İçeriğe geç

Maraş Ağlarsa Yozgat’ın Eli Uzanır Silmeye

    Türkiye’de yardımlaşmayı ve paylaşmayı ahlâk edinmiş yazar ve şairlerden bir sosyal medya iletişim grubu kuruluyordu. Anlık olarak ekranımıza düşen taleplere elinde imkanı ve etkisi olanlar derhal yardıma koşuyordu. Falanca hasta filan yere gidecek, şuraya çadır, buraya giysi ve ayakkabı vs. derken kim bilir nerelerden kimler birbirini tanımadan tanışma gereği bile duymadan müthiş bir hızla yardımlaşıyordu.

    Kutlu topraklardan yeni dönmüştük. Kalbimiz pır pır ediyor, ayaklarımız yere basmıyordu. Dost ve akrabalarımız adet olduğu üzere hemen ziyarete geldiler. Mukaddes topraklardan sohbet ettik. Daha gelişimizin üzerinden yirmi dört saat yeni geçmişti ki sabaha doğru deprem haberiyle karşılaşmıştık. Bir grup arkadaş Yozgat’ta da hissetmişler, bize de soruyorlardı. Yorgunluktan olsa gerek böyle bir sarsıntı hissetmemiştik ama sonradan aldığımız haberlerle öyle bir sarsıldık ki bunu bir daha unutmak mümkün olmasa gerek. Maraş merkezli diyordu haberler, GSM hatlarının meşgul edilmemesi uyarısı düşüyordu ekranlara. Bu yüzden aramayıp hemen dostlarıma yazmaya başladım. Ne durumdaydılar, mesaj üstüne mesaj atıyordum. Çıktık, dediler hamdolsun ama afetin büyüklüğünü o an ne onlar ne de biz anlayabilmiştik.

    Maraş’ın ardından Antep’in, Hatay’ın, Adana’nın, Urfa’nın, Osmaniye’nin, Malatya’nın, Diyarbakır’ın ve bir dönem ikamet ettiğim güzel anılar ve güzel dostluklar edindiğim Adıyaman’ın haberi düştü ekranlara. “Allah’ım kıyamet gibi” demekten kendimizi alamıyorduk. Kimi arayacağımı, soracağımı bilemiyordum. Kilometreler vardı aramızda, dağlar vardı ama çok yakındım, sanki elimi uzatsam tutacakmışım gibi, bağırsam duyuracakmışım gibi. Telefon elime yapışmıştı o günden sonra, bırakamıyordum. “Güzel Maraş” diyordum “Yiğit Maraş” “Gaziler şehri Antep” “Nazlı Adıyaman” ah benim güzel memleketlerim… “Yer mi aldı sizi, gök mü ağdı üzerinize”.

    İlk şoku atlatınca ya da atlattığımı düşünürken Beşir Derneği’inin Yozgat bölgesi ekibinden arkadaşlara ulaştım, “Ben gitmeye hazırım” dedim. Sağlık il müdürlüğünde eğitimde olduklarını, bölgeye acilen gideceklerini, arayacaklarını söylüyor, dört çeker bir arabaya ihtiyaçları olduğunu, bulup bulamayacağımı soruyorlardı. Bu ihtiyacın sebebi bölgemizde müthiş bir kar fırtınası olmasıydı. Bir yandan sağdan soldan araç araştırırken bir yandan hiçbir eğitimimin olmadığını, gidince kalabalık yapmaktan başka bir işe yaramayacağımı fark ediyordum. O gün oralara kalabalık değil nitelikli insan lazımdı. Yine fark ediyordum ki öylesine katıldığım, üstünkörü dinlediğim özel durum eğitimlerinin nasıl da hayati bir önemi olduğunu.

    Derken Yozgat’tan Beşir Derneği’nin ilk ekipleri gidiyor biz de arkalarından dua ediyorduk. Onlar Maraş’a ulaşıp kurulan aşevinin çalışmalarına katılınca eksikler ve ihtiyaçlar liste halinde elimize ulaşmaya başladı. Evde duracak zaman değildi artık. İşin ucundan tutmalıydık. Erzak toplama kampanyamızı başlattık hemen. Telefonlarımıza gelen destek mesajları peş peşe idi. İnanılmaz kısa bir sürede göndereceğimiz araba dolmuştu bile. Bir komşum aramıştı o sıra. Ne ihtiyaç varsa söylememi istiyordu. Daha cümlem bitmeden “tamam” diyordu bir diğeri. Hemen, istediğimiz jeneratörler için gerekli mazot desteğini dakikalar içinde ayarlıyordu. Hatta onca koşturmacanın arasında gidip bidonlara dolduruyor, alacak arkadaşlarımız başka bir yerden malzeme yükledikleri için mazotu almaya gecikince ısrarla “haydi” diyordu. Allah’ım sanki herkese bir çift kanat vermiş de hepimiz uçuyorduk. Uçuyor ve Maraş’a, Antep’e, Hatay’a, Adıyaman’a konuyorduk. Aracımız dolup taşıyor ikinci bir araç ayarlıyorduk. İkinci aracımız ısrarla ve samimiyetle gitmek istediği için daha önce ayarlanan başka bir araçtan yükleniyordu. Gençler gidecek sıradaki ekibe yazılabilmenin gayretiyle bekleşiyordu.

