İçeriğe geç

Tasavvufun Hükmü Ayet ve Hadislerle Delili Nedir?

    Tasavvufun Hükmü Ayet ve Hadislerle Delili Nedir?

    Tasavvuf, meşru ve talep edilen bir ilimdir. Hatta bazı meselelerin den dolayı vâciptir. Bu birkaç şekilde açıklanabilir:

    Birincisi: Tasavvuf, İslâm ve imandan sonra dini tamamlayan ihsan makamıdır. İhsan makamı Allah Teâlâ’ya yönelme hususunda en yüce derecedir. Şu âyet-i kerime de buna işaret eder:

    “Bizim uğrumuzda cihad edenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz. Şüphesiz Allah, mutlaka muhsinler (ihsan erbabı) ile beraberdir” (Ankebût 29/69).

    İkincisi: Tarikatta müridden istenenler, Allah Teâlâ’nın Kur’ân-1 Kerîm’de bütün müminlerden istedikleriyle aynıdır. Bunlar;

    • Nefsi hesaba çekmek,

    • Devamlı tövbe ve istiğfar etmek,

    Zikir,

    • Sıdk,

    Muhabbet,

    • Tevekkül,

    • Rıza,

    • Teslimiyet,

    • Nefis ve arzuları ile mücâhede edip muhalefet etmek,

    • Şeytanın vesveselerine kulak asmamak gibi konulardır.

    Üçüncüsü: Tasavvuf, nefsi tezkiye ederek kemal ve kurtuluş mertebesine ulaşmak için nefsin hastalıklarını ve tedavi yollarını açıklamayı üstlenmiş bir ilimdir. Şüphesiz nefsin hastalıklarına ve kirlerine çare bulmak; Kur’an, Sünnet ve âlimlerin sözlerinde geçen deliller ile vâciptir.

    Ayet-i Kerimelerden Deliller

    Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

    “Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gö men de ziyan etmiştir” (Şems 91/9-10).

    Allah Teâlâ bu âyet-i kerimede kurtuluşu ve cennete girmeyi, in sanın nefsini arındırmasına; ziyanı ve cehenneme girmeyi ise arındır mamasına bağlamıştır. Bu da nefsi tezkiye etmenin vâcip olduğunu ve insanın ancak bu sayede kurtulacağını gösterir.

    Allah Teâlâ bir diğer âyet-i kerimede ise şöyle buyurmuştur:

    “De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri haram kılmıştır” (A’râf 7/33).

    Diğer bir âyet-i kerimede de şöyle buyurmuştur:

    Kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın” (En’âm 6/151).

    Gizli olan kötülükler, müfessirlerin de dediği gibi kin, riya, haset ve nifaktır.51

    Hadis-i Şeriflerden Deliller

    Teslimiyet, yakîn, tövbe, ihlâs, muhabbet, inâbe gibi güzel ahlâk larla ahlâklanmaya teşvik eden; ucb, kibir, haset, riya gibi kötü ahlâk lardan sakındıran birçok hadis-i şerif buna delildir.

    Alimlerin Sözlerinden Deliller

    Hüccetü’l-İslâm İmam Gazâlî [rahmetullahi aleyh), tasavvuf yolunu tecrübe edip neticelerine ulaştıktan ve faydalarını gördükten sonra şöyle buyurmuştur:

    “Tasavvuf yoluna girmek farz-i ayındır. Çünkü peygamberler (aley himüsselâm] hariç hiç kimse kusursuz değildir.”

    Iman Süyûtî [rahmetullahi aleyh] ise şöyle buyurmuştur:

    “Meânî ve beyân ilimleri nahiv ilminin sırrı ve inceliği olduğu gibi, hakikat de şeriatın sırrı ve halis özüdür. Şüphesiz tasavvuf fıkhın tâ kendisidir. Çünkü tasavvufun birçok konusu vâcip, mendup, haram ve mekruh gibi kulun mükellef olduğu hususlardır.

    Allâme İbn Abidin el-Hanefî [rahmetullahi aleyh] şöyle buyurmuştur:

    “İhlâs, ucb, haset ve riya gibi konuları bilmek farz-i ayın olduğu gibi, İhyâ’nın “Rub’u’l-Mühlikâť bölümünde açıklandığı üzere nefsin âfetlerinden olan kibir, açgözlülük, kin, aldatma, öfke, düşmanlık, buğz, tamah, cimrilik, nankörlük, böbürlenme, hıyanet, dalkavukluk, hakkı kabul etmeme, hile, oyun kurma, kasvet ve tûl-i emel gibi kötü ahlâkları öğrenmek de farz-ı ayındır.”

    Dördüncüsü: İlk üç asrin yani sahabe, tâbiîn ve tebeu’t-tâbiîn neslinin yaşantısına ve ahlâkına bakan bir kimse, onların dünyada zühd sahibi olmaları, ahiret için gayret etmeleri, nefisleri ile mücâhede halinde olmaları, ibadetlere karşı sabrı teşvik etmeleri ve nefsin hevâsına kulak asmamaları hususunda izlerinden gidilecek en güzel örnek olduklarını görecektir. Öyle ki onların hayatları muhabbet, îsâr, sıdk ve ihlâs gibi güzel ahlâk kıssaları ile doludur. İşte tüm bunlar tasavvuf yolunun dayanağıdır.

    SE Beşincisi: Tasavvuf yolunda seyri sülûk, Allah Teâlâ’ya tevekkül edip O’na yönelen sadık şeyhler ile birlikte olmayı, onlara uymayı, onların emirlerini yerine getirmeyi içerir. Nitekim Allah Teâlâ âyet-i kerimede şöyle emretmiştir:

    “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve sadıklarla beraber olun” (Tevbe 9/119).

    Başka bir âyet-i kerime ise şöyledir:

     “Bana yönelenlerin yoluna uy” (Lokman 31/15).

    İmam Ahmed Zerrûk kuddise sırruhû şöyle buyurmuştur:

    “Allah Teâlâ’ya yönelmek; ancak apaçık bir ilim, sahih bir amel, Kur’an ve Sünnet ile çelişmeyen sabit bir hal ile gerçekleşir.”

    Altıncısı: Seyri sülükte zikir için toplanmak söz konusudur. Şüphesiz bunda sekinet, huzur ve Allah Teâlâ’ya yakınlık vardır. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

    “Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı zikretmekle huzur bulur” (Ra’d 13/28).

    Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) de şöyle buyurmuştur:

    “Bir topluluk Allah Teâlâ’yı zikretmek için toplanırsa melekler onların etrafını sarar, Allah’ın rahmeti onları kaplar, üzerlerine sekînet iner ve Allah Teâlâ onları katındakilere över. “