İçeriğe geç

Pişman Olma Hakkı Yok Mu?

    Meşhur bir menkıbede, vaktiyle yüz insan öldürmüş bir adamın tevbe hikâyesi anlatılır. Rivayete göre adam doksan dokuz kişiyi katlettikten sonra gönlüne pişmanlık ateşi düşer. Tevbe etmek istemektedir ama bu kadar ağır suçtan sonra kabul edilip edilmeyeceğinden endişelidir. Pişmanlık ateşi iyice harlanınca o yörede bilgeliği ile meşhur bir zâta durumunu danışmaya karar verir. Gider ve yaptıklarını anlattıktan sonra “Tevbem kabul olur mu?” diye sorar. Bilge, “Hem o kadar insanı öldür hem tevbe edeceğim de! Senin işin zor.” deyince adam içerler, yine gözü döner, “Madem tevbem kabul değil, o zaman senle yüz olsun!” deyip bilgeyi de oracıkta öldürüverir. Fakat pişmanlık ateşi insanın içini bir kez yakmayagörsün, vicdanını susturamaz. Üstelik bu kez eskisinden de derin bir pişmanlık duyar. O eski masum günlerine dönmenin yollarını arar. Bu sefer de hayli soruşturduktan sonra hem âlim hem ârif bir zâta gider, durumunu ve pişmanlığını anlatır. O zât adama der ki: “Allah içten tevbeleri kabul edendir. Ne yapmış olursan ol, gerçekten tevbe edersen kabul eder. Fakat sana bu günahı işleten bu memleketi terk etmelisin. Filan yerde iyi insanlar var, oraya gidersen tevbeni koruyabilirsin.” Tevbekâr adam bu sözler üzerine vakit kaybetmeden yola düşer. Ne var ki yolun ortasında bir yerde emr-i Hak vâki olur, son nefesini verir. Ruhunu teslim almak için hem rahmet hem azap melekleri gelir adamın başına. Rahmet melekleri “Bu kimse tevbe etti, biz alacağız.” derken, azap melekleri “Yüz kişiyi öldürdü, bizim almamız gerekir!” derler. Aralarında anlaşamayınca terk ettiği memlekete mi, temiz bir hayat için hicrete koyulduğu yere mi daha yakın olduğunu ölçmeye karar verirler. Onlar yolu ölçerken Rahman ve Rahîm olan Hak Teâlâ başka melek ile adamın bedenini varacağı beldeye doğru bir miktar daha yaklaştırır. Böylece melekler adamın tevbesini tutmak üzere gideceği yere daha yakın olduğunu tespit ederler.

    Bu menkıbeden hareketle soralım: Pişman olup tevbe edene bizim sırtımızı dönmeye hakkımız var mı?