Kategoriler
Kişisel Gelişim

Siz Kendinize Bakın İfadesi

“Siz kendinize bakın” ifadesini, “iyiliği emredip kötülükten sakındırmaya gerek yok, herkes kendi ameliyle meşgul olmalıdır” şeklinde anlamak doğru değildir.

Kur’an-ı Kerim iman edenleri “hidayet üzere” olmakla vasfeder. Şirk, küfür ve nifak yolunu tutanları ise “dalâlet ehli” olarak tanımlar. Hidayet ve dalâlet ayrımının vurgulandığı Fâtiha suresinde müminlerin yakarışı şu şekildedir:

“Bizi, kendilerine nimet verdiklerinin dosdoğru yoluna hidayet et. Gazaba uğrayanların ve sapanların yoluna değil.” (Fâtiha 6-7)

Hidayet ile dalâlet iki zıt kavramdır. Biri varsa diğeri ortadan kalkar. Allah ve Resûlü’nün emrettiği üzere dosdoğru yaşayanlar, yani Kur’an ve Sünnet çizgisinde olanlar hidayet yolunu tutmuşken, hak ve hakikatten yüz çevirenler ise hidayet yolundan sapmış ve dalâlet yolunu tercih etmişlerdir.

Mümin, hidayet üzere olmakla hem Yüce Mevlâ’nın emrettiği bir gidişata sahip olmuş hem de dalâlette olanların şerrinden ve zararından kendini muhafaza etmiş olur. Kaldı ki dünya hayatı, hak ile bâtılın, hidayet ve dalâlette olanların mücadele sahnesidir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde dalâleti ve sapkınlığı temsil eden Nemrutların ve Firavunların azgınlıklarına karşı imanı ve hidayeti temsil eden peygamberlerin mücadelesi anlatılır.

Mâide suresinde İsrailoğulları’nın ve müşriklerin bâtıl halleri anlatıldıktan sonra müminler mealen şöyle uyarılmaktadır:

“Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz hidayet üzere olduğunuzda dalâlette olanlar size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O size yaptıklarınızı haber verir.” (Mâide 104)

Kendimize bakmak ne demek?

Ayet-i Kerime’de geçen “kendinize bakın” ifadesi, “Kendinizi isyana düşmekten ve günahta ısrar etmekten muhafaza edin” (Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, 12/118) “Nefsinizi kötülüklerden koruyun ve onun ıslahını temin edecek şeylere sarılın” (İbn Acîbe, Bahrü’l-Medîd, 2/84) şeklinde tefsir edilmiştir.

Müfessirlerden İbn Kesîr rahmetullahi aleyh, bu ayetin tefsirinde şu açıklamalara yer verir:

“Allah Teâlâ, mümin kullarına kendilerini ıslah etmelerini, hayır yapmak için bütün güçleriyle çalışmalarını emrediyor ve iyi olan kimseye başkalarının bozukluğunun zarar vermeyeceğini haber veriyor. İbn Abbas radıyallahu anhunun bu ayeti şöyle tefsir ettiği nakledilir: Allah Teâlâ buyuruyor ki: Kul helalleri yapmakla, nehyettiğim haramlardan kaçınmakla emrime itaat ederse, artık başkalarının sapıklığı ona zarar veremez.” (İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, 3/212)

“Siz kendinize bakın” ifadesini, “iyiliği emredip kötülükten sakındırmaya gerek yok, herkes kendi ameliyle meşgul olmalıdır” şeklinde anlamak doğru değildir. Ayetin zâhirinden ilk bakışta böyle mana anlaşılsa da müfessir Kurtubî rahmetullahi aleyhin dediği gibi Sünnet-i Seniyye’de vârid olan haberler ve Sahabe-i Kiram’ın sözleri bu duruma açıklık getirmektedir. (Kurtubî, el-Câmi‘, 6/342)

Tefsirlerin kaydettiğine göre, zamanla bazı Müslümanların bu ayeti, “Bana kendimi kurtarmak düşer, bana ne başkasından!” şeklinde yorumlamaya başlamaları üzerine Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh, minbere çıkarak insanları şöyle ikaz etmiştir:

“Ey insanlar! Siz Yüce Allah’ın; ‘Ey iman edenler, siz kendinize bakın…’ ayetini okuyor ve onu doğru olmayan bir şekilde yorumluyorsunuz. Ben Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin, ‘İnsanlar bir kötülüğü görüp de onu engellemezlerse Allah’ın onlara umumi bir azap göndermesi yakındır.’ buyurduğunu duydum.” (Tirmizî, Tefsir, 6)

