İlâhî ikazlara aldırmayıp neticede cehennem azabına düçar olanların ahmaklıkları ve içine düştükleri durum, Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde dile getirilir. Onların bu halleri “yazıklar olsun”, “vay haline” gibi ifadelerle kınanır.
Kur’an-ı Kerim, iman edenler için hidayet ve rahmet kaynağıdır. Yüce Mevlâ’dan dertlere derman bir öğüttür. Kerim kitabımızın bu vasıfları ayet-i kerimede mealen şöyle beyan edilir:
“Ey insanlar! İşte size Rabbi’nizden bir öğüt, kalplere bir şifa ve müminler için yol gösterici bir rehber ve rahmet (olan Kur’an) geldi.” (Yûnus 57)
Baştan sona ibret olan Hz. Kur’an, birçok ayetinde, Allah Teâlâ’nın emirlerine göre yaşayıp cennet nimetlerine mazhar olan müminlerin ve inkâr yolunu tutan kâfirlerin hallerini ve akıbetlerini misal getirir. Böylelikle insanoğlunun tedbir almasını ve ebedî hayatın nimetlerinden mahrum kalmamasını öğütler:
“Andolsun, biz size açıklayıcı ayetler, sizden önce gelip geçenlerden bir misal ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için bir öğüt indirdik.” (Nûr 34)
İlâhî ikazlara aldırmayıp neticede cehennem azabına düçar olanların ahmaklıkları ve içine düştükleri durum, Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde dile getirilir. Onların bu halleri “yazıklar olsun”, “vay haline” ya da kendi ağızlarından “vay halimize”, “eyvahlar olsun bize” gibi ifadelerle kınanır. Dünya hayatında iken ilâhî emirleri umursamayan insanoğlunun âhiretteki pişmanlıklarına tercüman olan bu yakarışlar ve kınamalar, iman edenler için bir tedbir, ikaz ve ibrettir.
Bahsettiğimiz bu kınama lafızları “veyl” kökünden gelir ve Kur’an-ı Kerim’de otuzdan fazla ayette yer alır. Bu ifadenin en çok tekrarlandığı Mürselât suresinde mealen: “(Hakkı) yalanlayanların o gün vay haline!” (Mürselât 15,19, 24, 28, 34, 37, 40, 45, 47, 49) buyrulmaktadır.
Aynı surede on kez tekrar edilen bu ayet, kıyameti ve âhireti inkâr edenlerin yaşayacakları felakete dikkat çekmektedir. Her tekrar edilişinde, önceki ayetlerle bağlantılı olarak özel bir anlam ifade eden bu ifade, “tevhidi, nübüvveti, hesap gününü ve peygamberlerin haber verdiği her şeyi yalanlayanların vay haline!” demektir. (Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, 30/770; Kur’an Yolu Tefsiri, 5/527)
İçindekiler:
Zalimlerin vay haline!
Kur’an-ı Kerim’de kınanan insanların en belirgin özelliği zulümdür. En genel ifadesiyle zulüm, hak ve hakikat ölçülerini muhafaza etmemek, itaati terk edip isyan yolunu tutmaktır. Allah Teâlâ, sahip oldukları imkânlara aldanıp şımaran ve haddi aşan Mekke müşriklerinin ilâhî azabı hissetmeleri karşısında yakınmalarını ve zalimliklerini itiraf etmelerini mealen şöyle haber verir:
“Onlara denildi ki: ‘Kaçmayın, o içinde şımartıldığınız bolluğa ve yurtlarınıza dönün. Çünkü sorguya çekileceksiniz!’ Dediler ki: ‘Eyvah bize! Biz gerçekten zalim kimseleriz.’ Biz onları biçilmiş ekine, sönmüş ateşe çevirinceye kadar bu yakınmaları sürüp gider.” (Enbiyâ 13-15)
“Andolsun, onlara Rabbi’nin azabından hafif bir esinti dokunsa ‘Eyvah bize! Gerçekten biz zalim kimselerdik’ diyeceklerdir.” (Enbiyâ 46)
Bir başka ayette inkârcı zalimlerin kıyamet günündeki çaresizlikleri şöyle tasvir edilir:
“O gün zalim kimse ellerini ısırıp diyecek ki: ‘Ne olaydı, ben de peygamberlerle beraber aynı yolu tutsaydım. Yazıklar olsun bana! Keşke falanı dost edinmeseydim.’” (Furkân 27-28)
Ayet-i kerimelerde insanoğlunun, “yazıklar olsun”, “eyvah bize” gibi ifadelerle kınanmasına sebep olan ameller ve bu amelleri işleyen insan tipi şöyle sıralanabilir:
• Tekrar dirilince hakikati fark edenler. (Yâsîn 52)
• Ceza günüyle karşılaşan inkârcılar. (Meryem 37; Saffât 20; Zâriyât 60)
• Kıyametin yaklaştığını gören kâfirler. (Enbiyâ 97)
• Allah’ın Kitabı’nı tahrif edenler. (Bakara 79)
• Şiddetli azaba düçar olanlar. (İbrahim 2; Sâd 27; Zuhrûf 65)
• Mahşer günü amel defterini okuyan günahkârlar. (Kehf 49)
• Allah’a karşı iftira atanlar. (Enbiyâ 18)
• Allah’a şirk koşanlar. (Fussilet 6)
• Öldükten sonra dirilmeyi inkâr edenler. (Ahkâf 17)
• Ayetleri inkâr eden iftiracı ve yalancılar. (Câsiye 7)
Görüldüğü üzere söz konusu kınama ifadelerine muhatap olanların genelde müşrik ve kâfir oldukları anlaşılıyor. Fakat bunun yanında bazı ayetlerde müminlerin de bu kınamalara muhatap olabilecekleri görülmekte. Çünkü ayet-i kerimelerde müminlerin “vay halinize”, “yazıklar olsun” şeklinde kınanmalarına sebep olabilecek hal ve davranışlarına dikkat çekilmektedir. Bu hal ve davranışları sıralayıp kısaca izah edelim.
