İçeriğe geç

Ne Dediğimizin Farkında Mıyız?

    Günümüzde kalpleri ifsat edip karartan bozuk düşünceler had safhaya ulaşmış durumda. Böyle bir dünyada müminin en önemli meselesi, elbette imanını muhafaza etmektir.

    İmanı muhafaza etmenin belli başlı iki yolu vardır. Birincisi; kalbi zikirle, manevi gıdalarla besleyip Allah Teâlâ’nın emir ve yasaklarına muhabbetle sarılmak. İkincisi de en azından günlük hayatında ihtiyaç duyduğu meseleleri çözecek ve kendine yetecek kadar akaid bilgilerini; yani iman etmesi gereken şeyleri, farzları, vacipleri, haramları öğrenmek ve gereğince amel etmektir.

    Bu iki vazife de farzdır. Öğrenmeyen haram işlemiş olur. Öğrenmeyi gerekli görmeyip söz konusu ilimlere ehemmiyet vermeyen bir kimsenin Allah korusun küfre girmesinden korkulur.

    İman esasları hakkında gerekli bilgiye sahip olmayanların günde birkaç defa küfre girme ihtimali vardır. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Sâlih amelleri işlemekte acele edin. Çünkü birtakım fitneler karanlık geceler gibi ortalığı kaplayacak. O zamanda insan mümin olarak sabahlar, kâfir olarak geceler. Mümin olarak geceler, kâfir olarak sabahlar. Dinini küçük bir dünyalığa satar.” (Müslim, Îmân 186)

    Allah Teâlâ’nın sıfatlarını layıkıyla bilmeyen bir kimse, her türlü noksan sıfattan münezzeh olan Allah Teâlâ hakkında yakışıksız söz ve düşüncelerden kendisini nasıl koruyacak? Peygamberlerin sıfatlarını, kazayı ve kaderi, imanın şartlarını bilmeyen veya isimlerini saymaktan öteye geçemeyen bir kimse imanını nasıl muhafaza edecek?

    Oysa iman kâinat çapında büyük bir iştir. Allah korusun, bir anlık imandan çıkmak o zamana kadar yapılan bütün amellerin boşa gitmesine, nikâhın bozulmasına, bu hal üzere ölürse sonsuz azaba uğramasına sebep olur.

    Cenâb-ı Hak bu meselenin ciddi sonuçlar doğuracağını ikaz ederek şöyle buyuruyor: “…O küfür kelimesini söylediler ve Müslüman olduktan sonra küfre düştüler…” (Tevbe 74)

    İslâm âlimleri bu ayet-i kerimede geçen “küfür kelimesi” ifadesinden yola çıkarak çok sayıda “Elfâz-ı küfr: Küfür sözler” adıyla eser yazmış, akla gelebilecek binlerce küfür kelimesinin listesini yapmış ve o kelimelerin niçin küfre düşürdüğünü izah etmişlerdir.

    Ne yazık ki günümüzde halkın diline bir şekilde yerleşmiş pek çok küfür söz vardır. Bu gibi sözlerin dinden çıkartacağını bilenlerin sayısı ise malesef çok azdır. Bâtılı fazlaca tasvir etmeden birkaç örnek verelim.

    Anadolu’da “Yürü babam yürü” şeklinde kullanılan cümlede “babam” kelimesinin yerine “Allah” lafzını koymak… Ahmak birini “Allahlık adam” diye vasıflamak… “Bu işler inşallahla maşallahla olmaz” demek… “Yukarıda Allah var” demek… Neredesin diye soran birine, hâşâ, “Allah’ın unuttuğu yerde” ifadesini kullanmak… Bir Müslümanın sakalıyla alay etmek, kadere zulüm isnad etmek, haram bir işi yaparken besmele çekmek gibi daha nice konuları İslâm âlimleri küfür saymışlardır.

