12. yüzyılın meşhur sûfî âlimi İmam Gazâlî rahmetullahi aleyh “Kimyâ-yı Saâdet” adlı meşhur eserinde küçük günahların büyük günaha dönüşmesinin sebeplerini şöyle sıralar:
Günah ne kadar küçük olursa, kişi devamlı ve ısrarlı olmadığı sürece telafisi de o kadar kolay olur. Küçük günahların affedilme ümidi daha çoktur. Fakat bazı sebeplerle küçük günah büyük günaha döner. Bu sebepler altı tanedir:
Birincisi: Günahta ısrarcı olmaktır. Mesela devamlı gıybet etmek, ipek elbise giymek, çalgı aletleri dinlemek gibi. Devam edilen ibadetlerin kalbi nurlandırmada büyük tesiri olduğu gibi, sürekli işlenen günahlar da kalbi karartma hususunda oldukça etkilidir. Bunun için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, “Amellerin en hayırlısı, az da olsa devamlı olanıdır.” buyurmuştur. Bu, yağmur damlalarının taş üzerine düşerek onu delmesi gibidir. Eğer o damlalar birikip bir defada dökülse o kadar tesiri olmaz.
İkincisi: Günahı küçük görmektir. Günah küçük görülürse büyük günaha döner, büyük görülürse de azalır. Çünkü günahı büyük görmek imandan ve korkudan ileri gelir. Kişi böylece kalbini kararmaktan muhafaza eder ve günahlar ona fazla etki edemez. Hafife almak ise gafletten ve günahı ahlâk haline getirmekten doğar; günahın kalbin durumu ile ilgisi olduğuna delil olur.
Üçüncüsü: Günahla mutlu olmaktır. Bu, bir kimsenin günahı kazanç ve ferahlık bilmesi, onunla övünmesidir. Öyle ki kendini överek; “Filancayı kandırdım, malını aldım. Şuna hakaret ettim, sövdüm. Onu utandırdım, tartışmada onu rezil ettim!” gibi sözler sarf eder. Kişinin helâki sebebiyle mutlu olması ve övünmesi kalbinin karardığının delilidir. O yaptıklarıyla da helâk olacağına işarettir.
Dördüncüsü: Günahı Allah Teâlâ’nın örtmesini, merhametle muamele etmesini ve hemen cezalandırmayıp mühlet vermesini basite almaktır. Kişi günahlarının başkaları tarafından bilinmemesini kendisi için bir yardım zanneder. Bunun imtihan ve yavaş yavaş helâke sürüklemek anlamına gelebileceğinden korkmaz.
Beşincisi: Gizlice yapılan günahı açık etmektir. Bu, bir kimsenin Cenâb-ı Hak tarafından örtülen günahını kendisinin ortaya dökmesidir. Böyle biri başka insanların da o günaha düşmesine sebebiyet verebilir; onu teşvik ederek vebalini üzerine alır. Eğer kişi açıktan bir kimseyi günaha özendiriyorsa, başkalarına o günahı öğretiyor, günah işlemesi için hazırlıyorsa bunun sorumluluğu çok büyüktür.
Altıncısı: Günah işleyen kimsenin kendisine uyulan bir âlim ve rehber olmasıdır. Böyle birinin günah işlemesi başkalarını cesaretlendirir “yapılmayacak bir şey olsaydı o yapmazdı” dedirtir. Mesela bir âlimin ipek elbise giymesi, sultanın yanına gidip onun malını kabul etmesi gibi. Böyle birinin karşısındakine hakaret etmesi, arkadaşları arasında bir şeyi başa kakması, malının çokluğu ile övünmesi gibi halleri bütün talebeleri ve takipçileri için örnek teşkil eder. Böylece onlar da hocaları gibi olurlar. Hocalar rehberlik ve öncülük ederek başkalarını kendilerine uydururlar. Bunların her birinin yüzünden bir toplum mahvolur. Çünkü bunların her birine bir şehir, bir kasaba halkı inanır. Şüphesiz hepsinin vebali sebep olan kimsenin defterine yazılır.
Kaynak: SEMERKAND DERGİSİ