İçeriğe geç

Niçin Tasavvuf Terbiyesi ve Mürşidi Kamil Gereklidir?

    Niçin Tasavvuf Terbiyesi ve Mürşidi Kamil Gereklidir?

    Tasavvuf terbiyesinin tek hedefi Allahu Teala hakkında her hususta samimi olmak ihlas), O’nu gereği gibi tanımak (marifetullah) ve takva sahibi olabilmektir. Tasavvuf terbiyesini veren mürşitlerin Allahu Teâlâ’dan başka bir derdi ve hedefi yoktur. Olsaydı kendilerine ‘Allah dostu-ehlullah’ değil ‘dünya dostu-ehli dünya’ denirdi.

    Ehlullah Allah’ın özel, seçkin yakın dostları demektir. Onlar, her şeylerini Yüce Allah’a adamış ve O’nun rızasından başka bir derdi kalmamış kâmil müminlerdir.

    Zunnûn el-Misri’nin (k.s) belirttiği gibi ehlullah, her şeye karşı Allah’ı tercih etmiş, buna karşılık Allahu Teala da herkes arasında onları dostluğuna seçmiştir.

    (Kaynak: Kuşeyri, Risâle, II, 505.)

    Niçin tasavvuf terbiyesi gerekir? Neden bir mürşit terbiyesi gereklidir? Bu soruların cevabını:

    “Bir mürşit terbiyesine girmekten maksat, hakiki imana ulaşıp ilâhi emir ve hükümleri muhabbetle uygulamaktır” (Kaynak: İmam Rabbâni, Mektubất, I, 207. Mektup.) diye veriyor, büyük arif İmam Rabbânî Hazretleri (k.s) (1034/1625). Ve şunları ekliyor:

    “Fenâ ve bekâ hallerinin elde edilmesinden asıl gaye, yakin halinin meydana gelmesidir. Bundan başka bir gayenin olduğunu düşünmek (Mesela, Allah’ın bir insan bedenine girdiğini (hulûl) veya kendisinin Allah’ın zatında kaybolduğunu, veyahut ibadetlerin kendisinin üzerinden düştüğü bir makama ulaştığını söylemek gibi…) dinden çıkmak demektir. 

    (Kaynak: İmam Rabbâni, a.g.e, I, 97. Mektup.)

    Asıl maksat aşk ve muhabbet değil, kulluktur. Aşk, cezbe ve muhabbet güzel kulluk için gerekir. Velayet mertebelerinin en son makamı kulluktur. Ondan daha üstün bir makam yoktur.

    (Kaynak: İmam Rabbâni, a.q.e, I, 30. Mektup.)

    Tarikat ve hakikat menzillerini aşıp geçmekten maksat ise rıza makamı için gerekli olan ihlasın elde edilmesidir. Başka bir şey değildir.

    (Kaynak: İmam Rabbâni, a.g.e, 1, 36. Mektup.)

    Yeri gelmişken ihlasın, kudsi hadiste de geçtiği üzere (Kaynak: Zebidî, ithafu’s-Sâde, XIII, 80-82.), Allah’ın sırlarından bir sır olduğunu ve Cenab-ı Hakk’ın onu sevdiği kulların kalbine koyduğunu zikretmekte fayda vardır.

    Kalp bu ilâhi sır ile Yüce Rabbine bağlanır. Hep O’nun rızasını arar. Sırf O’nun sevgisiyle ibadet yapar. İşte ihlas budur. Bir kulun ihlas sahibi olup olmadığının göstergesinin ne olduğunu ise, büyük veli Ebû Talib el-Mekkî (k.s) şu sözleri ile açıklar:

    “Kalbinde Allah’tan başka bir muradın oluşmaması için gayret et. Böyle bir istek sende gerçekleşince iş tamamdır. İsterse keramet ve harikalardan, manevi hâl ve tecellilerden sana bir şey verilmesin, fark etmez.” 

    (Kaynak: Mevlânâ Sâfî, Reşâhat, 287.)