Dünyanın süsüne tamah edenler:
Allah Teâlâ, Karun’un zenginliği karşısında gözleri kamaşıp dünya hayatını arzu edenlerin “Keşke bizim de Karun gibi servetimiz olsaydı” (Kasas 79) demeleri üzerine, içinde bulundukları durumu ilim sahiplerinin diliyle şöyle haber verir:
“Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise onlara dedi ki: Yazıklar olsun size! İman edip de sâlih amel işleyenlere Allah’ın vereceği mükâfat daha hayırlıdır. Ona da ancak sabredenler kavuşturulur.” (Kasas 80)
İnfaktan vaz geçenler:
İlâhî kınamaya muhatap olanlardan biri de rızık endişesiyle tasadduk etmekten uzak duranlardır. Ayet-i kerimede bu durum “bahçe sahiplerinin imtihanı” olarak tasvir edilir. Müfessir Fahreddîn Râzî rahmetullahi aleyhin naklettiğine göre hadise şöyledir:
Sakif’li bir Müslümanın Sana şehrine yakın bir yerde verimli bir bahçesi vardı. Hasat zamanı gelince fakirlerin hakkını bolca verirdi. Adam ölünce bahçe çocuklarına kaldı. Fakat bu çocuklar, “Ailemiz kalabalık, malımız az, babamızın yaptığı gibi yapamayız, fakirlere bir şey veremeyiz” dediler. Bunun üzerine Allah Teâlâ gece gönderdiği bir afetle bahçelerini darmadağın etti.” (Mefâtîhu’l-Gayb, 30/607)
Ayet-i kerimede onların vahlanmaları mealen şöyle hatırlatır:
“Bunun üzerine birbirlerini kınamaya başladılar. Şöyle dediler: Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz.” (Kalem 30-31)
Hilekârlık yapanlar:
Ölçü ve tartıda başkalarını aldatanlar da ayet-i kerimedeki kınama ile karşı karşıyadırlar:
“Ölçü ve tartıda hile yapanların vay haline!” (Mutaffifîn 1)
Alay edenler:
“İnsanları arkadan çekiştiren, kaş göz işaretiyle alay eden her kişinin vay haline!” (Hümeze 1)
Bu ayet-i kerimenin devamında insanlarla alay eden bu tiplerin dünya malına olan düşkünlükleri de şöyle hatırlatılır: “O kişiler ki, devamlı mal biriktirir, biriktirdiklerini sayıp dururlar.” (Hümeze 2)
Namazı ciddiye almayanlar:
“Yazıklar olsun o namaz kılanlara.” (Mâûn 4)
Bu ayet, namaza önem vermeyen, ciddiye almayan ve görülsün diye kılanlara bir kınamadır. Devamında ise bu kimselerin hayırlı işleri de engelledikleri şöyle vurgulanır:
“Onlar ki namazlarını ciddiye almazlar. Gösteriş yaparlar. Hayra da engel olurlar.” (Mâûn 5-7)
Zikir konusunda kalpleri katılaşanlar:
Allah Teâlâ’nın zikrine karşı kalbin tamamen duyarsızlaşması, kaskatı kesilmesi elbette müminin hali değildir. Fakat müminler de belli ölçüde bu hale düşme tehlikesinden uzak değildir. Zikirsizlikten kalbin kaskatı kesilmesinin alameti, o kimselerin yanında Allah Teâlâ anıldığında veya ayetleri okunduğunda huzursuz olmaları, hissiz kalmaları, hatta tepki göstermeleridir. Kalbi bu hale gelmiş olanlar ayet-i kerimede mealen şöyle kınanır:
“Allah’ın göğsünü İslâm’a açtığı, böylece Rabbi’nden bir nur üzere bulunan kimse kalbi imana kapalı kimse gibi midir? Allah’ın zikrine karşı kalpleri katı olanların vay haline! İşte onlar açık bir sapıklık içindedir.” (Zümer 22)
Yüce Mevlâ, hidayet kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’de dünya ve âhiret saadetini elde etmenin yollarını açıklamıştır. İman edenlerin yapması gereken bellidir. Ayet-i kerimeler ışığında, Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellemin rehberliğinde, sahâbe efendilerimizin izinde, sâdıklarla beraber yol almak. Yani o kutlu kervana katılmak, düşe kalka da olsa yürümek, yolu terk etmemek.