İçeriğe geç

Menkıbeler

    Bir zamanlar Ahmet adında bir genç, kıssa ve menkıbeleri sadece eski zamanlardaki insanların başına gelen olaylar olarak görüyormuş. Hâliyle de örnek aldığı, rehber edindiği kimse kalmamış.

    Çoğumuz menkıbeleri kurgulanmış masal gibi görüyor ya da buradaki yaşanmışlıkların sadece eski insanların başına geldiğini zannediyor. Oysa müslümanlar, güzel ahlâkın en büyük örnekleri olan veli kulları bu menkıbeler vesilesiyle tanıyor ve onların hâllerini örnek alıyor. Çünkü bu menkıbeler insana güzel ahlâkı öğretirken, kötü yönlerini de törpülüyor. Şimdi burada birkaç menkıbe okuyalım…

    Evliya ile birlikte olmak

    Mevlâna hazretlerinin yaşadığı beldede biri vardı. Bu kişi mübareklere münkirlik yapardı. Onların veli bir kul olduğunu inkâr ederdi. Katıldığı meclislerde o velinin aleyhinde ileri geri konuşurdu. Bir gece rüyasında, cehenneme sürüklene sürüklene götürüldüğünü gördü. Zebâniler Taceddin ismindeki bu kişiyi cehennemin kapısına getirip bıraktılar. Orada elleri ve ayakları bağlı birini gördü. Zebâniler bu kişiyi bir cehennemden diğerine atıp duruyordu. Cehennemin başka bir kapısından bu eziyet çekeni izleyen dört kişi daha vardı. İçlerinden biri eziyet gören adama, “Senin bu cehennemden kurtuluşun yok. Evliyanın kelâmından birkaç söz söyle ki kurtulasın” dedi. Eziyet çeken kişi de, “Bilmiyorum! Bana birkaç söz öğretin de kurtulayım” diye cevap verdi.

    Mesnevî’den birkaç söz öğretilen bu adam, o beyitleri söyleyince bir anda elleri ayakları çözülüverdi. Zebâniler de onu serbest bıraktı; o da cennete doğru yol almaya başladı. Cehennemin kapısından tüm bu olanları izleyen Taceddin, büyük bir korkuyla nara atarak uyandı. Uyandığında sabah ezanlarının okunduğunu duydu. Mevlâna hazretlerinin dergâhına doğru koşmaya başladı. Derken yolda mübarekle karşılaştı. Mevlâna hazretleri, “Taceddin! İnsanın cehennemden kurtulmasına bir evliyanın sözünü söylemesi vesile oluyorsa, onlarla beraber olmak, onlarla sohbet etmek insana daha neler kazandırır, bir düşünsene” dedi. Taceddin hemen tövbe edip Mevlâna hazretlerinin talebeleri arasına katıldı.


    Bu kıssadan ne anladık? Öncelikle Allah dostlarının sözlerinin ne kadar kıymetli ve etkili olduğunu gördük. En önemlisi de evliyanın sohbetlerine katılmanın ne kadar değerli bir şey olduğunu fark ettik. Ayrıca günümüzde de böyle sohbet halkalarının olabileceğini düşündük. Yani rüyadır deyip geçmedik…

    Başka bir kıssa daha okuyalım…

    Tövbe eden genç

    Bu kıssayı Ebû Türâb Nahşebî hazretleri anlatıyor:

    “Bir gün Nahşeb caddelerinin birinden geçiyordum. Aniden kulağıma sesler geldi. Dikkat kesildim. Kalabalık bir grubun bir kadınla münakaşa ettiklerini anladım. Kendi kendime, “Oraya gidip bir mazlum ise ona yardım etmeliyim” dedim. Yanlarına varınca kadın benim yanıma gelerek şöyle dedi: “Ey Ebû Türâb! Ömrünü kötü ve boş şeylere harcayan günahkâr bir oğlum var. Dün akşam Allah Teâlâ ona bir hastalık verdi. Şimdi hasta hâlde inleyerek yatıyor. Evimiz mescidin yanında. Cemaat sesleri duyunca koşarak geldi ve onu mahalleden çıkarmak istediler. Ben de oğlumun hâlini komşularıma anlattım, ‘Oğlum hastadır. Hastalığı da şiddetlidir, ölürse hepimiz ondan kurtuluruz. Tövbe ederse kendisi kurtulur. Ölmeyip tövbe etmezse o zaman onu şehirden dışarı çıkarın’ dedim.”

