Hiçbir lügatin karşılığını tam olarak veremediği, herkesin tecrübesi kadarını tanıyabildiği büyük anlamlı birkaç kelimeden biridir sabır ki yoktur sabrın aslında dili, rengi. Saçındaki aklardan, yüzündeki çizgilerden, feri tükenmiş ama ümidi sönmemiş gözlerinden sezer, tanırsınız sabır sahibi insanları.
Her insan acemisidir kendi hayatının ve dünya yolcusunu en çok yolun nereye varacağını bilememek, yol ikiye ayrıldığında hangisinin huzura taşıyacağını hangisinin karanlığa sürükleyeceğini kestirememek yorar. Çıkmaz bir yola girip de aniden çarpınca bir duvara, karanlık bir kuyuya düştüğümüzde gündüzün en aydınlık vaktinde yahut dermansız bir derdin pençesinde dinmeyen sızılar kuşattığında ruhumuzu, bedenimizi; adına sabır denilen küçücük bir tohum kımıldar en derin yerinde kalbimizin.
O tohumdan sızan ışıkla tahammül edilir her derde, belaya. O tohumdan kalbe üflenen umutla sayılır günler, haftalar, aylar mevsimler. Biz sadece “sabır” desek de adına onun da binbir türlüsü vardır. Ayrılıklar için başka bir sabır gerekir, yalnızlıklar için başka bir sabır. Yoksulun sabrı başkadır zenginin sabrı başka. Birbirine benzemez elbette dertlinin, hastanın, düşkünün garibin sabrı. Her sabır, başka bir sabırla çatlatır kabuğunu, başka bir sabırla dal budak verir ve başka bir sabırla meyveye durur.
. . . “Sabr ile malum olur esrâr-ı Hak Sabr ile bilindi her müşkil sebak” (Eşrefoğlu Rûmî)
Ömür bir sermayedir azığımıza konan ve bu sermaye var olduğu sürece heybemizde, hayaller kurarız yarınlar için, ümitler taşırız bir sonraki güne, haftaya, aylara yıllara dair. İmtihan, hep çalıştığımız yerlerden yapılacak sanırız ve çalışırız var gücümüzle. Sanırız ki mevsim hep bahar ve sanırız ki gökyüzü hep güneşli. Oysa dünyadır üzerinde yol aldığımız zemin ve durmadan döner, yer değiştirir ayaklarımız altındaki yeryüzü. Yürürken yolsuz kalmak da mümkündür yarınlara, konuşurken kalabalıklara unutmak da vardır bütün kelimeleri. Kavuştum, derken boşluğa düşmek de bizler içindir; kazandım, derken kaybetmek de.
Hiçbir lügatin karşılığını tam olarak veremediği, herkesin tecrübesi kadarını tanıyabildiği büyük anlamlı birkaç kelimeden biridir sabır ki yoktur sabrın aslında dili, rengi. Saçındaki aklardan, yüzündeki çizgilerden, feri tükenmiş ama ümidi sönmemiş gözlerinden sezer, tanırsınız sabır sahibi insanları. Sözlerinde, seslerinde, yürüyüşlerinde hatta nefes alıp verişlerinde dahi sabrın acıyla örüp gerdiği incecik tülü görür gibi olursunuz biraz yaklaşınca onlara. Tahammül eşiğinden aşıp sakinliğin, huzurun bahçesine ulaşabilenlerdir ancak sabır sahibi olanlar.
İçindekiler:
Serpilen Çiçekleri Görmek
Dünyanın dönüşüne, başkalarının hızına, kaderin ahengine saygı duymaktır sabır biraz da. Zaten en fazla bir kez geçebileceğimiz dünya tarlasında yavaş yürümeyi, etrafı izlemeyi öğrenmek ancak sabırla mümkündür. Sabrı olan kişi görebilir yoluna serpilen çiçekleri, sabırlı olan kişi duyabilir, kuşların, çekirgelerin sesini. Göğe bakanlar sabırlı olanlardır, ufuklara bakanlar sabırla bekleyenlerdir yalnızca. Sabır biraz da kabul etmektir dünyada yalnız yaşamadığımızı.
Ruhun en karanlık iklimlerde bile ışıyan kutup yıldızı, en sert fırtınalarda bile sönmeyen kandilidir sabır. Çaresizliği yaşamak değil onu aşmak için içimizde taşıdığımız ümittir sabır, yangınını gözyaşıyla söndürme cesaretidir kimi zaman ve yarayı gül, acıyı bal eylemektir. Sabır sessizliğin ülkesidir, sabırsızlık feryadın ve figanın.
