Afrikalı ülkeler, sömürgecilik döneminin resmî anlamda güya sona ermesiyle birlikte, başka türlü açmazların içerisine sürüklendiler. Merkezinde yine Fransa, Belçika ve İngiltere gibi devletlerin bulunduğu, düzensizlikten başka bir sonucu olmayan “yeni düzen” aslına bakılırsa sömürgeciliğin farklı şekilde işletilmesinden başka şey değil. “Altta her zaman kriz olacak ki üsttekiler daima kurtarıcı olarak görülsün.” şeklinde özetlenecek bu tavır, Afrika’da isyanların ve darbelerin hâkimiyetini sürekli hale getiriyor. Peş peşe gerçekleşen darbelerin arkasında sömürü sistemini inşa eden büyük devletler var. Çok fazla örnek verilebilir. Sudan’da son dönemde yaşananlar da tam olarak böyle bir şey. Sokak eylemlerinin sonrasında gelen askerî darbeyle devrilen Ömer el-Beşir’den sonra ülkede sular bir türlü durulmuyor. Kendisi de darbeyle iktidara gelen Beşir, 11 Nisan 2019’a kadar iktidarda kalmıştı. Son döneminde Türkiye ile iyi ilişkiler kurmaya gayret etmiş, oldukça kritik anlaşmalar imzalamıştı. Ne olduysa da bundan sonra oldu ve Beşir’in iktidarı dış destekli bir darbeyle bitirildi.
El-Beşir yönetiminden sonra göreve gelen sivil iktidar da askerler tarafından 25 Ekim 2021’de “güvenlik ve beka” gibi söylemlerle alaşağı edildi. Bu tarihten itibaren görevden alınan bakanların yerine yenileri atansa da henüz başbakan belirlenemedi. Belirsizlik kitlelerin sabrını taşırıyor. Askerî yönetimden rahatsız olan halk sokaklarda eylem yapıyor. Kendilerine “Direniş Komiteleri” ismini veren örgütün çağrısı üzerine kalabalıklar Medeni şehri başta olmak üzere pek çok yerde sokakları dolduruyor. Askerî yönetim ise muhtemel bir seçimden sonra iktidarı devredeceğini söyleyerek yönetimden çekilmiyor.
Sudan’da yeni bir darbenin ayak sesleri duyuluyor. Öyle görünüyor ki ülke bir darbeden diğerine sürüklenerek uzun süre gömüldüğü puslu atmosferden çıkamayacak. Afrika’nın kaderi böyle. İnşallah bir gün gerçek anlamda uyanış gerçekleşir de bambaşka mevzular konuşulur hale gelir.