    Fakire haram bir mal verdikten sonra ondan sevap ummak, İslâmî hükümlerle alay eden bir oyunu seyrederken veya böyle bir fıkra dinlerken gülmek, hoşlanmak, alkış tutmak; yüz yüze veya televizyonda İslâm’ın hükümleri aleyhine konuşma yapan birilerini kalben veya lisanen tasdik etmek; küfre hizmet eden ölü veya diri kişilerin ya da kurumların bu gibi işlerini beğenmek, hoş görmek, takdir etmek de küfür sayılmıştır.

    Genel bir hüküm olarak küfre rıza göstermek küfür görülmüştür. Haramla meşgul olan birini yaptığı iş sebebiyle beğenmek; harama helâl, helâle haram demek, gayrimüslimlerin dinlerinin sembollerini oyun için bile olsa giymek, onların bayram günlerinde âdetlerine uygun yiyecek içecek ikramında bulunmak veya yiyip içmek de böyledir.

    Ayrıca büyükler Allah Teâlâ’nın sevdiği bir kimseye buğzetmenin, buğzettiği kimseyi de sevmenin son nefeste imansız gitmeye sebep olabileceğine işaret etmişlerdir.

    Namazını kıl diyen birine, “Sen kıldın da ne oldu?” demek, mütevâtir hadisleri, mucize ve kerameti inkâr etmek, dinimizin bir hükmüyle alay etmek, hafife almak, İslâm âlimleri hakkında alaycı ve küçümseyici ifadeler kullanmak gibi hususlar da imanı tehlikeye sokan söz ve davranışlardır.

    Günümüzde müminleri en çok dinden çıkaran şeylerin başında açıkça, şiddetle ve hayâsızca küfür sözler içeren şarkılar türküler gelmektedir. Bunların örneklerini vermek dahi doğru değildir. Bu tür şarkıları dinleyen, mırıldanarak tekrar eden, beğenen, hoşlanan kimsenin imanının gitmesinden korkulur. Dinden çıkan kadın ve erkeğin yeniden iman etmesi, tevbe istiğfar etmesi, (Hanefîlere göre) erkeğin yeniden nikâh kıyması gerekir.

    Şu husus çok önemlidir: Söylediği sözün neye sebep olacağını bilmeden küfür kelimesini telaffuz eden bir kimseyi hemen tekfir etmemeli, yani “sen kâfir oldun” dememelidir. Bir kimseyi küfürle itham etmek çok ağır ve tehlikeli bir şeydir. Ehl-i kıbleden hiç kimseyi tekfir etmek doğru değildir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Kim kardeşine kâfir derse, ikisinden biri mutlaka kâfir olmuştur. Eğer itham edilen kâfir değilse, küfür itham edene döner.” (Buhârî, Edeb 73)

    İslâm âlimlerinin çoğunluğu bu konuda cehaleti mazeret kabul etmemiştir. Bazı âlimler de kasıt ve niyete bakmışlardır. Ahmed Ziyâeddin Gümüşhanevî hazretleri “Câmiu’l-Mütûn” adlı eserinde şunları söyler:

    “Küfür sözlerini kasten, bilerek söyleyen ittifakla dinden çıkar. İnanarak şaka ve oyun olsun diye söyleyen de böyledir. Küfür olduğunda ihtilaf edilen sözleri söyleyenlerin tevbe etmesi, bu sözleri bir daha söylememesi ve nikâhını yenilemesi gerekir. Hata veya zorlamayla söylenen sözler ise küfre götürmez. Ancak tevbe istiğfar gerekir.

    Bir kimsenin sarf ettiği bir söz, birçok yönüyle küfrü gerektiriyor da bir yönüyle küfürden kurtarıyorsa, fetva veren âlimin o bir yönü tercih etmesi gerekir. Zira Müslümanlar hakkında hüsnüzan esastır. Şu var ki, bu adamın niyeti küfür değilse Müslümandır, fakat niyeti küfür ise müftünün fetvası onu kurtarmaz.”

    Cenâb-ı Mevlâ cümlemizi muhafaza buyursun.

    Tevfik ve inayetiyle…