Müberrâ Kitabımız’da mealen şöyle buyurulmaktadır: “Eğer Allah seni bir zarara uğratırsa onu kendisinden başka giderecek yoktur. Eğer sana bir hayır verirse, bilesin ki O her şeye kadirdir. O, kullarının üstünde tam yetkiye sahiptir. O hakîmdir, her şeyden haberdardır.” (En’am 17-18)
Kul yaratılan, yoktan var edilendir. Allah Teâlâ insanı ve tüm mahlûkatı yaratmayı diledi ve yarattı. O’nun her şeye gücü yeter. Yaratılan her şey O’nun kudret eseridir. Arı O’nun kudreti ile bal yapar, hayvanlardan sağılan süt O’nun kudreti ile meydana gelir. Yağmurun yağması, bitkilerin yeşermesi, güneşin doğuşu, ay ve yıldızlar, gece ve gündüzün meydana gelişi, insanın yürümesi, konuşması, tat alması, düşünmesi, akletmesi gibi her nimet O’nun eşsiz kudretinin tecellisidir. Ayet-i kerimede mealen şöyle buyurulmuştur:
“O Allah ki yedi (kat) göğü ve yerden de bir o kadarını yaratmıştır. Allah’ın her şeye kâdir olduğunu ve ilminin her şeyi kuşattığını bilmeniz için Allah’ın buyruğu bunlar arasında iner durur.” (Talâk 12)
İnsan, şu yaşadığı sebepler âleminde sebeplerle körleşmemeli, her şeyin ve her sebebin yaratıcısının azamet ve kudretini, kendi zayıflığını ve acizliğini idrak etmelidir. Bunu aile efradına, çocuklarına da öğretmelidir.
Allah Azze ve Celle’nin her şeye gücü yettiğini idrak etmek müminler için farzdır. Bu inanca sahip olmayan Müslüman sayılmaz. Kur’an-ı Kerim ayetlerinin büyük bölümü Allah’ın her şeye kâdir, kudretinin sonsuz olduğunu bildirir. “Muhakkak Allah her şeye kâdirdir.” Bu ayet sıklıkla tekrarlamakta, böylece bu hakikat sürekli hatırlatılmaktadır.
Mülk suresinin ilk ayetlerinde de mealen şöyle buyurulmaktadır: “Bütün mülk yed-i kudretinde olan Allah pek yücedir. Ve o her şey üzerine hakkıyla kâdirdir.” Bu surenin devamındaki ayetler de Yüce Allah’ın sonsuz kuvvet ve kudretini bildirir.
Kur’an-ı Kerim’de zikredilen Hz. Adem aleyhisselamın topraktan yaratılması, Hz. İbrahim aleyhisselama yaşlılık zamanında oğulları Hz. İsmail ve Hz. İshak aleyhimesselamın verilmesi, Hz. Zekeriya aleyhisselama yaşlılığında oğlu Hz. Yahya aleyhisselamın müjdelenmesi, Hz. İsa aleyhisselamın Hz. Meryem aleyhesselamdan babasız olarak dünyaya gelmesi de Allah Teâlâ’nın sonsuz kudretinin misalleridir.
