Bayram, kalbinde ilâhî rahmet tecellileri ile sevinmektir. Asıl ve ebedi bayramın bir provası gibidir. Bu yüzden mümin yüzlerde farklı bir ışıltı vardır. Bayramlarımız sevinç günleridir.
Arapça “ıyd”. Türkçe “bayram”. Urduca “çeti”. Boşnakça “odmor”. Malayca “percutian”… Dünyanın hangi ülkesinde, hangi dille söylenirse söylensin, müminler için bayram sevinç ve mutluluk demektir.
Bayram, her gün doğan güneşin bambaşka bir ilâhî rahmetle ışığını yaydığı gündür. Bayram hiç kimseye ait değildir; çünkü herkesindir, bütün müminlerindir. Allah Teâlâ bayramı, “Lâ ilâhe illallah, Muhammedün resûlullah” diyen herkese ihsan etmiştir.
Bayram, insanların diğer özel ve kendilerince kutsal günlerine benzemez. Onun vaktini ve kıymetini her şeyi yoktan var eden Allah Teâlâ belirlemiş ve Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem vasıtasıyla ikram etmiştir.
Bayram, dünya üzerindeki bütün müminlerin birlik şuuruyla sevindikleri, sevinçlerini evlerinde, akrabalarında, komşularında paylaştıkları gündür. Paylaşarak çoğalttıkları gündür. Bayram paylaşarak çoğalan, bereketlenen ve feyizlenen tek gündür.
Bayram günleri de diğer günler gibi yirmi dört saatten oluşur. Fakat dünyanın dört bir yanındaki her bir müminin paylaşmasıyla dünya üzerinde milyonlarca yirmi dört saat meydana gelir. Kalbi imanla nurlanmış her mümin, tevhid şuuruyla bayramı bütün dünyaya ve kâinata yayar.
Hangi mevsimde olursa olsun, bayram bayramdır. Hangi iklimde, ormanda, çölde, denizde, dağda, köyde yahut şehirde olursa olsun bayram bayramdır. Bayram çocuk için de bayramdır, yaşlı için de. Kadın için de erkek için de… Zengin için de fakir için de… Bayram kimseye ihtiyaç duymaz. Kimseden alınmaz. Hiçbir yerde satılmaz. Bayram güneş gibidir. Allah Teâlâ’nın lütfu olarak herkese ulaşır. Herkesin kapısını çalar, gönlüne dokunur.
Huzur ve neşe günleri
Bugünün dünyasında bütün özel günler, festivaller ve kutlamalar arkasında dünyevî bir gaye saklar. Alışveriş yapılsın, sektörler canlansın, nefsin hevâ ve hevesi tatmin bulup rahatlasın. Ki böylece daha verimli çalışsın diyedir. Yani her biri kapitalist bir maksada hizmet etmektedir.
İslâm’ın bayramları ise başından sonuna Rahmânî bir öz taşır. Evet, bizim bayramlarımızda da alışveriş yapılır, piyasa canlanır. Ama hepsi sadece ve sadece Allah rızası için yapılır. İnsanlarla paylaşmak, tevhidin izdüşümü olan vahdeti, yani birlik ve beraberliği sağlamak, muhtaçların ihtiyaçlarını gidermek maksadıyladır. Ki hepsinin nihaî hedefi yine rıza-yı ilâhîdir.
Bu yüzden bizde bayram şuursuzca eğlenmek değildir. Tatile kaçmak, insanlardan uzaklaşmak değildir. İsraf etmek de değildir.
Bayram, kalbinde ilâhî rahmet tecellileri ile sevinmektir. Asıl ve ebedi bayramın bir provası gibidir. Bu yüzden mümin yüzlerde farklı bir ışıltı vardır. Bayramlarımız sevinç ve sürur günleridir.
Ramazan bayramında âlemlerin Rabbi’ne kulluk görevlerinin yerine getirilmiş olmasının sevinci yaşanır. Bu sevinç ibadetle övünme değil, ibadet edebiliyor olma bahtiyarlığının sevincidir. Sadece ve sadece Rabbi’nin emrine uyarak oruç tutan müminlere bu sefer yeme içme emredilir. Bu yüzden Ramazan bayramının ilk günü oruç tutulmaz.
Kurban bayramında ise hacca gidebilme imkânı bahşolunmuş müminler, vazifelerini yapabilmenin ve kurban kesmenin sevincini yaşarlar. Kendi beldelerinde kurban kesenler ise fakir fukaraya et ikram ederken, bir bakıma kendi sevinçlerinden bir hisse de sunmuş olurlar.
Bayramlarda, yaşanan manevi coşkunun bir tezahürü olarak eğlenmek yasak edilmemiştir. Elbette dinin meşru gördüğü ölçüler içerisinde. Asr-ı Saadet’ten itibaren Müslümanların bayramlarda muhtelif merasimler, eğlenceler tertip ettiklerini görürüz.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme Medine’de on sene hizmet etmekle şereflenen Enes b. Mâlik radıyallahu anhu anlatıyor:
“Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem Medine’yi teşrif buyurdukları zaman Medinelilerin senede iki bayramı vardı. O günlerde eğlenirlerdi. Bunun üzerine Allah Resûlü buyurdu ki: ‘Allah Teâlâ size, kutladığınız bu iki bayrama karşılık daha hayırlılarını; Ramazan ve Kurban bayramını verdi.’”
