Resûlullah Efendimiz’in [sallallahu aleyhi vesellem], Allah’ın seçilmiş kulu, güzide nebîsi, razı olunmuş resûlü, enbiyanın sonuncusu, müttakilerin önderi, gönderilmiş tüm peygamberlerin efendisi ve âlemlerin Rabb’inin habibi olduğuna iman ediyoruz. Onun peygamberliğinden sonra yapılacak her peygamberlik iddiası, haddi aşmaktır ve küfürdür. O hak ve hidayet ile bütün cinlere ve bütün insanlara gönderilmiştir.
Allah Teâlâ, onun peygamberliğini doğrulamak için ayın ikiye yarılması, ağacın yürümesi, taşın selâm vermesi ve kendisine gaybdan haber verilmesi gibi mucizeler izhar etmiştir.
Bütün peygamberlere iman etmek Müslümanlık’ta esastır. Lügat manası bakımından peygamber, “haber veren kimse” demektir. Dini bir terim olarak ise Allah Teala’nın kullarına dinlerini bildirmek için görevlendirdiği seçkin insanların her birine peygamber denir. Bu zatlar yüce Allah’ın birer elçisi demektir. Bunların Allah’ın peygamberleri oldukları, kişiliklerindeki yüksek vasıflardan ve Allah Teala tarafından kendilerine verilen mucizelerden sabit olmuştur.2
Allah Teâlâ’nın katından bir rahmet ve lutuf olarak mahlûkatı hakka davet etmek için itaat edeni sevapla müjdeleyen, âsi olanı azapla uyaran, insanlara din ve dünyanın yararına olan şeyleri açıklayan, vahiy ile ayrıcalıklı kılınan ve mucizelerle desteklenen peygamberler gönderdiğine iman etmek vâciptir.
Mucize, Resûlullah’ın [sallallahu aleyhi vesellem] parmaklarından su fışkırması ve duasıyla ayın ikiye bölünmesi gibi olağanüstü durumlardır. Başkalarının meydana getiremeyeceği olağanüstü şeylerdir. Bir peygamberin gerçek peygamber olduğunu doğrulamak için yüce Allah o işi peygamberlerin eliyle ortaya çıkarır.
Peygamberler hakkında vâcip olan sıfatlar dörttür. Bunların zıddı olan sıfatlar ise onlar hakkında imkânsızdır. Bu sıfatlar şunlardır:
1. Sıdk. Peygamberler yalancı olmazlar. Şayet yalancı olsalardı, Allah Teâlâ’nın onların doğru söyledikleri hususundaki haberi yalan olurdu ki bu da bâtıldır. Peygamberler sadıktırlar; her hususta doğru sözlüdürler. Kendilerinden asla yalan çıkmaz.
2. Emanet. Yani zâhir ve bâtın bütün günahlardan masum olmalarıdır. Şayet (günah işlemek suretiyle) hainlik yapmış olsalardı, Allah Teâlâ onlara uymamızı emretmezdi. Peygamberler emindirler. Gerek peygamberlik konusunda gerek diğer konularda her türlü güvene sahiptirler. Onlarda gaflet, yüksek duygu ve kavramlardan yoksunluk düşünülemez.
“Allah kötülüğü emretmez” (A‘râf 7/28).
3. Tebliğ etmeleri emredilen şeyleri mahlûkata tebliğ etmek. Şayet tebliğ etmeleri emredilen şeyleri gizlemiş olsalardı, bizim de ilmi gizlememiz emredilmiş olurdu. İlmi gizleyen ise lânetlenmiştir. Peygamberler tebliğ sıfatına sahiptirler. Emir olundukları şeriat hükümlerini, olduğu gibi ümmetlerine bildirirler. Şeriat hükümlerinden herhangi birini saklamış veya unutmuş olmaları asla düşünülemez.
Böyle bir şey peygamberlik şanına yakışmaz. Böyle bir tutum, peygamber olarak gönderildikleri hikmete ve Allah’ın iradesine uygun düşmez.
4. Fetânet (zekilik). Peygamberler akıl ve anlayışı az olan kimseler olmazlar. Şayet akıl ve anlayışı az olan kimseler olsalardı, hasma karşı delil gösteremezlerdi, halbuki delil göstermişlerdir. Peygamberler emindirler. Gerek peygamberlik konusunda gerek diğer konularda her türlü güvene sahiptirler. Kendilerinde asla hainlik bulunmaz.
Başka Akaid kitaplarında peygamberlerin beşinci sıfatı daha olduğu bildirilir. Bu sıfatın ismi ise ismettir. İsmet sıfatının manası ise şudur: Peygamberler masumdurlar. Onlar gizli ve aşikar her türlü günahtan, küçük düşürücü bayağı işlerden tamamen beridirler, iffet ve ismet sahibirler.
