Bir şeye isim verirken biraz o şeyin ne olduğunu da tarif etmiş oluruz. Böylece o ismin manası, müsemmanın zatında kaim olur. İşte, talebe böyle bir isimdir. Medresede okuyorsanız adınız talebedir. Hem tekil hem de çoğul olarak kullanılır. Yani tek başına da size talebe derler, bütün talebe topluluğuna da. Oysa talebe çoğul bir isimdir. Tekili “talip”dir. Talep eden, isteyen manasındadır. Böyle misaller çoktur. Çoğul olan elbette tekil olana da isim olabilir. Ama benim bu misaldeki kanaatim farklı. Talebe, birliktelik gerektiren bir sıfat. Yani tek başına okumak, zor bir iş. Ancak arkadaşlarla, yoldaşlarla yürünür bu yolda. Beraber omuzlanır ilim yükü, yılların zorlukları. Bu yüzden her talebe tek başına bir fert olduğu kadar, bir şahsiyetler topluluğunun parçasıdır. Kendisi olduğu kadar biraz da arkadaşlarıdır. Onlar gibi düşünür, onlar için düşünür, onlarla yaşar, sever, ister, üzülür. Bu yüzden adından başlayarak bir çoğulluk, beraberlik taşır.
Talebe, arkadaşlarının izinde yürüyen, onlarda görerek yapan, seven, öğrenen bir şahsiyettir. Bu yüzden tek başına bir ilim talebesi düşünmek zordur. Olmaz değil, olur. Ama beraberce elde edilen birçok güzellikten de mahrum kalır. Mesela meşhur dil alimi Ahfeş’in kıssası malumdur. Rivayete göre ders aldıktan sonra müzakere edecek arkadaşı yokmuş. Bu yüzden kırlara gider, dersini keçisine anlatırmış. Anlattıkça keçisinin ipini çekermiş, böyle yapınca keçi başını sallamış olurmuş. Zamanla keçi alışmış ve artık “Anlaşıldı mı?” dediğinde kafasını sallar olmuş. Bu yüzden “Ahfeş’in keçisi gibi başını sallamak” deyim olmuş. Bu deyimi müzakere meselesini yazarken yine hatırlarız inşallah. Şimdilik beraber ilim öğrenmenin ehemmiyetine dair misal vermiş olalım.
Bir talebenin bir diğer talebeye öğreteceği ilk şey sevdirmektir. Medreseyi, ilmi, seydalarını, çalışmayı, ezberleri, kitapları, tatili, oynamayı ve daha nice güzelliği. “Acaba çocuğum medreseye alışabilir mi?” diye kuşkulanan ana babalara böyle tavsiye ediyorum. “Medreseyi sevdirecek iksir, o dört duvarın içinde var” diyorum. Çünkü o iksirden biz de içtik, elhamdülillah.
Okullarımızda talebe yerine öğrenci diyorlar. Aslı “öğren-ici” yani öğrenen. Ama talebe ile arasında fark var. Çünkü öğrenmek çok daha geniş bir mana ifade ediyor. Her talebe bir öğrencidir. Ama her öğrenci bir talebe değildir. Aradaki inceliği bilmek gerekiyor. İlim tahsili, uzun bir yolculuktur. İstemeden elde edilmesi zordur. Çünkü gönülde istek ve talep olacak ki ilmin kapıları açılsın ve ilim gönle yerleşsin.
Bir Talebe Bir Diğer Talebe İçin Rehberdir
Medreseye ilk adım attığımda talebe olmanın farklı bir şey olduğunu hissetmiştim. Tarif edilemeyecek, ancak yaşanılacak bir şey. Bir üstünlük, bir fazilet olarak demiyorum. Bir talebenin yaşadığı atmosferi yaşamadan, onun duygularıyla hemhal olmadan hissetmek zordur.
