- Kâfirlere,
- Hangi maldan olursa olsun nisab miktarı malı olan zengine,
- Hâşimoğulları’na (seyyidlere) ve onların kölelerine, (İmam Tahâvî, Hâşimoğulları’na zekât verilebileceği görüşünü tercih etmiştir.)
- Zekât verenin yukarıya doğru usulüne/atalarına (baba, dede gibi),
- Zekât verenin aşağıya doğru fer‘ine/çocuklarına (çocuk, torun gibi),
- Kadın kocasına, koca da karısına zekât veremez.
- Efendi, mükâteb (anlaşmalı) olan kölesine zekât veremez.
- Bir kısmı âzat edilen köleye,
- Bir ölünün kefen masrafları için,
- Bir ölünün borcunu ödemek için,
- Bir kölenin âzatlık parası olarak zekât verilemez.
Bir kişi araştırma yapıp zekâtını verdikten sonra ehil olmayan birine verdiği ortaya çıkarsa, zekâtı geçerlidir. Ancak kendi kölesine veya anlaşmalı/mükâteb kölesine zekât verdiği ortaya çıkarsa bu geçerli olmaz.
Bir fakire onu zengin edecek kadar zekât vermek mekruhtur. Dilenmekten kurtaracak kadar zekât vermek ise menduptur.
Senesi dolduktan sonra malın bulunduğu yerden başka bir beldeye zekâtı göndermek mekruhtur. Ancak kişinin o beldede akrabaları varsa veya kendi beldesindeki fakirlerden daha çok ihtiyaç sahibi olanlar varsa veya daha takvalı bir zat varsa yahut müslümanlara dinlerini öğretecek faydalı olan biri varsa başka bir beldeye göndermek mekruh olmaz.
En faziletlisi zekâtı fakir akrabaya vermektir. Akrabaların içinden de yakın akrabaya vermek daha faziletlidir. Sonra komşularına, sonra mahallesindeki fakirlere, sonra işçilerine, sonra da kendi beldesindeki insanlara zekât vermesi daha faziletlidir.