İçeriğe geç

Tasavvufun Tarifi Nedir?

    Tasavvufun Tarifi Nedir

    Tasavvufun birçok tarifi vardır. Bu tariflerin her biri zamana ve zemine göre müminin halini, İslâm’ı idrakını ve yaşayışını resmeder. Bütün tariflerin özü ve özeti olarak şunu söyleyebiliriz: Tasavvuf, Din-i Mübin-i İslâm’ı enfüsünde ve âfâkında yani içinde ve dışında güzelce yaşamaktır. Eğer bu zaviyeden bakarsak Allah dostlarının, rabbânî âlimlerin irşadını, sözlerini ve hayatlarını doğru anlar ve muhabbetle hayatımıza tatbik ederiz.

    Allah dostlarının hayatlarıyla ve nasihatleriyle ihvanına ve bütün müminlere söylediklerini bir cümleyle hülasa edebiliriz. Onlar şöyle demektedir:

    “Kardeşlerim! Size Kur’an-ı Kerim’e ve Sünnet-i Seniyye’ye sımsıkı sarılmanızı nasihat ediyorum.”

    Bu sözler Cenâb-ı Mevlâ’nın ve O’nun kutlu elçilerinin de çağrısıdır. Müberra kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Sana vahyedilene sımsıkı sarıl.” (Zuhruf 43)

    Burada işaret buyurulan vahiy Kur’an-ı Kerim’dir. Bu müberra kitapta da Cenâb-ı Mevlâ, Resûlü sallallahu aleyhi veselleme şöyle hitap ediyor: “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” (Âl-i İmrân 31)

    Bu ayet-i kerimede de Cenâb-ı Mevlâ’yı sevmenin O’nun Resûlü’ne tâbi olmayı gerektirdiğini açıkça görüyoruz.

    Demek ki tarih boyunca Allah dostlarının Kur’an-ı Kerim’e ve Sünnet-i Seniyye’ye yönlendirmesi Allah Teâlâ’nın emridir. Onların çabası insanları Hak yol üzere tutmak, insan onuruna yaraşır tertemiz hayata ve güzel bir akıbete sevk etmektir. Allah Teâlâ’ya ve Resûlü’ne itaatsizlik ise, insanın belki ömrünü adadığı işlerin, amellerin boşa gitmesi demektir. Çünkü Cenâb-ı Mevlâ şöyle buyuruyor:

    “Ey iman edenler! Allah’a ve Peygamber’ine itaat edin. Amellerinizi boşa çıkarmayın.” (Muhammed 33)

    Allah dostlarının bir diğer nasihati de sağlam ve sahih bir imandır. Her mümin, İmam Ebü’l-Hasan el-Eş’arî ve İmam Muhammed el-Matüridî rahmetullahi aleyhimâdan birinin tarif ettiği itikadî çerçeveyi benimseyerek “fırka-i nâciye” olan Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’ yolu üzere bulunmalıdır.

    İmanın hayata müdahale etmesi, onu dönüştürmesi gerekir. Bu da ancak amelle mümkündür. Her bir mümin, özellikle tasavvuf terbiyesi altındaki her bir sâlik dört mezhepten birine uyarak taharet, namaz, zekât, hac gibi İslâm’ın temel konularını öğrenmeli ve tatbik etmelidir. Fakat günümüzde ne yazık ki bu konulardaki eksikler ve yanlışlar düzeltilmemekte, belki kırk elli yıl boyunca kılınan namaz önemli kusurlarla malûl kalmaktadır. Oysa Fahr-i Kâinât Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “İlmi talep etmek her Müslümana farzdır.” (İbn Mâce, Mukaddime, 17/nr. 224; Taberânî, el-Mu’cemu’l-Evsat, 1-7/nr. 9)

    Bütün âlimlerimiz bu hadis-i şerifte bahsedilen ilmin, dinini yaşamak için kişiye gerekli olan bilgiler olduğu hususunda hemfikirdir.

    Allah dostları farz, sünnet ve edepleri büyük bir hassasiyetle yerine getirirler, öğrenilmesini emir ve teşvik ederler. Ayrıca bazı vakitlerin nafile ibadetlerle, zikirle ihyasını tavsiye ederler. Bu vakitler akşam ve yatsı namazı arası, fecr ve güneşin doğuşu arası ile nice bereket ve tecellilerin ihsan edildiği, dualara icabet edildiği seher vaktidir.

