Nakşibendî şeyhlerinden el-Hac Hasan Şükrü kuddise sırruhû, Mevlâna Hâlid-i Bağdâdî kuddise sırruhûnun hayatı, halifeleri ve menkıbeleri hakkında önemli bilgiler verdiği “Şemsü’ş-Şümûs: Güneşler Güneşi” adlı eserinde şöyle anlatır:
Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhû irşada başladıktan sonra Vezir Said Paşa beraberindekilerle onun ziyaretine gidip yüksek huzurlarına girdiğinde, nice büyük âlimlerin ve fetva ehlinin bir hizmetçi gibi onun huzurunda huşû ve tevazu ile ayakta durduklarını gördü. Said Paşa, Mevlânâ Hâlid hazretlerinin heybetini görünce kendini kaybederek ayaklarına kapanıp titremeye başladı. Mevlânâ Hâlid hazretlerinin üzerindeki celâl hali cemâle dönünce Paşa rahatladı ve ondan dua istedi. O da Paşa’nın hayatının güzel bir sonla tamamlanması için dua ile birlikte şöyle nasihat etti:
“Yarın o pişmanlık gününde herkes kendi nefsinden hesaba çekilecek. Sen ise kendinden ve yönetimin altındakilerden sorumlu olacaksın. O halde Allah’tan kork. Çünkü öyle bir gün gelecek ki o günün korku ve dehşetinden ‘Süt emziren anneler çocuklarını unuturlar, hamile kadınlar o gün çocuklarını düşürür. O gün insanları sarhoş gibi görürsün. Halbuki onlar gerçekte sarhoş değildirler. Ne var ki Allah’ın azabı çok çetindir’ (Hac 2)”
Said Paşa bu sözleri işitince yüksek sesle ağlamaya başladı. Bunun üzerine Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhû ayağa kalkıp mübarek elini onun boynuna koydu ve beraber evine gittiler. Said Paşa ayrıldıktan sonra Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhû yanındakilere Paşa’nın imanının doğruluk ve kuvvetini haber vererek, “müjde olsun ona ki iki dünya saadetine erişti” buyurdular.
Kalbin Dili
Yine el-Hac Hasan Şükrü kuddise sırruhû şöyle nakleder:
Süleymaniye’de bulunan kitap da yazmış bazı büyük âlimler, aklî ve naklî ilimlerin en önemli ve zor meselelerinde Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhûyu imtihan etmek istediler. Fakat her defasında şaşkına dönüp, hiçbir meselede karşılık veremediler. Onun yanında cahil gibi kaldılar. Bir çare bulamadıklarından son olarak Şeyh Yahya el-Mervezî kuddise sırruhûya mektup yazdılar. Ki o ilimlerin denizi, lafız ve mana âlimi, aklî ve naklî ilimleri kendisinde toplayan, Irak âlimlerinin üstadı, ilimlerin çetin meselelerini düşünmeden çözen, İslâm’ın hücceti, âbid, zâhid ve tümüyle Allah’a yönelen bir zât idi. Ona gönderilen mektubun muhtevası şöyleydi:
“Süleymaniye ulemasından, din ve dünyanın büyük âlimi, Müslümanların hücceti şeyhimiz Yahya el-Mervezî hazretlerine,
Hak Teâlâ Müslümanları size uzun ömür vermekle faydalandırsın. Beldemizde Hâlid adında bir zât ortaya çıktı. Hindistan’a gidip geldikten sonra velâyet-i kübrâ sahibi olduğunu ve irşadla vazifeli olduğunu iddia ediyor. Bu zât dinî ilimleri kâmilen tahsil ettikten sonra ilmi terk etmiş ve dalâlet yolunu tercih etmiştir. Bizler onu susturmaktan aciz kaldık. Ey efendimiz, size düşen odur ki buraya gelip onun dalâletini giderip susturasınız. Eğer siz gelmezseniz o bütün insanlara ve diğer beldelere sapkınlığını yayacak. Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.”
Bu mektup Şeyh Yahya el-Mervezî kuddise sırruhûya ulaşınca, yanına bazı talebelerini alarak bineğine binip yola çıktı. Süleymaniye’ye yaklaştığında beldenin bütün âlimleri ve büyükleri kendisini karşılamaya çıktılar. Herkes mübarek elini öpüp kendi evlerine gelmesini rica etti. Şeyh Yahya el-Mervezî hazretleri, “bu saatte bahsedilen şeyh ile görüşmek gerektir” diyerek Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhûnun zâviyesine yöneldi. Zâviyeye girdiğinde Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhû ayağa kalkarak onu karşıladı ve musafahalaştıktan sonra yanına oturttu. Yahya el-Mervezî hazretlerinin aklında birtakım ince meseleler vardı. O henüz bir şey söylemeden Mevlânâ Hâlid hazretleri ona hitaben şöyle buyurdular:
“Rabbânî ilimlerde çok çetin meseleler vardır. Birincisi şudur, cevabı da budur. İkincisi şudur, cevabı da budur…”
Böylece şeyhin söylemeyi düşündüğü ne kadar ince mesele varsa hepsini açıkladı, verdiği cevaplarla çözdü. Bunun üzerine Yahya el-Mervezî, Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhûnun evliyanın büyüklerinden olduğunu anladı, hemen ayaklarına kapanarak af diledi ve inâbe aldı. Mevlâna Hâlid kuddise sırruhû ona özel bir oda ayırmıştır. Yahya el-Mervezî seyr u sülûka başladıktan sonra Hâlidiyye yolunun en özel şahsiyetlerinden biri olmuştur.
Bu olayın haberi Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhûyu reddedenlere ulaştığında, hüsrana uğramış bir şekilde arkalarını dönerek çekip gitmişlerdir. Bunlardan birçoğu da tevbe edip sahih itikad sahibi müridlerden olmuşlardır.