Hz. Âişe radıyallahu anhâ validemiz de şöyle anlatıyor:
“Bir bayram günü idi. O gün siyahîler kalkan mızrak oyunu oynuyorlardı. Tam hatırlamıyorum, ya ben Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemden bakmaya izin istedim, o da izin verdi. Ya da kendiliğinden ‘Bakmak istiyor musun?’ diye sordu. ‘Evet’ dedim. Bunun üzerine beni arkasında yanağım yanağına değecek şekilde ayaküstü durdurup Habeşlilere: ‘Haydi devam edin Erfide oğulları!’ buyurdu. Nihayet seyretmekten usandığımda ‘Artık yeter mi?’ diye sordu ‘Evet’ dedim, ‘Öyle ise gidebilirsin’ buyurdu.”
Bayramlarda müminlerin üzüntü ve sıkıntılarını içlerine atıp karşılaştıkları din kardeşlerine karşı neşeli olmaları, güler yüz göstermeleri sünnettir. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem devamlı böyle idi. O’nun bu halini İslâm’ın meşhur şairi Ka’b b. Malik radıyallahu anhu şöyle ifade eder:
“O gülümsedikçe mübarek yüzü şimşek çakar gibi nur saçardı.”
Bayramı yaşamak ve yaşatmak
Bayram çocukların rüyalarını süsler. Bu yüzden yaklaştıkça heyecanları artar. Anne babaya, dedeye nineye sorular sorulur. Bayram o günlerin gözde kelimesidir.
Bayramlarda eski hatıralar akla gelir. Kalpler temizlendikçe hafızalar da tazelenir. Çocuklara anlatılır. Temiz kalpler kirli ya da dağınık mekânlara razı olur mu? Bayram öncesinin en güzel adetlerindendir evleri temizlemek. Sonra bayram sofraları için günler öncesinden alışverişler yapılır. Tatlılar, şekerlemeler alınır. Sofralar cömertlik sofrası olsun diye evin ihtiyaçları giderilir. Her memleketin kendine has tatlıları, bayram yemekleri vardır. Her biri bayram için başka bir özenle hazırlanır.
Bayram rengârenk bir bahardır. Her evde farklı çiçeklerle açılır. Çocuklar bayram elbiselerini, ayakkabılarını önceden görmek, hazırlamak isterler. Yeni ayakkabısı olmasa da eskileri bayrama hazırlayan ve yanı başına koyup bayram için uyuyan çocukların hikâyeleri vardır her coğrafyada.
Bayram her eve, her sokağa, her beldeye doğan bir sevinç güneşi olduğu gibi müminlerin mezarlıklarına da doğar. Arefe ve bayram günü âhirete göç etmiş akrabaların, tanıdık tanımadık müminlerin kabirleri ziyaret edilir. Kur’an tilavetleriyle, dualarla yaşayanların bayramından bir hisse âhiret ehline de verilir.
Bayramların sevinç, ikram, yeme içme ve birlik beraberlik günü olması, İslâm dünyasında çok güzel bir gelenek oluşturmuştur. Bayram günlerinde evlerin kapıları herkese açıktır. Her gelene yemekler, tatlılar ikram edilir. Çocuklara şekerler dağıtılır. Harçlık ve hediyeler verilir. Tertemiz çocuk kalbinin bayram yapması için küçük şeyler yeterlidir. Fakat gerektiğinde nice fedakârlıklar da severek yapılıverir.
Bayram ile tazelenmek
Yüce dinimiz, hali vakti yerinde olanların fakirlere, düşkünlere, yetimlere yardım etmelerini emreder. Müminler Ramazan bayramında fıtır sadakasıyla, Kurban bayramında ise kurban eti dağıtarak hem onları sevindirir hem de ilâhî rızaya ermek için bir adım daha atmış olurlar. Daha fazlasına imkânı olanlar için ise sınır yoktur.
Bayramlarımızın kişi ve toplum üzerinde çok güzel ve derin tesirleri vardır. Bu zamanlarda birlik, beraberlik, kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma duygularımız güçlenir. Birbirimize karşı sevgimiz, saygımız, şefkat ve merhametimiz gelişir. Kin, nefret, ayrımcılık gibi çirkinlikler ortadan kalkar.
Nitekim en güzel bayram adetlerimizden biri de dargınlık ve kırgınlıkların giderilmesi, küslerin barışmasıdır. Zaten Müslümanların birbirleriyle üç günden fazla küs durmaları helal değildir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “En faziletli sadaka, birbirine dargın iki kimsenin arasını bulmak, onları barıştırmaktır.”
Bayramlarda sıla-yı rahim önemlidir. Ailenin en büyüğünden başlayarak ziyaret etmek gerekir. Bu güzelliği ailenin bütün fertleriyle yaşamak, İslâm’ın güzelliklerini yeni nesillere aktarmak gerekir.
Bu yönüyle bayram, İslâm’ın güzelliklerini gelecek nesillere öğreten bir okuldur. Bu yüzden bayramlarda çocukları sevindirmek, bayram namazına onlarla gitmek, hediyelerle onlara bayramı yaşatmak, ziyaretlere onları da götürmek önemlidir.
Bu ziyaretlerde ailenin en büyüğünden sonra yakınlık sırasına göre diğer akrabalar da ziyaret edilmelidir. Aynı şehirde yaşamıyorlarsa mutlaka arayıp sormalıdır. Bu ziyaretlerden komşular da nasibini almalıdır. Kimsesi olmayan yaşlı ve garip kimseleri ziyaret etmek de bayram ruhuna çok yakışan güzelliklerdir. Bütün bunlar Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin sünnet-i seniyyesidir.
Kısaca bayramlarımız, yılda iki kez gelen bahardır. Çoraklaşan gönüllere rahmet yağmurlarıdır. Bayramla sevinmek, sevinci paylaşmak, iman tatlılığının hayata yansımasıdır. Kalbimizden iman, gönlümüzden bayram sevinci eksilmesin.
Bayramımız mübarek olsun.