Arap Baharı süreci, Ortadoğu için pek de hayırla sonuçlanmadı. Dolayısıyla yaşananları bahar olarak nitelemek de doğru değil. Diktatörlüklerin yıkılmasının, halkın iradesine dayalı yönetimlerin kurulmasının önünü açacağı düşünülen Arap Baharı, tam aksine kaosa, şiddete ve ayrımcılığa kapı araladı. Sürecin yaşandığı ülkelerde insanlar neredeyse eski yönetimleri arar hale geldi. Suriye’de ise tam manasıyla bir trajedi yaşandı. Milyonlarca insan suçsuz yere katledildi, toplu mezarlara gömüldü. Kendisinden herhangi bir iz bile kalmayan, akıbeti bilinmeyen niceleri de var. Bir de sığınmacı durumuna düşenler tabii… Resmî rakamlara göre sadece Türkiye’de dört milyon Suriyelinin olduğu biliniyor. Batı’ya ve civar ülkelere gidenler de düşünüldüğünde ülkenin yarısına yakını yersiz yurtsuz kalmış durumda. Sığınmacı meselesi Türkiye’de iç siyasetin de malzemesi haline getirildi. Ayrı ve daha uzun bir yazının konusu olmakla birlikte şimdilik şu kadarını söyleyelim: Türkiye’de sığınmacıların siyaset malzemesi haline getirilmesi pek de iyi niyetli değil.
Konu sadece Suriyeliler de değil. Bir şekilde Türkiye’ye gelmiş bulunan farklı milletlere mensup sığınmacılara ilişkin bir takım sorunlar olduğu bir gerçek. Tabiatıyla yarayı pansuman edecek değil, kalıcı olarak tedavi edecek hamlelerin yapılması gerekiyor. Suriye özelinde düşünürsek, hemen her yazımızda ısrarla vurguladığımız bir hakikate tekrar vurgu yaparak şunu söylemeliyiz: Devletlerin dostları düşmanları olmaz. Devletler arasında mutlak küslük ya da muhabbet olmaz. Bütün ilişkiler çıkarlar üzerine inşa edilir. Bugün sert konuşmak çıkarınızaysa sert konuşursunuz, yarın alttan almak icap ederse onu yaparsınız. Suriye rejiminin bugüne kadar yaptıkları onaylanır türden şeyler değil. Ancak bölgede kalıcı bir sulha vesile olunacaksa, sığınmacı problemi çözülecekse Türkiye Suriye rejimi ile masaya oturur. Nitekim yapılan açıklamalar da gidişatın bu yönde olduğuna işaret ediyor. Umarız, nasıl olursa olsun, 2011’den beri devam eden bu dram artık sona erer.