Seyri sülük, bizzat insanın ve kalbin, ruhunun, nefsinin ve diğer manevi cevherlerinin eğitiminden ibarettir. Bu iş kalpten başlar, hayatın her yanını içine alır. Bu eğitimden maksat, kulun kendini ve Rabbini tanımasıdır.
Bu konu bir insanın bütün hayatını ve amellerini ilgilendirir. Akıllı bir insan buluğ çağından ölene kadar Cenab-ı Hakk’a karşı sorumludur. Olgun mümin, her gün güzel kulluğu ile Yüce Rabbine yaklaşır. Buna terakki denir. Bu terakki, kalp ile olur; manen ilerlemek, meleklerin alemine yükselmek ve ilahi huzurda kabul görmek demektir.
Seyri Sülük Nedir?
Seyir cehaletten ilme, kötü huylardan güzel huylara kendi varlığından geçip Hakk’ın varlığına doğru harekettir. Sülük ise, Hakk’a ermek için bir rehberin öncülüğünde ve denetiminde çıkılan manevi, kalbi, ruhi yolculuk ve ahlaki eğitim maddelerinden ibarettir. Seyri sülük ise bu eğitimin genel adıdır.
Bedenimizde ruh, sır, hafi, ahfa, vicdan, akıl gibi manevi gelişim gösteren yerler vardır. Bunlara latifeler veya letaif denir. Kulun Rabb’ine yakınlaşmasında diğer ifadeyle terakki göstermesinde kalbin yardımcısı konumundadırlar.
İnsandaki manevi latifeler terbiye edilip temizlenince asıl vazifelerine dönerler. Asıl yapmaları gereken özellikleri gerçekleştirirler. İşte o zaman insan gerçek kulluk ve güzel ahlak elde edebilir. Bu işleme tasavvufta seyri sülük ismi verilir.
Seyri Sülük Ne Kadar Sürer?
Seyri sülük üç aşama sürmektedir. İlk aşama gafletten uyanmaktır. İkincisi hakiki anlamda insan olmak için insanlık yoluna adım atmak ve hedefe doğru yol almaktır. Üçüncü ve sonuncusu olgun kamil insan olmaktır.
Bu aşamalar hayat boyu devam etmekte olup bir bitiş tarihi yoktur. Yani seyri sülük şu kadar sürer cevabı yanlıştır.
Kuran’da zikredilen “tezkiye” ve “mücahede” ile ariflerin bahsettiği seyri sülük aynı anlamdadır. Tezkiye manevi kirlerden arınmaktır. Mücahede, nefsi ilahi edeplerle süslemek ve Allah huzurunda kabul görmek için gayret etmek ve bu yolda her şeyini ortaya koymaktır.
Bütün mesele, Allah adamı olmak için karar verip yola çıkmaktır. Bu yol tek başına gidilecek kadar kolay ve rahat bir yol değildir. İnsanın önünde şeytan, nefis ve dünya gibi üç büyük engeli vardır.
Bunlarla birlikte insanı saran bir sürü afet ve tehlikeler mevcuttur. Öyle ki, bu yolda günahlar kadar bazen ibadetler bile insan için bir afet olur.
Kıldığı namazları, yaptığı zikirleri ve hayırları ile kendini beğenen, bu yüzden kibre düşen, insanları küçümseyen, sonunun kesin Cennet olduğunu düşünen nice kimseler sonuçta zararlı çıkmıştır.
Kulluğun edebini bilmeyen kimse asıl hedefinin eremez. Gösteriş hastalığına yakalanan insan, dili ile Allah derken kalbi ile Allah’tan uzaklaşır.
Nefis terbiyesi merkezinde mürşit vardır. Terbiye şeklini o belirler ve takip eder. Bunun için seyri sülük zikirleri Hz. Peygamberin sallallahu aleyhi ve sellem öğrettiği şekilde olması şarttır. Terbiyeden maksat fıtratı değiştirmek değil, onu güzele yönlendirmektir.
İnsandaki kötü huyların iyi huylarla değiştirilmesi mümkündür. Peygamberler bunun için gelmiştir. Kendilerinden sonra bu iş, onların gerçek varisi Kamil insanlara kalmıştır.