Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de, ebedî kurtuluş beratını alanların ahiretteki durumu şöyle anlatılır: “İşte o vakit kitabı sağ tarafından verilen kimse der ki: ‘Alın kitabımı okuyun. Doğrusu ben hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum.’ Artık o hoşnut olacağı bir hayat içindedir; yüce bir cennettedir.” (Hâkka 19-22)
Berat Kandili bağışlanmaya vesile bir gecedir. Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmak, toparlanıp kendimize gelmek, tevbe istiğfarla kendisine yönelmek için bahşettiği bir fırsattır. Bu geceye bereketli ve feyzi bol bir gece olması sebebiyle “mübarek gece”; günahların affı ve temize çıkarılma sebebiyle “kurtuluş gecesi”; ilâhî ihsana vesile olması nedeniyle de “rahmet gecesi” gibi adlar verilmiştir. Bu geceyi ibadetle geçirmenin büyük mükâfatı vardır. Hz. Âişe radıyallahu anhâ validemiz şöyle anlatır:
“Allah Resûlü bir gece kalktı, namaz kıldı. Namazda secdeyi o kadar uzattı ki vefat etti sandım. Elimle ayağına hafifçe dokundum. Kımıldadı, sevindim, yerime döndüm. O uzun secdesinde şöyle dua ediyordu:
“Allahım! Azabından affına, gazabından rızana, senden yine sana sığınıyorum. Şanın yücedir. Sana yaptığım övgüyü senin kendi zâtına yaptığın övgüye denk bulmuyorum. Sana gereği gibi hamd etmekten acizim.”
İçindekiler:
Ramazan-ı Şerif
Gönüllerimizi tazeleyen, kulluk şuurumuzu kuvvetlendiren Ramazan-ı Şerifle birlikte manen ferahlarız, ruhlarımız adeta yeniden hayat bulur. Bu mübarek ay teravih namazlarıyla, sahur bereketiyle, Kur’an-ı Kerim tilavetleriyle, hatimlerle, teheccüd namazlarıyla, iftar heyecanıyla dünya telaşında savrulup giden hayatımıza köklü bir müdahalede bulunur. Dünyaya ara verdirip Cenâb-ı Hakk’a yöneltir.
Ramazan orucu müminlerin kurtuluşuna vesiledir. Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
“Azîz ve Celîl olan Allah buyurdu ki: ‘Oruç hariç, insanın her ameli kendisi içindir. Oruç ise benim içindir, mükâfatını da ben vereceğim.’
Oruç kalkandır. Biriniz oruç tuttuğu gün kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şayet birisi ona kötü söz söyler ya da çatarsa: ‘Ben oruçluyum’ desin.
Muhammed’in nefsi kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.
Oruçlunun rahatlayacağı iki sevinç anı vardır: Biri iftar ettiği zaman, diğeri de orucunun sevabıyla Rabbine kavuştuğu andır.” (Buhârî, Savm 9; Müslim, Sıyam 163)
İki özel ay olan Receb ve Şaban ile hazırlandığımız bu rahmet ayında tuttuğumuz ve tutacağımız oruçlarla hem fert hem de ümmet olarak arınmaya ve büyük bir ihyâya kapı aralıyoruz. Şu hadis-i şerif Ramazan orucundaki büyük ihsanların en açık delilidir:
“Oruçlunun uykusu ibadet, susması zikirdir. Amellerinin karşılığı kendisine kat kat fazlasıyla verilir. Onun duaları makbul, günahları mağfurdur, yani affedilmiştir.” (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, nr. 23562)
Âlimlerimizin naklettiğine göre Sahabe-i Kiram Efendilerimiz altı ay öncesinden kendilerini Ramazan ayına ulaştırması için Allah Teâlâ’ya dua ederler, kalan diğer altı ayında ise oruçlarının kabul edilmesi için yakarırlardı. Orucun müminlere farz olduğunu bildiren ayet-i kerimede Hak Teâlâ mealen şöyle buyurur:
“Ey iman edenler! Oruç sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki sakınırsınız.” (Bakara 183)
Hz. Âişe radıyallahu anhâ validemiz bir gece uyanmış, Resûl-i Ekrem aleyhissalâtu vesselamı yanında göremeyince dışarı çıkıp aramaya koyulmuştu. Nihayetinde onu Bâki mezarlığında, başını göğe kaldırmış, dua eder vaziyette bulmuştu.
Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem hem Hz. Âişe radıyallahu anhânın merakını gidermek hem de bu gece Allah Teâlâ’nın rahmetinin ne kadar geniş olduğunu anlatmak için şöyle buyurdu:
“Şaban ayının yarısına denk gelen bu gece Allah dünya semasına rahmetiyle tecelli eder ve Kelb kabilesinin koyunlarının yünlerinden daha fazla sayıda insanı affeder.” (Tirmizî, Savm 39)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
“Receb Allah’ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan ise ümmetimin ayıdır.” (Ahmet b. Hanbel, Müsned, I, 259)
Fıtır Sadakası
Sadaka kelimesi, “doğruluk” anlamına gelen “sıdk” kökünden gelir. Müslümanın Cenâb-ı Hakk’ın emrine uymada gösterdiği doğruluğu yani sadakati ifade etmek için “sadaka” denilmiştir. Bu yönüyle sadaka Allah Teâlâ’ya, O’nun ile yapılan iman akdine sadakatle bağlı olmayı ifade eder.
Sadaka, en geniş anlamıyla Allah Teâlâ’nın rızası için yapılan her iyilik, verilen ve harcanan her şeydir. Pek çok vacip ve nafile ibadeti, sâlih ameli içerisinde barındırır. Ramazan ayında verilen fıtr sadakası da orucun kabulüne, ölüm sekeratından ve kabir azabından kurtuluşa bir vesiledir. Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
“Ramazan orucu yeryüzü ve gök arasında asılıdır. Allah Tealâ’ya ancak fıtr sadakasıyla yükselir.” (Ali el- Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, nr. 23687)