    Vaktin ihyâsı namaz, oruç, zikir, Kur’an-ı Kerim kıraati, tefekkür ve başka sâlih amellerle gerçekleşir. Vakti namazla ihyâ etmek, namazları cemaatle kılmaktır. Ayrıca vakit namazların sünnetlerine, vitir, kuşluk, teheccüd, evvâbîn, tesbih ve tahiyyatü’l-mescid namazlarına devam ederek olur.

    Vakti oruçla ihyâ etmek, Şevval ayının altı gününü, Muharrem ayının dokuzuncu ve onuncu gününü ve Kurban bayramı arefesini oruçlu geçirerek olur. Ayrıca kişinin haline göre diğer nafile oruçları tutarak olur.

    Vakti zikirle ihyâ etmek, mürşidin telkin ettiği virdi çekerek, her gün Delâilü’l-Hayrât’tan bir hizb okuyarak, farz namazlardan sonra tesbihat yaparak ve hatm-i hâcegân yaparak olur.

    Vakti Kur’an-ı Kerim kıraatiyle ihyâ etmek, her fırsatta okumak, mümkünse her gün bir veya daha fazla cüz okuyarak, yine her gün Yâsin, ikindiden sonra Nebe ve yatsıdan sonra Mülk surelerini okuyarak olur.

    Allah dostlarının bir diğer tavsiyeleri de müminlerin mübah işlerini de niyetleriyle ibadete dönüştürmeleridir. Mesela yemekten maksat nefsi hoşnut etmek değil, ibadet için kuvvetlenmek olmalıdır. Aynı şekilde elbise giymekten maksat da ibadet ve namazın edası için süslenmek olmalıdır. Nitekim Cenâb-ı Mevlâ şöyle buyurur: “Ey âdemoğulları! Her namaz kılacağınızda güzelce giyinin.” (Araf 31)

    Sahih niyetle bütün hayatını ibadete dönüştürmüş kişilerin uykuları da ibadet gibi olur. Eğer başlarda bu niyet mümkün olmuyorsa, onu elde edinceye kadar kendilerini zorlamaları ve Allah Teâlâ’ya sığınıp dua etmeleri gerekir.

    Allah dostlarının bir diğer tavsiyeleri de küçük büyük bütün günahlardan uzak durmaktır. Küçük günahlarda ısrar büyük günahtır. Bu manada özellikle gözleri haramdan muhafaza etmek gerekir. Çünkü göz kalbin kapısıdır. Harama bakmak önce ibadet hazzını sonra manevi muhabbeti yok eder. Bir diğer tavsiyeleri daima abdestli olmaya özen göstermektir. Devamlı abdestli olmak, imanın kemalindendir. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyuruyor: “Bütün işlerinizde orta yolu tutup dosdoğru olun. En hayırlı ameliniz namazdır ve abdesti sadece (kâmil) mümin muhafaza eder.” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 37-108/nr. 22433)

    Daima ümit ve korku arasında bulunmak da onların tavsiyelerinden biridir. Kişi, yaptığı ibadetleri ve sâlih amelleri gözünde büyütmemeli, bunları ancak Rabbi’nin ikram ve ihsanıyla yaptığını hatırlamalıdır. Günaha düştüğünde ise derhal toparlanıp tevbe etmeli, Allah’ın rahmetinden asla ümitsizliğe düşmemelidir.

    Sâlihlerle beraber olmak kalplerin ilacıdır. Kalbini dünyaya kaptıranlarla, mal ve makam hırsı ile yaşayanlarla, münkirlerle ve kötü arkadaşlarla beraberlik ise zehirdir. Böyle kişiler insanın himmetini dağıtır, yolunu keser.

    Allah dostlarının en çok üzerinde durdukları konulardan biri de ahlâktır. Onlar ihvanından ve bütün müminlerden ahlâkî faziletleri ve reziletleri öğrenmelerini, kötü ahlâktan ahlâk-ı hamîdeye yükselmelerini ister. Bilindiği üzere güzel ahlâk, kıyamet günü Mizan’da sevabı en ağır gelecek şeydir.

    Cenâb-ı Mevlâ bizleri, dostlarının bu tavsiyelerini anlayıp yaşamaya muvaffak kılsın. Onların izinden ayırmasın.

    Tevfik ve inayetiyle…