Geçtiğimiz ay milletçe büyük bir felaket yaşadık. Millet olarak hepimizin yüreklerini dağlayan çok büyük depremlerle sarsıldık. Bilim adamlarınca ülkemizde yaşanan ve Kahramanmaraş merkez olmak üzere 11 ilimizi doğrudan etkileyen bu deprem, dünya üzerinde yaşanan yüzyılın en büyük depremi olarak tanımlandı. Pek çok kardeşimiz bu depremde şehit oldular.
İçindekiler:
Deprem Şehitleri
Allah katında her insanın bir değeri ve derecesi vardır. Peygamberlik makamı bu derecelerin en üstünüdür. Allah Teala’nın insanoğluna bahşettiği en yüce derecelerden biri de şehitliktir. Şehit; Allah için din, vatan ve mukaddes değerler uğruna can veren insana denir. Şehit ismi, şahitlikten gelir. Cennete gireceğine ve Allah’ın huzurunda özel ikram göreceğine şahit olunduğu için şehit olanlara bu unvan verilmiştir.
İnsan çalışarak pek çok rütbe ve unvan elde edebilir. Şehitlik ve gazilik rütbesi ise hayat karşılığında elde edilmekte ve inanç sayesinde kazanılmaktadır. Bu bakımdan rütbelerin en üstünü hiç şüphe yok ki şehitlik ve gaziliktir. Gazi, Allah yolunda ve vatan uğrunda savaştığı, şehit olmayı arzu ettiği halde ölmeyip sağ kalan kimseye verilen addır. Gazi de şehit olmak ve bu mertebeye yükselmek için savaştığından, o da şehitler derecesinde kabul edilmiştir. Bu konuda sevgili Peygamberimiz (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) şöyle buyurmuşlardır: “Bir kimse Allah yolunda şehit olmayı can-u gönülden isterse, yatağında ölse bile Allah onu şehitler derecesine ulaştırır.” (Müslim, İmare, 157)
Yüce dinimiz, şehit olmayı büyük bir şeref kabul etmiştir. Allah rızası için canını veren insanlara verilen bu mertebe, cennet ehlinin dahi gıpta ile karşıladığı yüce bir mevkidir. Rabbimiz, şehitlerin ulaşacağı bu mevkiyi ayet-i kerimesinde şöyle haber vermektedir: “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Bilakis onlar diridirler, lakin siz anlayamazsınız.” (Bakara, 154) Bir başka ayette de onların Allah katındaki değeri şöyle ifade edilmiştir: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Allah’ın lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar…” (Al-i İmran, 169-170)
Peygamber Efendimiz de şehitlerle ilgili olarak, “Cennete giren hiçbir insan, yeryüzündeki her şey kendisine verilse bile dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. Ancak şehit, cennette gördüğü itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve on defa şehit olmayı ister” buyurmuştur. (Buhari, Cihat, 21) Şehitler, iki kısımdır:
Dünya ve Ahiret İtibariyle Şehit Olanlar: Bunlar kamil anlamda şehit olup savaşta yahut eşkıya tarafından öldürülen Müslüman kişilerdir. Şehitler kefenlenmez; palto, ceket, silah, ayakkabı gibi kefen olmaya elverişli olmayan silah ve elbiseleri çıkarılıp, geri kalan kanlı elbiseleriyle defnedilir. Ancak naaşı örtmede bu elbiselerinin yetmezliği varsa tamamlanır, tamamen çıplak olması halinde ise vücudunu örtecek şekilde kefenlenir. Şehitler, yıkanmaksızın namazları kılınıp kanlı elbiseleriyle olduğu gibi defnedilirler. Yıkanmalarında ise bir mahzur yoktur.