    Beşir Derneği merkezinden yönlendirme ile Maraş’a çalışırken Valilik ve Belediyemiz Hatay’ın Hassa ilçesine tüm imkanlarıyla ve bizzat başında Valimiz ve Belediye başkanımızla intikal ediyordu. Belirlenen yardım toplama merkezlerine akın akın malzeme taşıyordu insanımız. Çarşı pazarda ellerindeki poşetlerde çocuk bezi vs. doldurmuş abiler ablalar koşturuyordu. Sanki Maraş’tan Sütçü İmam, Antep’ten Şahin Bey çağırmıştı onları. Küçük gruplar halinde bir araya gelenler, gelecek depremzedelere kalacak yer ve kumanya paketi hazırlıyordu.

    Bir diğer taraftan Türkiye’de yardımlaşmayı ve paylaşmayı ahlâk edinmiş yazar ve şairlerden bir sosyal medya iletişim grubu kuruluyordu. Anlık olarak ekranımıza düşen taleplere elinde imkanı ve etkisi olanlar derhal yardıma koşuyordu. Falanca hasta filan yere gidecek, şuraya çadır, buraya giysi ve ayakkabı vs. derken kim bilir nerelerden kimler birbirini tanımadan tanışma gereği bile duymadan müthiş bir hızla yardımlaşıyordu.

    İnsan hiç bir dostuna hal hatır sormaya korkar mı? Kendi adıma ben korkuyordum o günlerde. Depremi yaşayanlardan kötü haber alırım diye, benim gibi uzakta olanlara da “Nasıl olayım, ülkem gibiyim.” derler diye. Ama her bir kurtarışta arama kurtarma ekipleri enkaz başında biz ekran karşısında tekbirler getiriyor, şükürler ediyorduk. Bir buna seviniyorduk tabi. Beşir Derneği çok önemli noktalarda canını dişine takmış ekipleriyle çalışıyordu. Arama kurtarma eğitimleri almış pek çok ekip kurulmuştu son aylarda. Beşir’i belki hiç desteklememiş bir yakınımın “Beşir hayat kurtarıyor şu an falan kanalda canlı” mesajıyla birleştirici bir köprümüzün olduğunu fark ediyordum. Var olsun Beşir’imiz, ismiyle müsemma “müjdeci”miz.

    İnsanımız canla başla yardım ulaştırma telaşında iken deprem bölgelerine ulaşmış arkadaşlarımızdan kalplerimizi titreten, gözlerimizi yaşartan haberler geliyordu. Eline bir miktar malzeme tutuşturulmuş koca yürekli küçük bir çocuk verilen ekmeği “ekmeğimiz var” diyerek geri çeviriyordu. “Yetmez, daha çok, daha çok” diyen nefislerimiz sus pus oluyordu bunları görünce. Allah’ım, ne güzel milletmişiz. Bir kez daha anlıyorduk ve dualar yükseltiyorduk Rabb’imiz katına: “Allah’ım sen bu necip millete acı, bize yeniden mazlumlara ve mağdurlara yetişecek gücü ver.”

    Şundan eminim ki buraya aldıklarım milletimizin yaptıklarının içinde yok mesabesindedir. Kırılan fay hatları ve sonrasında oluşan depremlerin büyük felaket ve yıkımlara, acı ve gözyaşına sebep olduğu gibi toprağın altında gizli kalmış nice cevherin ortaya çıkmasına da vesile olduğu söylenir hep. Onu bilmem ama bu gibi felaketlerin milletimizin içinde tuttuğu o müthiş iman cevherini ortaya çıkardığı bir gerçek. Yaşanan acıların tarifi yok biliyoruz ama tarihe not düşmek adına milletimizin gayret ve diğerkamlığını kelimelerimiz yettiğince anlatmayı murad ettik. Deprem nedeniyle kaybettiğimiz insanlarımıza Allah Teâlâ rahmet eylesin. Geride kalanlarına sabrı cemil ihsan buyursun. Fedakar ve cefakar milletimizin başı sağ olsun.