Bir talebe bir diğer talebe için çok iyi rehberdir. İlmi o sevdirir. Edebi ondan öğrenir. Medreseye, ilme onunla tutunur. Medresede ilk gördüğüm, metin salonunda arı gibi vızıldayarak ezber yapan talebelerdi. O nasıl bir manzaraydı! Orada ezber yükünün beraberce omuzlandığı gördüm. Herkes ayrıca kendi dersini ezberliyor olsa da hep beraber ezberliyorlardı. Sonra seydalar, bir talebeye doğrudan “Edepli ol” demezler. Nasıl edepli olacağını göstermezler. Seydanın hal ve hareketleri, edebi ve vakarı talebe için güzel bir misaldir. Bakarak öğrenir, benimser, sahiplenir. Belki arada bir sohbet ederler, haddi aşan bir hal ve tavır görürlerse ikaz ederler, nasihat ederler. Yeni bir talebeye edebi öğreten bir başka talebedir. Güzel ahlak, bir elbisedir. Talebe gibi giyinmek de güzel ahlaka dahildir. Hem güzel ahlak elbisesi hem de güzel bir talebe gibi giyinmek bile arkadaştan görülür, sevilir ve tatbik edilir.
Medrese talebesi iyi bir dinleyici ve iyi bir anlatıcıdır. Eğer bir gün yolunuz bir medreseye düşerse buna dikkat edin. Hemen fark edeceksiniz. Dinlemek mühim bir haslettir. Dikkatle dinlemek, dinleyebilmek çok daha mühim. Medresede talebenin kulakları açıldığı kadar gönlü de açılır. Bu yüzden konuşulanlar bir kulaktan girip diğerinden çıkıp gitmez. Gönülde yer eder.
İlk gün yanıma akranım birkaç talebe geldi. Şimdi hepsi hoca olmuş ve hatta birer talebe babası olmuş kişiler. Benden birkaç ay daha tecrübeli idiler. Medeni, Muhammed Emin, Muhammed Şirin, Muhammed Zahir. Önce beni tanıdılar. Sorularla. Sonra medreseyi anlatmaya başladılar. Gün gün, saat saat anlattılar. Sanki onlara biri bu vazifeyi vermiş gibi, insiyaki olarak anlattılar. Öğrettiler, sevdirdiler.
Medrese talebesinin alamet-i farikası budur. Medresenin atmosferinin bütünü, eğitim ve öğretime dahildir. Sadece dersler ve ders saatlerinden ibaret değildir. Böylece talebe çok daha kolay kavrar, öğrenir. Öğrendiğini uygular. Öğrendikçe de ilme talip olur. Bizim eğitim ve öğretimde maalesef kaçırdığımız nokta burası.
İlim yolculuğu zordur. Hele ki İslami ilimler -cidden- gittikçe ağırlaşır. Talebe de bu zorlu yolculuğa talip olmuş seyyahtır. Seyahat boyunca karşılaştığı zorluklara göğüs germek zorundadır. Bir seyyahın çölde, dağda zorlanması gibi talebe de zorlanır. Bazen hocası bazen arkadaşları, bazen de ailesi ona destek olurlar. Çıktığı yoldan geri dönme, vazgeçme düşüncesinden onu kurtarırlar. Böyle durumlarda en güzel örnek ya ileri yaşlarda bir talebedir ya da okuyup icazet almış genç bir seyda. Talebe onlarda kendini görür. Yeniden gayretlenir.
Talebe medresede sadece ilim ve ahlak öğrenmez. Hayatı tanır, hayata bir fert olarak ilk adımlarını atar. Bir ebeveynin talebede göreceği ilk fark, konuşuyor, anlatıyor ve düşünüyor olmasıdır. İyi gözlemleyen anne babalar hemen fark ederler. Oturup kalkmayı, kendine dair bir şeyler yapabiliyor olmayı orada öğrenir talebe. Bir kütüphane oluşturmaya başlamıştır. Evladınızın büyüdüğünü orada fark edersiniz. Söküğünü dikmeyi, yıpranmış kitaplarını tamir etmeyi, kendi başına bir şeyler almayı, ileriye dair planlar yapmayı öğrenir. Öğrendikçe de talebelik basamaklarını adım adım çıkar ve Molla Cami kitabına geçince, “talebe”yken “talip” olur. Çoğul olma halinden tekil olmaya, bir fert olmaya adım atar. Medresede talebelerin el birliğiyle, seydaların nezaretinde bir şahıs inşa olunmuştur. Harcı karılmış, mayası tutmuş bir şahıs…