İçeriğe geç

Toprağın Karnından İşittiklerim

    Bugün çok şükür ki imkânlar artmış, daha diri ve ihtiyaçlara hızlı cevap veren devletimiz ve AFAD öncülüğünde çok sayıda STK ile gönüllü insanlarımız vardı. Beşir Derneği’yle bölgede büyük bir gayret ve azimle çalışan, canını hiçe sayıp arama kurtarma çalışmalarında büyük fedakârlıklar gösteren öncülerimiz vardı. Hatta görevdeyken Hakk’ın rahmetine kavuşan bir abimiz dahi oldu. İşte canını feda edercesine kardeşinin yarasını sarmayı ahlak edinmiş insanlar ve hâkim kılınan bu şuur tüm bu manzaranın umuda dönmesini sağladı.

    17 Ağustos 1999 ve 6 Şubat 2023 tarihlerinde depremde hayatlarını kaybedenler anısına…

    Tarih 17 Ağustos 1999’u gösterdiğinde, Saat 03.02’de hafif hafif başlayan ve ardından şiddetini gösteren bir sallantıyla karışık toprağın homurtusunu duyduğumuzda kulakları, bedenleri ve aklı perdeleyen o kaotik gürültünün ne olduğuna dair henüz fikrimiz oluşmamıştı. Deprem oluyor diyorduk fakat depreme de benzemiyor bu diye ekliyorduk peşine. 45 saniye kadar süren bu sismik hareketin onlarca dakika sürdüğünü düşünen çok kişi oldu. Elbette sadece 45 saniyelik bir hareketti fakat zihinlerde oluşan korku ve endişe saniyeleri dakikaya çevirmişti. Çok korkunç bir rüya görüp uyanmak istersiniz ve yatağınızdan doğrulmaya çalışırsınız fakat bunu başaramazsınız ya, İşte tam olarak bu korkunun bedene uyguladığı şey buydu. Ayaklarınız var fakat yürümeyi unutuyorsunuz. Kimimiz bu olup biteni kıyamet bu diye tanımlamıştı. Yer bir ileri bir geri salınım yaparken toprağa tutunan evleri tıpkı legonun birer parçaları gibi yerinden söküyor ve hatta toprağa eşit kılıyordu. Bu heyula içerisinde birçok kişi ne yapacağını bilse de unutmuş gibiydi. Yollara devrilen binalar, patlayan su boruları, genzi yakacak kadar şiddetli gaz kokuları arasından sıyrılmaya çalışan insan kalabalığı… Zifiri karanlık, denizin yuttuğu sahiller, çıkan yangınlar ve panik…

    Sanki insanların hafızaları silinmiş, çöken binaların oluşturduğu tozun yükselip tekrar bir karaltı gibi çökmesiyle yapılacak hiçbir şey kalmamış gibiydi. Evet depremin ilk anlarında hissedilen şey tam olarak buydu: “Artık ne yapılabilir ki?” Adı tam olarak konulamayan bu hengâmenin ilerleyen saatlerinde, gün ağarmaya başladığında evlerinden çıkıp kurtulmuş olanlar için ayrı bir dünya, göçükte kalıp kurtarılmayı bekleyenler için ayrı bir dünya vardı. İki ayrı dünya arasında gidip gelmeler telaşında olup bitecekti bundan sonrası. Depremin daha ilk saatlerinde enkaz içlerinden sesler gelmeye başlamış ve evlerden dışarıya çıkabilmiş komşular komşularına, akrabalar akrabalarına herkes herkese koşmaya başlamıştı. Çıplak ellerle kaldırılabilecek ne varsa göçen binaların üzerinden kaldırılıyor fakat yekpare yahut kalkması mümkün olmayan beton bloklar insanların umudunu kırıyordu. Bütün evler tamamen terkedildiği için birçok aile yarısı yıkılmış yarısı sağlam evlerin duvarlarına isimler yazıp büyük harflerle biz iyiyiz yazıyordu. Çünkü şehrin çoğu hayatta kalsa da kimse kimseyi bulamıyordu. Böylesine bir keşmekeş yaşanıyordu. Büyük bir imtihan alanına dönmüştü tüm Kocaeli.