. . . “Ehl-i temkînem beni benzetme ey gül bülbüle Derde yok sabrı anın her lâhza bin feryâdı var” (Fuzûlî)
Yalnızca insan değildir dünyada sabırla imtihan edilen. Esasında gözümüzün gördüğü her şey kâinatta sabrı telkin eder, sabrı fısıldar gibidir aceleci ve asi insan yanımıza. Minik gövdesini topraktan dışarı çıkarmak ve rengarenk yapraklarını açmak için baharı bekleyen çiçek, meyve vermek için büyümeyi bekleyen ağaç, coşmak için yağmur çağıran ırmak kendisi için emredilen sabra teslim etmiştir ruhunu şüphesiz.
Dağlar sabırla durur kuruldukları yerlerde dünya var oldukça, ırmaklar sabırla akar sonsuza, sabırla tavaf eder gök kubbeyi bulutlar. Ne usanır güneş dönmekten ne dünya ne ay… Usanmaz parlamaktan yıldızlar. Kuşlar sabırla öğrenir uçmayı, sabırla göç eder vakti gelince bir diyardan bir diyara. Taylar sabırla öğrenir koşmayı, örümcekler sabırla örer binbir desenli ağını, dallar meyveye sabırla durur. Bahar, sabırla bekler kışın geçmesini. Sabır tahammülün ağabeyidir umudun küçük kardeşi…
Yerine göre kırkıncı odayı dahi açabilen anahtar, yerine göre simyadır sabır. Aralanmayan demirden kapılar sabırla önünde beklendiğinde bir gün açılır ardına kadar, bakır altına, kömür elmasa sabırla döner. Yusuf aleyhiselamı karanlık kuyudan aydınlığa, Eyyüb Peygamberin yolunu şifa suyuna, Hz. Yunus’u karaya ulaştıran iksir sabırdır yalnızca.
Zordur Beklemek
Sonsuz da olsa sabrın kaynağı kimi zaman zordur sabretmek, zordur beklemek. O demlerde kalplerimiz düğüm düğüm olur, ruhlarımız sonsuz bir karmaşanın içinde yorulur endişeden, koşmaktan, ağrımaktan. Beklemek, yalnızca duraklarda, istasyonlarda manasını kazanan bir kelime olur. Büyük hakikatlere bizi taşıyacak takat ve tahammül sıyrılır gider ellerimizden. Neyi kazanırsak kazanalım, kaybetmişizdir aslında sabra tutunmadan. Nereye ulaşmışsak ulaşalım bir arpa boyu yol kat etmemişizdir sabır olmadan. Çünkü sabır yeşermeyen dal ayazın biçtiği ecel gömleğine bürünür er ya da geç. Sabır vaktini beklemektir biraz da var olmanın, yeşermenin, çiçek açmanın.
. . . “Beklemek, bir sabahı bir akşamı beklemek, Beklemek gelir diye o saat ağır ağır.” (Ziya Osman)
Beklemek, ne kadar uzun bir kelime ise nefesi sayılı olanlar için, sabır da o denli büyük bir erdemdir her şeyin hızla yer değiştirdiği dünyada. Bir ağaç gibi hep aynı iklimde, toprakta var olmak; koşmadan sağa sola, düşmeden vesveseye şüpheye, öylece kök salmak bulunduğun yere ve yaprak dökmek, sonra tekrar yeşermektir sabır ayakların yedi kat yerin altına inerken başın göklere doğru uzanmasıdır. Yolcuya gölge, kuşlara yuva olmaktır aynı zamanda.
Binlerce kapıdan çevrilip de bin birinci kapıya ümit bağlamaktır bazen sabır, bir dağa ulaşıp başka dağları görmek ardında… Bir kuyudan çıkıp diğerine düşmektir, ırmaktan çıkıp okyanuslara yönelmektir. Yılları ah etmeden sele vermenin kırk yılda büyüttüğün çiçeği ele vermenin adıdır sabır.
Sabır bir daire kendi etrafımıza çizdiğimiz, kırgınlıklardan, kızgınlıklardan pişmanlıklardan ve yarım kalan her şeyin acısından uzaklaşmak için. Sabır, ömür kiliminde ilmik ilmik, rengarenk nakış. Sabır bir kale, bir sığınak, bir giysi.
Yeryüzüne düştüğümüz andan itibaren sabırdır aslında tutunduğumuz tek dal. Farkında olsun olmasın sabırla öğrenir insan sürünmeyi, ayakta durmayı, yürümeyi, konuşmayı, koşmayı. Sabırla öğrenir okumayı, yazmayı, düşünmeyi. Sabırla geçilir çocukluk, ilk gençlik yılları, sabırla kurulur yuvalar, sabırla geride kalır geçilmesi gereken çağlar ve dünyadan ayrılırken anlarız adına yaşamak dediğimiz şeyin kocaman bir sabırdan ibaret olduğu.