    Kadın çok zor bir durumdaydı. Kalabalığa, “Kadıncağızı üzmeyin” deyince hepsi dağıldı. Daha sonra aklıma o genci görmek geldi. Gencin yanına vardığımda, beni görür görmez ağlayarak, “Yâ Rabbi! Sen ne kadar kerimsin! Benim gibi ömrünü boşa geçirmiş bir günahkârın duasını anında kabul ettin” dedi.

    “Ey genç, ne dua etmiştin ki kabul oldu?” diye sordum.

    “Bugün Cenâb-ı Hak’tan iki niyazda bulunmuştum. Birincisi, ‘Ya Rabbi! Sabahleyin bana Ebû Türâb hazretlerinin yüzünü görmeyi nasip eyle’, ikincisi de, ‘Ya Rabbi! Nasuh tövbesi ihsan eyle!’ idi. Duamın birinin şu anda kabul edildiğini görüyorum. Umarım ikincisi de kabul olur. Ey Ebû Türâb! Çok günahkârım. Tövbem kabul edilir mi?”

    “Ey genç! Allah Teâlâ’nın rahmeti çoktur. Allah tövbeleri kabul edici ve mağfiret sahibidir” dedim.

    Genç, gözyaşları içinde Allah Teâlâ’ya tövbe etti. Ben de oradan ayrıldım. Gece olunca genç vefat etmiş.

    O gece Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemi rüyamda gördüm. Yanında iki yaşlı kimse vardı. Onlarla beraber kalabalık bir topluluk geldi. Biri bana, “Bu ahir zaman peygamberidir. Sağ tarafındaki İbrahim aleyhisselâm, diğer tarafındaki ise Musa aleyhisselâmdır. Bu kalabalık topluluk ise 120.000 küsur peygamberdir” dedi. İleri koşup selam verdim. Resûlullah Efendimiz selamıma cevap verip benimle musafaha etti.

    “Ya Resulallah, siz Nahşeb’e gelmiş miydiniz” dedim. Resulullah Efendimiz şöyle buyurdu: “Ey Ebû Türâb! Dün senin yanında tövbe eden genç vefat etti. Hak Teâlâ onu saadete kavuşturdu. Hakk’ın bir ihsanı olarak peygamberlerle onun cenazesine geldik.”

    Hemen uyandım. “Ya Rabbi! Ne kadar kerîmsin ki daha dün kötülüğü yüzünden mahalleden çıkarmak istedikleri bir günahkârın tövbesini kabul ettin, onu bu dereceye kavuşturdun!” diye dua ettim. O sırada odadan evladımın sesini duydum, ağlıyordu. Kendisine neden ağladığını sorduğumda içini çekerek şöyle dedi: “Babacığım, rüyamda falan mahallede tövbe eden bir gencin vefat ettiğini gördüm. ‘Kim onun cenazesine bakarsa, Allah Teâlâ katından muradına nail olur’ dendi. Müsaade edersen gidip o gencin cenazesini göreyim de Allah Teâlâ’ya kendim ve diğer kullar için dua edeyim.”

    Evladıma izin verdim, insanlara gencin hâlini anlatmak için evden çıktım. Yolda, yetmiş sene Cenâb-ı Hakk’a ibadet eden yaşlı bir saliha anneye rastladım. Bastonuna dayanarak yavaş yavaş yürüyordu. Beni görünce dedi ki: “Ey Ebû Türâb! Hakk’ın rahmetinin neler yaptığını gördün mü? Bütün şehir bir anda dışarı çıkmıştı. Gencin cenaze namazını kıldık. Tam bir izzet ve ikram ile onu defnettik…”


    Evet, tövbe eden gencin menkıbesinin hepinizin gönlüne dokunduğunu tahmin ediyorum. Gençler olarak istemediğimiz, yakınlarımızın bile katlanamadığı, toplumun yanlış gördüğü bazı işler yapabiliriz. Ama güzel bir niyet, sağlam bir tövbe ve buna şahit olan büyük bir evliya ile işler nasıl da değişir, işte bu menkıbede bu ümidi görüyoruz. Bu tesiri yaldızlı sözlerde, mottolarda, sloganlarda bulamayız.

    Dilden dile aktarılarak günümüze kadar gelen menkıbelere bugün pek kıymet verilmese de sahabi efendilerimizin, âlimlerin ve Allah dostlarının menkıbelerini okumaya ve onlardan ders çıkarmaya hepimizin ihtiyacı var. Hele ki bu devirde… Çünkü menkıbeler İslâmî hayatın dinamik bir şekilde yaşanmasında önemli rol oynar. Daha da fazlası… Belki biz de güzel bir niyetimiz veya salih bir amelimizle bir menkıbeye konu olabiliriz.