İçeriğe geç

Allah’ın Fiilleri Nelerdir?

    Allah’ın fiileri nelerdir? Allah Teâlâ’nın dışındaki mevcut olan her şey, O’nun fiilleri ile var olmuş; O’nun adaletiyle en güzel, en mükemmel, en olgun ve en dengeli şekilde vücut bulmuştur. O, bütün işlerinde hikmet sahibidir; bütün hükümlerinde âdildir ve dilediğini yapandır.

    Âlemdeki Her Şey Allah’ın Yaratmasıyladır

    Bu konu on asıldan oluşmaktadır. Birinci asıl: Âlemde meydana gelen her şey, Allah Teâlâ’nın fiili, yaratması ve icadıyladır. O’ndan başka yaratıcı ve var edici yoktur. Yüce Allah bütün insanları ve onların sanatlarını yaratmış, kudretlerini ve hareketlerini icat etmiştir. Kulların bütün işleri Allah’ın yaratmasıyla ve kudretiyle olmaktadır. Şu âyetler bu hükmü desteklemektedir:

    الله خالق كل شئ وهو الواحد القهار

    “Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O, tektir, her şeyde hükmünü uygulayandir”1

    والله خلقكم وما تعملون

    “Halbuki sizi de yaptıklarınızı da Allah yarattı”2

    O’nun adaleti kulların adaletiyle kıyas edilmez. Çünkü kulların başkasının mülkünde tasarrufta bulunarak zulüm yapması muhtemeldir; Hak Teâlâ’nın ise zulüm yapması düşünülemez. Zira O’ndan başka mülk sahibi yoktur ki onda yaptığı iş zulüm olsun.

    Cenâb-ı Hakk’ın dışındaki cin, insan, şeytan, melek, gök, yer, hayvan, bitki, cansız, cevher, araz, idrak edilebilen ve hissedilebilen her ne varsa hepsi O’nun kudretiyle yoktan var ettiği, sonradan yaratılmış varlıklardır.

    Onların hiçbiri daha önce yoktu, hepsi sonradan yaratılmıştır. Çünkü Allah Teâlâ, ezelde tek olarak mevcut idi; O’nunla birlikte hiçbir varlık yoktu. Daha sonra kudretini göstermek, ezelî iradesini gerçekleştirmek ve ezelde verdiği hükmünü icra etmek için onları yarattı; yoksa bunu onlara muhtaç olduğu ve ihtiyacı bulunduğu için yapmadı.

    Allah Teâlâ, yaratma, yoktan var etme ve kullarını yükümlü tutmakla onlara ihsanda bulunur, bu durum bir zorunluluktan değil sırf O’nun lütfundandır. O, kullarına nimetler vererek ve onların halini ıslah ederek de onlara ikramda bulunmuştur; bu da bir yükümlülük gereği değil, ilâhî bir ihsandır.

    Bu durumda bütün ikram, ihsan, nimet ve minnet O’na aittir. Çünkü O, kullarına türlü azapları yağdırmaya, onları türlü elem ve hastalıklara müptela etmeye de kadirdir. Eğer böyle yapsaydı, bu bir kötülük ve zulüm değil, onun adaleti gereği yapılmış olurdu.

    Hak Teâlâ, mümin kullarına yaptıkları taatlere karşılık mükâfat verir; bunu tarafından bir ikram ve vaadini yerine getirmek için yapar, yoksa onlar bunu hak ettiği ve kendisinin onlara mükâfat vermesi gerektiği için değil. Çünkü O’nun üzerinde, hiç kimse için yapması gereken bir iş yoktur. O’ndan zulüm düşünülemez. Kimsenin O’ndan alacağı bir hak da yoktur.

    Cenâb-ı Hak, peygamberlerinin diliyle gerekli kıldığı için insanların O’na ibadet ve taat yapması hak olmuştur, bu sırf akılla belirlenecek ve bilinecek bir şey değildir.

    Fakat yüce Allah, insanlara peygamberlerini gönderdi, apaçık mucizelerle onların doğruluğunu ortaya koydu. Onlar da Allah’ın emrini, yasaklarını, müjde ve tehdidini insanlara tebliğ edip duyurdular. Böylece insanlara, peygamberlerin getirdikleri ilâhî emir ve haberleri tasdik etmek farz oldu.

    Bu yazımı okuduktan sonra Allah’ın sıfatları ve anlamları başlıklı yazımı okumanızı tavsiye ederim.

    Kaynakça

    1. Ra’d 13/16
    2. Sâffât 37/96