Hadis-i şeriflerde beyan edildiğine göre okunması en faziletli olan sure ve ayetler de O’nun azamet ve kudretini bildiren ayetlerdir. Bunlardan biri olan Ayetü’l-Kürsî’nin fazileti hakkında Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem efendimiz şöyle buyurmuştur: “Her şeyin bir zirvesi vardır. Kur’an’ın zirvesi de Bakara suresidir. Bu surede bir ayet vardır ki Kur’an ayetlerinin efendisidir. O ayet, Ayetü’l-Kürsî’dir.”(Tirmizi, Fedail’ul Kuran, 2, nr.2878)
“Kim yatağına uzandığında onu okursa Allah onu nefsinden, komşusundan, komşusunun komşusundan ve çevresindeki evlerden gelecek zararlardan korur.” (İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu’l Beyan, 1/406; Elmalılı Tefsiri, 3/231)
Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem dualarında Allah Teâlâ’nın azamet ve kudretini zikreder. Bir duasında şöyle yalvarır: “Allahım! Senden, senin ilim ve kudretinden hayır beklerim. Senin büyük lütfundan talep ederim. Muhakkak ki kâdir olan sensin, benim gücüm yetmez. Sen bilirsin, ben bilmem. Sen bütün gizlilikleri bilensin.” (Buhârî, Teheccüd 25)
O namazın akabinde şu duayı yapardı: “Allah’tan başka ilâh yoktur. O tektir. Onun hiçbir ortağı yoktur. Mülk onun, hamd O’na mahsus ve O Allah her şeye kâdirdir. Allahım, senin verdiğini engelleyecek hiçbir kimse yoktur, Senin engellediğini de verecek hiçbir kimse yoktur. Senin yüceliğine karşı hiçbir yücenin yüceliği kendisine bir fayda kazandırmaz.” (Müslim, Kitabu’l-Mesâcid ve Mevadıu’s-Salât 138)
Yine Müberra Kitabımız’ın pek çok ayetinde insanın yaratılış evrelerinden, çaresiz, aciz bir halde dünyaya gelip, Allah’ın kudreti ile serpilip büyümesinden, ardından da yaşlanıp yeniden güçsüz bir hale gelişinden bahsedilir. Onlardan biri şöyledir:
“O Allah ki sizi zayıf bir şeyden yarattı. Sonra zayıflığın ardından bir kuvvet verdi, sonra kuvvetin ardından size zayıflık ve yaşlılık verdi. Dilediğini yaratır. O her şeyi bilen, her şeye güç yetirendir.” (Rûm 54)
Âhiret inancı da Allah Teâlâ’nın kudretini idrak etmekle irtibatlıdır. Ayette, “İnsan kendisinin kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanıyor? Evet; bizim onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter.” (Kıyâme 3-4)buyurulduğu üzere, O’nun her şeye gücü yettiğini idrak edemeyen, öldükten sonra dirilmeyi de idrak edemez.
Yâsîn suresinin son ayetlerinde, çürümüş kemikleri göstererek öldükten sonra dirilmenin olmayacağını iddia eden kafirlere verilen cevapta şöyle buyurulmaktadır:
“Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibisini yaratmaya kâdir değil midir? Elbette kâdirdir. Çünkü o her şeyi yaratandır, her şeyi bilendir. O’nun emri, bir şeyi murad ettiği zaman ancak ona ‘Ol!’ demesidir ki o da hemen oluverir. O ki bütün noksanlardan münezzehtir, her şeyin tam mülkü O’nun yed-i kudretindedir ve siz de yalnız O’na döndürüleceksiniz.” (Yâsîn 81-83)
Rabbi’ne ibadet ve dua eden her kul O’nun sonsuz kudretini idrak etmiş olmaktadır. İsteyeceği şeyleri O’na arzedip O’ndan beklemesi bu idrakin bir neticesidir.
Bunu bilen kul şımarmaz ve haddi aşmaz. Kendinde bir varlık görmez. Mütevazı olur. Aciz ve çaresiz olduğunda da Rabbi’ne yalvarır. O’nun her halinden haberdar olduğunu bilir; şaşırmaz ve bunalmaz.
Bu idraki elde edemeyen ise muhtaçlığını unutur, kendisinde bir varlık görür, kibirlenir. Bu kişi müminse imanında zayıflık meydana gelir. Bu sebeple kulluğa yönelmez; farzları yerine getirmekte, haramlardan kaçınmakta ihmalkâr davranır.
Allah Teâlâ’nın kudretini idrak için zikrine sarılmalıdır. Zikir kulu Rabbi ile irtibatlandırır. Böylece O’nun azameti ve kudretini kalbinde hisseder. Dünya sevgisi, kalbi mâlâyani ile meşgul etmek ise tefekküre, ilâhî azamet ve kudreti idrak etmeye engel olur.
Mevlâ Teâlâ bizleri kuvvet ve kudretini idrak eden, azametini fark eden sâlih kullarından eylesin.
Tevfik ve inayeti ile…