Mevlâna Hâlid-i Bağdâdî kuddise sırruhû bir mektubunda şöyle der:
Size vasiyetimdir ve ısrarla size emrediyorum ki, ne kadar tutunabiliyorsanız o kadar Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi vesellemin emir ve tavsiyelerine tutunup onlarla amel edin. Cahiliye âdeti olan her türlü merasim ve alışkanlıklardan kaçının. Hiçbir işe yaramayan anlamsız, dinde yeri olmayan bid’atlardan sakının. Bazı mutasavvıfların hiçbir esasa bağlı olmayan, zevk için söyledikleri sözlere de aldanıp uymayın.
Ne oldukları belli olmayan kimselerle sohbeti bırakın. Onları aracı edip devlet adamlarından bir şey istemeyin. Böyle kimselerle oturup kalkmanız utanacağınız şeylere, sonunda pişman olacağınız durumlara yol açar. İki kötü şeyden birini tercih etmek zorunda kalırsanız, zararı az olanı tercih edin.
Mutlu insan, başkalarının özünden, sözünden, işinden, halinden öğüt almasını bilen insandır. Sakın din kardeşimin işini göreceğim derken büyük bir günaha girmeyin. Yani kaş yaparken göz çıkarmayın. Siz siz olun devlet büyüklerine müdahale etmeyin, valilere karışmayın, ağalarla uğraşmayın, bunların yandaşlarına da sataşmayın. Çünkü bu kişileri düzeltmeye gücünüz yetmez. Bu yüzden onları kendi hallerine bırakın. Onların olmadığı yerde, gurura kapılarak gıybetlerini edip, “zalimler, haksızlar” diyerek onları kızdırmayın. Onların gıybetini ederken, haklarında ileri geri konuşurken kendinizi iyilerden saymaya da kalkışmayın. Böyle bir şey kendini beğenmişliktir.
Şunu unutmayın ki aramızda az veya çok zalim olmayan yoktur. Bu durumda size düşen devletin ileri gelenlerine, onlara yardım edenlere dua etmeniz, onların daha yararlı olmalarını dilemenizdir. Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselam bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
“Liderlere sövmeyin. Onların iyiliği için dua edin. Onların iyi olmaları sizin yararınızadır.” (Taberânî, Mu‘cemü’l-Evsat, nr. 1629)
Ellerimizle İşlediklerimiz
17. yüzyılın Nakşibendî mürşidlerinden İmam-ı Rabbânî kuddise sırruhû Mektubât’ında şöyle der:
Bolluk ve sıkıntı hallerinde, sevinç ve üzüntü hallerinde Âlemlerin Rabbi olan Allah’a her daim hamdolsun. Yüce hikmet sahibinin işi hikmetsiz olmaz. Allah, başımıza gelen bir durumla şüphesiz bizim hayrımızı diliyordur.
“Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara 216)
Cenâb-ı Hak’tan gelen belalara karşı sabredin ve O’nun takdirine razı olun. O’na itaatten ayrılmayın, isyana kalkışmayın. Bizler Allah’a aidiz ve yine O’na döneceğiz. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Allah, hatalarınızın) birçoğunu da affeder.” (Şûrâ 30)
Allah’a tevbe edin ve yaptıklarımız için mağfiret dileyin. O’ndan af ve afiyet dileyin. Zira Allah Teâlâ affetmeyi sever. Elinizden geldiği kadar beladan uzak durun. Zira güç yetirilemeyen şeylerden uzak durmak peygamberlerin sünnetlerindendir. Biz belanın içinde olsak da afiyetteyiz. Allah’a hamdolsun.
İnsanların eziyetine mutlaka göğüs germeliyiz. Yakınlarımızın cefasından kaçmamız söz konusu değildir. Yüce Allah, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi veselleme hitaben şöyle buyurur:
“O halde (Resûlüm), peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret. Onlar hakkında acele etme.” (Ahkâf 35)
Kişinin bu makamda olgunlaşması için insanların eziyet ve cefasına ihtiyaç vardır. Oysa siz bundan kaçmak istiyorsunuz. Elbette hep şeker yemeye alışmış kimseye tuz ağır gelir.
