Her fırsatta Osmanlı’nın fetih ruhunu, adaletini yazar, konuşuruz. Osmanlı sultanlarının Din-i Mübin-i İslâm’a sımsıkı bağlı olduğunu söyleriz. Gelin, onların bu hassasiyetlerini bir padişah mektubundan da okuyalım. Mektup, Osmanlı’nın üçüncü hükümdarı Sultan Murad Hüdavendigâr’a ait. Muhatabı ise Gazi Evrenos Bey. Tarihimizin bu önemli siması Karesioğulları Beyi iken Orhan Gazi’ye biat etmiş, sonra da Şehzade Murad ile Rumeli fethine komutan olarak gönderilmiştir. Şehzade Murad 1362 yılında tahta çıkar. Evrenos Bey de fetihlere devam eder. İşte bu mektupta daha evvel sultan iken Osmanlı’ya bağlanan bir komutanın samimiyetini, Osmanlı sultanının da dinine sımsıkı bağlılığını, adaletini, ihlâsını görürüz. Mektubun bir kısmını sunuyoruz:
“Karındaşım Emir Gazi Süleyman ile Rumeli’ne geçip vilayetler fetheden değerli komutan, gaziler ve mücahitler meliki, kâfir ve müşrikleri kahredici gazi ve hacı Evrenos Bey’e –Allah Teâlâ ikbalini daim kılsın- kendi kılıcıyla fetheylediği Gümülcine Kalesi, Siroz Kalesi, Priştine ve Harpeşe’ye varıncaya kadar yeri on kere yüz bin akça (bir milyon akçe) ile verdim. O vilayetteki gazi ve mücahitlere emîrü’l-mü’minîn tayin ettim. Daha evvel olduğu gibi idare etmeye devam edesin. Ama sakın sana kılıç ile fetheyledim diye gurur gelmesin. Bil ki bu topraklar Hak Teâlâ hazretlerinindir, sonra O’nun Resûlü’nündür, Allah Teâlâ ve Resûlü’nden sonra halifesinindir.
(Bu beldeleri fethederek) bize iyilik yaptığın gibi biz de seni iyiliğin karşılığında üç yoldan yücelttik ve ikramda bulunduk. Evvela sana emîrü’l-mü’minîn dedik. İkinci olarak sana sultânî kaftan, devlet davulu, bayrak ve Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellemin tuğunu gönderdim. Bunlardan büyük ihsan olmaz. Sen de bu nimetlere şükredip Allah Teâlâ hazretlerinin ve Resûlü’nün buyruğundan dışarı çıkmayasın.
Şunu bil ki bir beldeye bey olmak, iki kefeli bir terazidir. Bir kefesi cennette, bir kefesi cehennemdedir. Neylersen eyle, gözleri uyurken kalpleri uyanık olanlardan olmaya gayret et. Onların serçeşmesi adalettir. Adaletli ol ki, Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem onun bir gününü altmış yıl ibadetten saymıştır.
Rumeli vilayetleri uzak yerlerdir. Her daim tedbir üzere olup siyasetin gereğini yerine getir, muhtaç olacağın kılıç ehlinin ihtiyaçlarını gör. Mal sevgisiyle nefsini azdırma, halkı koru. Din için din işlerinde göz yumanlara, Allah korkusunu unutanlara benzemeyesin. Bu hususlarda kolay kolay kimseye itimat etmeyesin. Gece kâim gündüz sâim görünüp puta taparlar. Onların kötülüklerinden sakınasın. Sakın ha sakın, zâhir haline bakıp aldanmayasın. Nitekim Hz. Ömer radıyallahu anh, Rebi b. Ziyâd’ın zâhir haline bakıp aldandı, onlardan hisse alasın.
Bir kişiyi bir tarafa vekil edip vazife vererek gönderdiğinde onun evvelki haline aldanmayasın, yeni bir hali zuhur edebilir. Çünkü insanoğlu halden hale intikal ettiği gibi, huy ve hasletleri de öyledir. Her daim göz kulak verip eski haline uyar mı, ona göre amel eder mi diye bakasın.
Kimseye kin beslemeyesin. Vazife verdiğin kimseler iyi kimseler olursa ahali de iyi olur. Vazifeli kimseler beylerin kandilleri gibidir. Kandiller sönerse beylerin hali yaman olur. Müslümanları kardeş bilip diğer ahaliye de yumuşaklıkla muamele etsinler. Zulme ve haddi aşmaya tevessül etmesinler. Kıyamet günü amel defteri gökten kar yağar gibi yağar, bunu hep hatırlasınlar. Fakirlere sahip çıksınlar, onlara kâfi miktarda iş versinler. Özellikle Fere kasabasına ve genel Rumeli’ne şeyhülislâm atadığımız Elvak Fakih’e ve bütün âlimlere gerektiğince hürmet edesiniz. Nitekim onlar Peygamber vârisleridirler. Onları rencide etmekten gayet sakınasın.
Askerin idaresine ihtimam gösteresin, yiğit ve bahadırlarını muhafaza edesin, kılıcını keskin tutasın, atın iyisini besleyesin, nimetini (yemini) bol veresin. Sana verdiğim vilayetin mahsulü yetmez diye huzursuz olmayasın. Zaruret olursa bize haber gönder, bizde olanı senden sakınmaz, mümkün olduğu kadar göndeririz.
Gayret üzere ol, olur ki Selanik’i fethedersin. Her daim kâfirler üzerine sefer üzere olasın.
Bize gönderdiğin mektupta bazı köyleri vakfetmeyi, senden sonra evladına da riayet edilmesini murad edersin. İmdi, fetheylediğin vilayetten her ne kadar vakfedersen vallahü’l-azim kabulümdür. Evladına riayet hususu da başım üzere. Benden sonra Devlet-i Osmanî evladımın hangisine nasip olursa, sana ve senin evladına riayet eyleye. Eylemeyene Allah’ın ve meleklerin lâneti olsun. Yarın kıyamet gününde divan-ı mahşerde davacı olup, onlara husumet ederim. Bu hususlarda hatırına şüphe getirmeyesin.”
(Gâzi Hacı Evrenos Bey’e, Haz. Orhan Şaik Gökyay, Mektup Özel Sayısı, Türk Dili Dergisi, S. 274, Temmuz 1974, s. 23-24-25)
Kaynak: SEMERKAND DERGİSİ