Rusya ile Ukrayna arasındaki gerilim yalnızca iki ülkeyi değil, Avrupa’dan Amerika’ya, Asya’dan Uzak Doğu’ya kadar pek çok coğrafyada etkisini hissettirdi. Ancak bu sürecin en çok da Avrupa ülkelerine tesir ettiğini söylemeliyiz.
Öncelikle enerji konusunda Rusya’ya bağımlı hale gelen Almanya ve Fransa gibi lokomotif ülkeler Rus yayılmacılığının topraklarına sirayet etmesinin önünde “kale” gibi duran Ukrayna’ya destek vermekle sessiz kalmak arasında gidip geldiler. Çünkü enerjiye olan ihtiyaçları güvenlik gibi bir meselenin bile önüne geçmişti.
Rusya Devlet Başkanı Putin’in uluslararası kamuoyunun önündeki aşağılamalarına bile sessiz kalan Fransa ve Almanya’nın liderleri, konuya ilişkin ikircikli tutumlarını hâlâ sürdürüyor. Keza diğer Avrupalı devletler için de benzeri bir durum söz konusu.
Geçen yıla kadar NATO’yla ilişkilerini sınırlandırmayı hatta tamamen kesmeyi bile düşünen Avrupalı devletler, şimdilerde eskisinden daha güçlü bir bağla NATO’ya entegre olma yönünde irade beyan ediyorlar. Üstüne üstlük, bugüne kadar üye olmamış kimi ülkeler de örgütün üyesi olmak için yoğun çaba sarf ediyorlar.
İsveç ve Finlandiya da bu ülkelerden. Rusya’nın Ukrayna’dan sonra Avrupa’da sözünü dinletemediği ülkelere de müdahale edeceği yönünde sinyal vermesi, bu ülkelerin adeta gözünü korkuttu.
Rusya ile 1340 kilometrelik sınırı olan Finlandiya, yakın gelecekteki ihtimalleri kestiremediği için NATO üyeliği konusunda acele ediyor. Komşusu İsveç de sırf bu gerekçelerle iki asırlık tarafsızlık politikasını sonlandırmaya kararlı.
Ancak karşılarında büyük bir sorun var: NATO üyesi Türkiye, Finlandiya ve İsveç’in PKK ve YPG terör örgütlerine destek vermeleri sebebiyle bu girişime ret oyu vereceğini açıkladı. İki ülkenin liderleri ikna turları yapsa da Türkiye’nin tavrı net.
Çünkü artık planların konusu olan değil, plan kuran bir Türkiye var. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan bu en büyük kaosu Türkiye akıllı dış politika yaklaşımı ile lehine çevirdi. Belki bu tavır Büyük Türkiye idealine giden yolun da başlangıcı olacak.