İçeriğe geç

Steve İşine Bak Bre!

    Arkadaş, biri de çıkıp demiyor ki bunların dışında adını başarı koyabileceğimiz bir eylemimiz, bir tavrımız, bir zaferimiz yok mu? Hepimiz çıldırmış gibi okul bitirmek, daha fazla para kazanmak, terfî etmek zorunda mıyız?

    • “Başarı dokuz kez düşünüp on kez ayağa kalkmaktır.”
    • “Zirvenin hazzını, tırmanmayı göze alanlar yaşar.”
    • “İnanmak başarmanın yarısıdır.”
    • “Oturarak başarıya ulaşabilen tek varlık tavuktur.”
    • “Başarıya giden yolda cam kenarı tercihimdir.”

    Bu sonuncusunun daha önce söylendiğinden emin değilim. Kalanını çoğunuz muhakkak duymuşsunuzdur. Zîrâ üç tarafı denizlerle çevrili canım vatanımın on yedi tarafı başarı ve motivasyon sözleriyle çevrilidir. Dünyaya gönderilme amacımız başarılı olmakmış gibi… Neyse, bu sevimsiz mesele başka bir yazının konusu olmak üzere bir kenarda dursun. Bu yazıdaki derdim başka. Bu yazıdaki derdim, başarının tanımıyla ilgili alerjik bir karın ağrısı.

    “Başarılı insan” tamlamasının, hemen herkesin zihninde aynı çarpık algıyla karşılık bulmasından müthiş rahatsızım! Engel olunamaz bir biçimde başarılı insan denince akıllara yalnızca ünlü yâhut yarı ünlü bir işadamının, o toplantı senin bu ihâle benim koşturan bir koltuk sâhibinin, şu veyâ bu şekilde çıkardığı albümü çok satan bir sanatçının, filmi gişede ses getiren bir yönetmenin gelmesinden yıldım! Medya birilerini allayıp pullayıp ekranlara taşıyor, haberin altına motive edici bir müzik döşeniyor, arada sırada tiviterde ismine methiyeler dizilerek mevzû cilâlanıyor, hoooop! Alın size mis gibi bir “başarılı insan” tatlısı, âfiyet olsun! Biz de çizgi film karşısında hipnoz olmuş, annesinin uzattığı her kaşığı îtirazsızca yuvarlayan çocuklar gibi çiğnemeden yutuyoruz hepsini. Çünkü biz de ekrana bakıyoruz ve biz de tuhaf bir hipnoz altındayız… Hele köyünde çobanlık yaparken üniversite sınavında derece yapan bir yavrumuzun, ne bileyim babası okutmadığı için travma yaşayan ve 62 yaşında lise diploması alan tontiş teyzelerimizin hikâyelerini acıklı fonlar eşliğinde izlerken salya sümük ağlar hâle geliyoruz. Helâl olsun, işte başarı budur diyoruz!

    Peki bu beni neden rahatsız ediyor? Ne yâni, bunlar başarı örnekleri değil mi? Elbette başarı. Ortada ciddi emekler var. Ama beni zıvanadan çıkaran nokta, başarının yalnızca kariyer ve maddî kazanç alanıyla sınırlı olması!

    Arkadaş, biri de çıkıp demiyor ki bunların dışında adını başarı koyabileceğimiz bir eylemimiz, bir tavrımız, bir zaferimiz yok mu? Hepimiz çıldırmış gibi okul bitirmek, daha fazla para kazanmak, terfî etmek zorunda mıyız?

    Canı burnuna gelmiş bir adamın trafikte ısrarla damarına basan bir sürücüyü inip levyeyle selâmlamak isteyip de sabrederek belâya bulaşmadan yoluna devam etmesi de bir başarı değil midir? Kendisine gürültüsüyle, bâzen sivri diliyle, bâzen gıybeti ve hakâretiyle eziyet eden komşusuna, her şeye rağmen bir tabak ikramlık götürüp kapısını çalabilmek; nefs denen düşmanın boynuna basıp asâlet dolu bir zafer kazanmak değil de nedir Allah aşkına!

    Âhir zamânın sel gibi akan fitneleri karşısında tüm yaşatılanlara, tüm can yakıcı muamelelerine rağmen hâlâ aileler ve akrabâlar arasında dengeli ilişkiler sürdürebilmek, “Ne hâliniz varsa görün, benden uzak olun yeter.” deyip evinin kapısını kapatmak yerine sıla-i rahimi idâme ettirmek için dağlar aşmak başarı değil midir?

    İnternette dolaşırken dört bir yandan günaha, harama, şerre dâvet eden ve maalesef câzip soslarla süslenen onca içeriği dirseğiyle itip dünyâya veyâ ahirete fayda verecek bir içerik izlemeyi seçmek; başarıdan sayılmayacak mı şu memlekette artık?

    Bıyıkları yeni terlemiş bir ergenin, çok hoş olmayan ama ana babasının gafleti sebebiyle belki de onaylandığı, kabul gördüğü tek yer olan arkadaş ortamı ile yanlışlara sürüklenebileceği yerleri terk etmek için verdiği savaşın adı ne zaman başarı olacak? Başarı daha ne zamana kadar beyaz yakalı insanların objektife sırıtarak bize akıl verirken gevelediği o içi boşalmış özlü sözlerin tekelinde kalacak?

    Size bir şey söyleyeyim mi? Eşini genç yaşta kaybeden ama çocuklarını üzmemek için bir daha evlenmeyen; bağ bahçe, tarla taban, temizlik bulaşık demeden çalışmaktan gocunmayan, iffetine ve izzetine tek gölge düşürmeden evlâtlarını her sabah evden duâlarla uğurlamış 65 yaşındaki teyzemin başarısı; benim gözümde o ekran manyağı işkolik ağababaların başarısıyla aynı cümle içinde bile geçemez. Steve Jobs’ı da, Mark Zuckerberg’i de, Bill Gates’i de bu teyzelerin ancak getir götürünü yapar!