Diğer bir rivayete göre sahabeden Ebu Salebe el-Huşenî radıyallahu anhuya:

“Ey iman edenler! Siz kendinize bakın…” ayeti hakkında ne diyorsun, diye soruldu. Ebu Salebe radıyallahu anh:

– Vallahi sen bu soruyu tam bilen birisine sordum, dedi ve şöyle devam etti: Ben de aynı şekilde bu ayeti Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme sormuştum, şöyle buyurmuştu:

“Hayır! (sadece kendinizi düzeltmekle kalmayın). Birbirinize iyilikleri emredin, kötülüklerden sakındırın. Fakat teslim olunan bir mal düşkünlüğünü, insanların peşinde gittikleri bir hevâ ve hevesi, dine tercih edilen bir dünyayı ve herkesin kendi görüşünü beğendiği bir dönemi gördüğünde, o zaman sadece kendi nefsinin çaresine bak ve halkı bırak! Ondan sonra öyle günler gelecek ki o günlerde dinin emirlerine uyma hususunda gösterilecek sabır, ateş parçasını elde tutmak gibi zor olacaktır. O günlerde Müslüman olarak yaşamaya çalışanlara, bugün sizin elli kişinizin amelini isteyen kimselerin sevabı kadar sevap yazılacaktır.” (Tirmizî, Tefsir 6)

“Kendinize bakın” emri hidayet üzere olmayı gerektirir. Hidayet üzere olanlar ise gördükleri kötülüklere gücü nispetinde karşı dururlar. Nitekim Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem bu konudaki tavsiyesi açıktır:

“Sizden kim kötü bir iş görür de değiştirmeye (engel olmaya) gücü yeterse onu eli ile değiştirsin. Eli ile değiştirmeye gücü yetmezse dili ile değiştirsin. Buna da gücü yetmezse yapılan kötülüğe kalbi ile buğzetsin. Bu da imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, İman 78)

Yukarıda bahsi geçen hadis-i şerifler, şu ayet-i kerimenin tefsiri mahiyetindedir:

“Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz.” (Âl-i İmrân 110)

Fahreddîn Râzî rahmetullahi aleyh, tefsirinde, “Ey iman edenler! Siz kendinize bakın…” ayetinin muhtemel manalarını izah ederken, Abdullah b. Mübârek rahmetullahi aleyhin görüşüne de yer verir. Buna göre “Siz kendinize bakın” ifadesi, “Siz kendi dininizin müntesiplerine bakın” demektir. Yani “Birbirinize vaaz ve nasihat etmek, hayırlar konusunda birbirinizi teşvik etmek ve birbirinizi günahlardan uzaklaştırmak suretiyle kendinize bakın” demektir.

Diğer bir açıklamaya göre, “Siz hidayette olur, iyiliği emredip kötülükten men ederseniz sapıtanın ve tebliğinizi kabul etmeyen kimsenin sapıklığı size zarar vermez” demektir.

Bir başka açıklama ise şöyledir: “Siz farzları, vacipleri yerine getirme hususunda kendinize bakın. İyiliği emredip kötülükten nehyetmeniz de bu vacipler gibidir. Eğer onlar bunu kabul etmezlerse sorumluluktan kurtulmuş olursunuz. Bu sebeple de başkalarının sapıklığı size zarar veremez.” (Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, 12/119-120)

Ayet-i kerime hakkında yukarıda zikri geçen açıklamaların özü şudur: Mümin ıslaha önce kendi nefsinden başlamalıdır. Kur’an ve Sünnet çizgisinde yaşamaya gayret etmelidir. Şartlar elverdiğinde ve sonuç alabileceğini ümit ettiğinde usulüne uygun bir tarzda iyiliği emretmeli, kötülükten sakındırmalıdır. Böylelikle mümin hidayet üzere olmuş olur. Hidayet üzere olan mümine, dalâlette olanlar zarar veremez. Yani mümin hidayet üzere olduğunda başta kendi nefs-i emmâresi olmak üzere, şeytan ve şeytanlaşmış insanların şerrinden kendini muhafaza etmiş olur.

Dünya hayatında kendini muhafaza etmiş olan, âhiret azabından da muhafaza olmuş olur. Fitne ateşinin her tarafı kasıp kavurduğu günümüzde müminin öncelikli vazifesi kendisini ve evladü iyâlini hem fitne hem de cehennem ateşinden muhafaza etmek değil midir?

“Ey İman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” (Tahrim 6)