İmtihan Vakti
Yine İmam-ı Rabbânî kuddise sırruhû şu satırları kaleme almıştır:
Belalarla imtihan ne kadar çetin olsa da fırsat ganimettir. Size bu fırsat bahşedilmiştir. Allah’a hamdetmeli, bir an bile boşa vakit geçirmeden vazifelerinize dönmelisiniz. Vaktinizi mutlaka şu üç şeyden biriyle geçirmelisiniz: Kur’an-ı Kerim okumak, kıraati uzun tutarak namaz kılmak ve kelime-i tevhidi tekrar etmek.
Kelime-i tevhidi tekrar ederken “lâ” (hayır) kelimesiyle, nefsin isteklerinin altında saklı bâtıl ilâhları reddetmeli, bütün istek ve amaçları bir tarafa atmalı. İnsanın nefsine tâbi olması onu ilâhlık davasına kadar götürür. Bu bakımdan kalpte nefsin isteği adına hiçbir şey bırakılmamalı, hayalde hiçbir hevese yer verilmemelidir. Kulluğun hakikatine ancak bu yolla ulaşılır.
Kulun kendi isteğinin gerçekleşmesini istemesi, Mevlâsı’nın muradına mâni olması ve Rabbine karşı koyması gibi manalar çağrıştırır. Bu da O’nu reddetmesi ve kendisini Mevlâ edinmesi anlamına gelir. Şu halde bunun ne kadar çirkin bir şey olduğunu anlamalı ve ilâhlık iddiasını terk edip Mevlâmız’ın istekleri dışında hiçbir arzu ve amaç kalmayıncaya kadar uğraşmalıyız.
Belalara maruz kaldığınız şu dönemde, Allah lütfederse kolaylıkla bu kıvama gelebileceğinizi umuyoruz. Fakat diğer zamanlarda nefsimizin istek ve amaçları Yecüc-Mecüc seddi gibi aşılması çok güç bir engel olarak karşımızda duruyor. Bu vakitleri fırsat bilerek tekkeye çekilip daima anlattığım kıvama gelmek için uğraşmalıyız.
Fırsat bir ganimettir. Fitne günlerinde yapılan az iş, diğer günlerde yapılan çok işe denktir. Şu halde bol bol mücahede ve riyazetle meşgul olmalı. Bakın, tekrar tekrar yazıyorum: Sakın vaktinizi boş şeylerle geçirmeyin. Kitap mütalaa etmek ve talebe okutmak bile olsa Allah’ın zikrinden başka hiçbir şeyle meşgul olmayın. Zira zaman zikir zamanıdır. Bütün nefsanî arzularınızı “lâ” kelimesinin içine koyun ki onları kökünden yok edip geriye hiçbir arzu ve amaç bırakmayın. Allah Teâlâ’nın takdirine razı olun.
Kelime-i tevhid zikri esnasında “illallah” (sadece Allah vardır) sözüne geldiğiniz vakit kalbinize, bilinenlerin ötesinde bulunan ve bizim için tam bir gayb olan Allah’ın zâtından başka bir şey gelmesin. Evleri, köşkleri, çeşmeleri, bahçeleri, kitapları ve diğer şeyleri düşünmek kolaydır. Bu sebeple halinize bunlardan hiçbirinin karışmasına müsaade etmeyin.
Ayrıca Allah Teâlâ’nın razı olduğu şeylerden başka hiçbir şeyden razı olmayın, onları arzu etmeyin. Bunlar bizim bu dünyadan çekip gitmemizle sona ereceğine göre, şimdiden onları terk edelim. Bunları gözümüzde büyütmeyelim. Allah dostları bunları kendi arzularıyla terk ederler. Gelin biz de bunları Allah’ın isteğiyle terk etmiş olalım ve bu nimetleri elimizden aldığı için O’na şükredelim.
Belki bu yolla Allah tarafından ihlâsa erdirilmiş kullardan oluruz. Her nerede geçerse geçsin, şu birkaç günlük ömrümüzü zikirle geçirelim. Çünkü dünya meseleleri kolaydır. Asıl âhiret işlerine yönelmek gerekir.