Ahiret İtibariyle Şehit Olanlar: Savaş meydanında yaralandıktan veya eşkıya tarafından vurulduktan sonra kişi yer, içer, konuşur, tedavi görür yahut bir namaz vakti geçer ve ondan sonra ölürse, bu kişi ahiret itibariyle şehittir ve ahirette de büyük sevaba nail olacaktır. Bu kısım şehitler yıkanır, kefenlenir ve namazları kılınarak defnedilirler. Ateşte yanan, salgın bir hastalıkta ölen, suda boğulan, doğum esnasında ölen, ilim yolculuğunda ölen, nafakasını temin ederken ölen; deprem, sel baskını gibi doğal afetler esnasında ölen, haksız yere öldürülen ve benzeri hallerde ölen veya öldürülen kimseler de hükmen şehit sayılırlar, yani ikinci gruptaki şehitler gibidirler.
Ebu Hureyre’den (radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre Rasulullah (aleyhi’s-salatu ve’s-selam), “Siz kimleri şehit sayıyorsunuz?” diye sordu. Sahabiler, “Ya Rasulallah! Kim Allah yolunda öldürülürse o şehittir” dediler. Peygamber Efendimiz, “Öyleyse ümmetimin şehitleri oldukça azdır” buyurdu. Ashab, “O halde kimler şehittir, ya Rasulallah?” diye sordular. Rasul-i Ekrem, “Allah yolunda öldürülen şehittir, Allah yolunda ölen şehittir, bulaşıcı hastalıktan ölen şehittir, ishalden ölen şehittir, boğularak ölen şehittir” buyurdu. (Müslim, İmare 165. Ayrıca bk, İbni Mace, Cihad 17) Bir diğer hadis-i şerifte de şöyle buyrulmuştur: “Şehitler beş gruptur: Vebadan, mide ve bağırsak hastalıklarından, boğularak ve enkaz altında ölenler ile Allah yolunda öldürülenlerdir.” (Buhari, Cihad, 30; Müslim, İmaret, 51). Dolayısıyla hadis-i şerifte bildirilen kimseler ile depremde vefat eden Müslümanlar hükmen şehit sayılırlar.
Fıtır Sadakası
Fıtır sadakası, Ramazan ayının sonuna yetişen ve temel ihtiyaçlarından başka en az nisap miktarı (80.18 gr. altın veya bu değerde) artıcı olsun veya olmasın bir mala sahip bulunan her Müslümanın yerine getirmesi gereken vacip, mali bir ibadettir. Fıtır sadakası, kendisinde mali külfet manası bulunan bir ibadettir. Bundan dolayı ibadet niyeti olmaksızın yerine getirilmez. Fıtır sadakasının Ramazan ayı içerisinde verilmesi müstehap görülmüştür. Bununla birlikte Hanefi mezhebine göre fıtır sadakasının Ramazan ayından önce verilmesi de caizdir. (Serahsi, el-Mebsut 3/111) Fıtır sadakası zekat gibidir, nitekim bu sebeple fıkıh kitaplarında “fıtır zekatı” olarak isimlendirilmiştir. Hanefi mezhebinde geçerli olan görüşe göre nasıl ki nisap miktarı mala ulaştıktan sonra zekatın önceden verilmesi caiz ise aynı şekilde fıtır sadakasının da önceden verilmesi ve hatta bir veya iki yıllık fıtır sadakasının önceden verilmesi caiz görülmüştür. (Serahsi, el-Mebsut, 3/111)
Dolayısıyla fitre vermesi gereken kimseler, doğal afet vb. durumlarda fitrelerini Ramazan ayından önce de verebilirler. Bu, İslam hukukunun olağanüstü zamanlar için tanıdığı kolaylıklardan biridir. Yaşadığımız bu doğal afet sonrasında “Deprem Yardımı” altında yapılan bütün yardımlar, niyet edilmesi halinde zekat yerine geçer. Zira zekat ve sadakada amaç, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyacını karşılamaktır. Bu sebeple, depremzedelere ve onlara hizmet edenlere gönderilen ayni ve nakdi yardımlar, “fi sebilillah” kavramına dahil olduğundan zekatın mahalli konumunda bulunurlar. Bunlara istinaden, mükellef kişilerin zekat yardımlarını herhangi bir vesile ile deprem yardımı olarak yapmaları ve niyet etmeleri durumunda, bu yardımlar zekat ve fıtır sadakası ibadeti olarak kabul edilir.