı oluruz. Bu bizim bir iman borcumuzdur. Fakat kendi irademizin ve kendi kazancımızın neticesi olmaz üzere, yüce Allah’ın yarattığı bazı işler vardır ki bunlar Allah’ın rızasına aykırı olması bakımından, bizim bunlara razı olmamamız gereklidir. Bunlara rıza göstermek caiz olmaz ve bunlara “makzi” (kulun dilemesi üzerine Allah Tarafından gerçekleşmesine hüküm verilmiş işler) denir.

    Örneğin: Bir insan bir günah işlemek ister, irade ve gücünü o günah tarafına yöneltir. Cenabı Hak da dilerse, bu günahı o insanın arzusuna göre yaratır. İşte bu günah, yüce Allah’ın rızasına aykırı olduğu için, ona razı olamayız. Bunun içindir ki kazaya rıza göstermek, makzîye (Allah’ın rızasına aykırı kaza olunmuş hükümlere) rızayı gerektirmez.

    Kader İnancı Faydaları Nelerdir?

    Kaza ve Kadere imanın faydasına gelince: Şüphe yok ki insan bu iman sayesinde Allah’ın yaratıcılığını, kudret ve hakimiyetini tanımış olur. Böyle ruhu güç kazanmış olur, ahlak duyguları yükselir, hayata büyük bir güçle atılır ve başarıdan başarıya ulaşır. Çünkü yüce Allah’ın kaza ve kaderine razı olan bir kimse, hiçbir şeyden yılmaz, sebeplere sarılmaya da kaza ve kaderin gereği bilir. Bir işte başarısızlığa uğrayacak olsa, “Bunda kim bilir, Allah’ın ne gibi gizli hikmetleri vardır” diye düşünür. Allah’ın kazasına razı olur ve ümitsizliğe kapılmaz, huzur içinde üzüntü çekmeyen bir kalp ile hayat alanındaki çalışmasını sürdürür.

    Kim Allah’a güvenirse Allah ona yeter3

    Kaza ve Kader İnancı Sorumluluğa Engel Midir?

    Kaza ve kader, insanların iradelerine, kudretlerine ve çalışıp kazandıkları şeylerden sorumlu olmamalarına engel ve aykırı değildir.

    Şöyle ki: Yüce Allah insanlara bir güç ve irade (ihtiyar) vermiştir. Bir insan kendi gücünü ve iradesini bir işe harcarsa, buna “kesb” (kazanç) denir. Allah Teala da dilerse, o işi insanın isteğine göre yaratır. Bu da bir kaza, bir yaratıştır. Onun için insanın bu kazancı, kendi cüzi irade ve isteğiyle olduğundan, o işin değerine göre sorumlu olması gerekir. Yoksa. “Ne yapayım, kader böyle imiş! diyerek kendisi sorumluluktan kurtaramaz.

    Bununla beraber, bir insan bir işi yapacağı zaman, kaderin ne olduğunu bilemez, kendi düşünce ve arzusuna göre hareket eder. İşin nasıl sonuçlanacağını önceden bilmediği bir kadere işini dayayarak, kendisini işin sorumluluğundan beri görmeye hakkı yoktur.

    Bir insanın kendisini her türlü kudretten ve iradeden yoksun görmesi bir “cebr” (zorakilik) inancıdır ki bu doğru değildir. Bizim işlerimizden bir kısmı, arzu ve irademize bağlıdır.

    Örneğin: Ellerimiz bazen bir hastalık sebebiyle titrer, bazen de bunları kendimiz titretiriz. Şimdi bu iki titreme arasında fark yok mudur? Elbette vardır; birinci titreyiş cebridir (ihtiyarımızla değildir). İkinci titreyiş ise ihtiyarımızla, kendi istek ve irademizledir.

    Cebri savunanlar, çok kere bu iddialarını kendileri bozarlar. Örneğin: Onlardan birine bir kimse bir tokat vursa hemen kızarlar ve karşılık vermeye kalkışırlar. Oysa kendi iddialarına göre, o kimseyi suçlu görmemek gerekirdi. Çünkü onun bir tokat vurması, onların inançlarına göre bir kader gereğidir. Tokat vuran bu işi yapmaya mecburdu. Onun için sorumlu olmaktan beridir.

    Bir de cebir iddiasına kalkışanların, kendi inanışlarına göre, yaptıkları iyi işlerden dolayı yüce Allah’tan bir mükafat beklememeleri gerekir. Çünkü o işler de bir kader neticesidir, onlara göre kulun bu işlerde bir tesiri yoktur, yaratan Allah’tır. Kötü işlerinin sorumluluğunu kabul etmedikleri halde, iyi işlerinden nasıl mükafat bekleyebilirler?

    Aksine olarak insanın her şeyi yapmakta tamamen kudret ve iradeye sahip olduğuna, her şeyi başardığına ve meydana getirdiğine inanmak da “Kaderiyye” mezhebine sapmaktadır. Bu da doğru değildir. Bu durumda insan kendisini bir nevi yaratıcı sanmış ve Allah’a has olan bir sıfatı takınma cesaretini göstermiş olur.

    Sonuç: İnsan kasibidir (iradesi ile işi kazanır), yüce Allah da işi yaratır. Bu dünya bir imtihan alemidir. Cenabı Hak hikmeti gereği olarak insanlara güç ve kudret vermiştir. Bu sebeple de kulu sorumlu ve yükümlü tutmuştur. İnsan yaratıcının bu ihsanını hayırlı işlere harcarsa hayır (mükafat) görür. Kötülüğe harcarsa azaba düşer.

    Bunun için insanların görevleri, kendi hayatlarını kurtarıp parlak bir hayata kavuşmak için hem dünyaya hem de ahirete ait işlerini güzelce yapmaya çalışmaktadır. Yoksa, “Kaza ve kader ne ise o meydana gelir” deyip bu çalışmayı terk etmek asla caiz olamaz. İslam dini tembelliğe ve gevşekliğe cevaz vermez.4

    İnsana ancak çalıştığı vardır.5

    Kaynakça

    1. Merakıs Saadet
    2. Saadetül Mübtedin
    3. Kuranı Kerim, Talâk Suresi 65/3
    4. Büyük İslam İlmihali – Ömer Nasuhi Bilmen
    5. Kuranı Kerim, Necm Suresi 53/39