    Enkaz altındaki insanlar için imtihanın büyüklüğü ortadayken, dışındakiler için belki de daha ağırı cereyan etmek üzereydi. Çünkü anne dışarda çocuğu içerdeydi, baba dışarda eşi içerdeydi ya da anne baba içerde çocuklar dışardaydı. Kısacası enkazın dışındakiler için acının tarifi yoktu. Yaşanan bu acıları paylaşabilmek mümkündü fakat onu derinde bir yerlerde belki de hayatları boyunca taşıyacak olanlar hayatta kalmış fakat ailesini, yakınlarını kaybetmiş olanlardı. Depremin ilk günü neredeyse hiç kimse ne bir şey yedi ne bir yudum su içti. Tek gerçek göçükte kalanların durumuydu. Aslında hepimiz için gerçek depremzede onlardı. Biz halimize şükrediyorduk. Derken birer ikişer göçüklerden çıkartılanlar oldu. Derken sayılar çoğaldı ve şu görüldü ki onlar bizlerden yani dışardaki depremzedelerden çok daha fazla şükür halindeydi. Saatlerce ve hatta günlerce sabırla bunu başarabilmiş kardeşlerimizi gördükçe yıkılan binalar altında yıkılmamış hayaller ve umutlar olduğunu gördük. 

    Tarih 6 Şubat 2023, saat 04.17’yi gösterdiğinde tıpkı Kocaeli’nde olduğu gibi insanlar uykudaydı. Her iki deprem de belki de uykunun en derin zaman aralığında başlamıştı. Aynı gün içerisinde 13.24’te ikinci defa yaşandı. Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Gaziantep, Malatya, Şanlıurfa, Osmaniye, Kilis başta olmak üzere çevre bütün şehirlerin yaşadığı sarsıntı, korku ve panik beni 23 yıl öncesine fırlatıverdi. Beynimin bir tarafında sürekli baskılanan elim hadisenin meydana getirdiği yaranın kabuğu kalkıvermişti. Gün ağarınca ortaya çıkan manzaranın tarifi yine mümkün değildi. Yıkım daha büyük ve etki daha şiddetliydi. Derken göçükten kurtarılan insanları gördüm. Yine şükür halindelerdi. Sahip olduklarıma rağmen şükürde onlarla yarışamayacağımı anlamış oldum. Gözlerindeki sabrı, metaneti ve imanı iyi biliyorum. Bundan tam 23 yıl önce de aynı vardı. Kocaeli bir imtihan yeri idiyse Kahramanmaraş, Hatay ve Adıyaman bir mahşer yeri gibiydi; defterler açılmıştı. Tüm bu manzara millet ve devletçe oluşturulan seferberlikle hafifleyebilirdi belki. Öyle de oldu. Bütün imkânların seferber edildiği, insanların yardım için yarıştığı bir süreç başladı ve sürdü. Bu müthiş birliktelik halkın kısıtlı imkânları sebebiyle olduğunu düşündüğüm yirmi üç yıl öncesinde yoktu. O günlerde daha acı vereni ise Kocaeli depreminde göçükten yaralı kurtulup hastane bahçelerinde yatanlardı. Derince Sopalı Devlet Hastanesi’nin koridorlarında yataksız bir vaziyette yerde öylece tedavi edilmeyi bekleyenleri düşündükçe halimize hamdediyorum. Bugün çok şükür ki imkânlar artmış, daha diri ve ihtiyaçlara hızlı cevap veren devletimiz ve AFAD öncülüğünde çok sayıda STK ile gönüllü insanlarımız vardı. Beşir Derneği’yle bölgede büyük bir gayret ve azimle çalışan, canını hiçe sayıp arama kurtarma çalışmalarında büyük fedakârlıklar gösteren öncülerimiz vardı. Hatta görevdeyken Hakk’ın rahmetine kavuşan bir abimiz dahi oldu. İşte canını feda edercesine kardeşinin yarasını sarmayı ahlak edinmiş insanlar ve hâkim kılınan bu şuur tüm bu manzaranın umuda dönmesini sağladı. Her geçen saat artan birliğimiz ve beraberliğimiz, devlet ve milletin omuz omuza vererek gösterdiği azim, kararlılık onarılmaya ihtiyaç duyan tüm gönülleri hem teskin etti hem de yumuşatıp sardı. Bu da milletçe bu gibi felaketlerden ders almış olduğumuzun göstergesiydi. Hayatlarını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyorum. Yakınlarına sabırlar, yaralılara şifalar…