Onlar hakkında câiz olan sıfatlar; yemek, içmek, helâl olan cinsî münasebette bulunmak, kalplerinin değil de gözlerinin uyuması gibi yüce mertebelerinde bir noksanlık meydana getirmeyen beşerî sıfatlardır.
Peygamberlere nebi de denir. Resul de denir. Bununla beraber bir kitap şeriatla bir ümmete gönderilmiş olan zata resul, başka bir peygamberin şeriatına bağlı olarak gelen peygambere de nebi denmiştir. Buna resul veya mürsel denmez. Nebi isminin çoğulu enbiyadır. Resulün çoğulu ise rusuldür. Mürselin çoğulu ise mürselindir.
Kur’an’da isimleri zikredilmiş olan nebî ve resûllere tafsilî olarak iman etmek vâciptir. Bunların sayısı yirmi beş olup şunlardır: Hz. Âdem, Hz. İdris, Hz. Nuh, Hz. Hûd, Hz. Salih, Hz. İbrahim, Hz. Lût, Hz. İsmail, Hz. İshak, Hz. Yakub, Hz. Yusuf, Hz. Eyyûb, Hz. Şuayb, Hz. Musa, Hz. Harun, Hz. Zülkifl, Hz. Davud, Hz. Süleyman, Hz. İlyas, Hz. Elyesa‘, Hz. Yunus, Hz. Zekeriyya, Hz. Yahya, Hz. İsa ve Hz. Muhammed [salât ve selâm üzerlerine olsun].
Mahlûkatın en faziletlileri peygamberlerdir. Onların en faziletlisi Efendimiz Hz. Muhammed’dir [sallallahu aleyhi vesellem]. Peygamberlerden sonra insanların en faziletlisi Hz. Ebû Bekir es-Sıddîk, sonra Hz. Ömer b. Hattâb, sonra Hz. Osman b. Affân, sonra Hz. Ali b. Ebû Tâlib’dir. Sonra cennetle müjdelenen on sahabinin geri kalanı gelir. Onlar da şu isimlerdir: Hz. Talha, Hz. Zübeyr, Hz. Abdurrahman b. Avf, Hz. Sa‘d b. Ebû Vakkâs, Hz. Said b. Zeyd ve Hz. Ebû Ubeyde Âmir b. Cerrâh. Onlardan sonra Bedir Gazvesi’ne katılan sahabiler, sonra Uhud Gazvesi’ne katılan sahabiler, sonra Rıdvan biatında bulunanlar, sonra kalan diğer sahabiler, sonra tâbiînler, sonra da tebeu’t-tâbiînler gelir.
Peygamberlere İman Hakkında Hulasa
Bütün peygamberler şu yazdığımız beş sıfatı tamamen kendilerinde bulundurmuşlardır. Çünkü bu büyük huylara sahip olmayan kimseler, insanları aydınlatıp onlara öncü olamazalar. İşte bütün peygamberleri böyle tanıyıp doğrulamak için imanımızın sıhhati için şarttır.
Peygamberlerin insanları yola getirmek ve onların kötü hallerine düzetmek için yüce Allah tarafından görevlendirilmiş oldukları güzelce düşünülünce, onlara iman etmenin gereği ve önemi kendiliğinden anlaşılmış olur.
Gerçek şu ki peygamberlere iman etmek, onların yüksek huy ve vasıflarını bilip doğrulamak, onlara son derece saygılı olmak bizim için kesin bir görevdir.
Peygamberlere iman etmeyen bir kimse, yüce Allah’a iman etmiş sayılır. Çünkü yüce Allah’a, O’nun razı olacağı bir şekilde iman etmenin yolunu insanlara bildiren ancak peygamberlerdir. Kendi değersiz akıllarını öncü edinmek için isteyenler, gerçeğe ve Allah’ın peygamberlere iman edilmesi yolundaki emirlerine de aykırı hareket etmiş olurlar. Bu bakımdan hidayetten yoksun kalırlar. Öyle ki peygamberlerden yalnız birine iman etmemek, tümünü inkar etmek gibidir.
Böyle bir inanç, birine iman etmemek, tümünü inkar etmek gibidir. Böyle bir inanç, insanı amansız yapar. Hele Allah Teâlâ’nın en büyük peygamberi ve peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed’in sallallahu aleyhi ve sellem yaşadığı tarih gün gibi meydandadır, insanlar alemi tarafından bilinmektedir. Artık bugün hiçbir millet, din konusundaki bilgisizliğinden ötürü özürlü sayılamaz. Bugün her millete düşün en önemli görev, bu büyük Peygamber’in dinini kabul etmektir. Onun gösterdiği doğru yola koyulmak ve kurtuluşa ermektir. Bu görev tam manası ile yerine getirilirse insanlık alemi o zaman dünya felaketlerinden ve ahiret azabından kurtulur. Gerçek medeniyete ve ahiretin onu olmayan mutluluğuna ermiş olur.1
Kaynakça
- Saadetül Mübtedin
- Büyük İslam İlmihali – Ömer Nasuhi Bilmen