Şeyh Zafir Efendi takvalı, dürüst ve tedbirli bir insandı. Fitneye mahal vermekten ve siyasete bulaşmaktan kaçardı. Ancak devletin ve ümmetin menfaati için üzerine düşen hizmetleri yapıyordu. Sultanı maddi manevi destekliyor, bir şey talep etmiyor ancak sorularına cevap, taleplerine karşılık veriyordu. Bu yüzden saygınlığı her geçen gün artıyordu.
Batı’nın desiseleriyle kendini kaybetmiş, özüne yabancılaşmış, geçmişini karalayan hatta yok sayan kimselerin varlığı herkesçe malumdur. Bu kimselerin özellikle tasavvuf ehline olan tahammülsüzlüğü dikkat çeker. Kendilerini asıl görüp ülkenin öz evlatlarına başka ülkelere gitmelerini dahi söylerler. Böylelerine dert anlatmak gerçekten zordur. Ancak bunlar dışında da tekkeleri, tasavvuf erbabını, tasavvuf ehlinin vatan ve milletle irtibatını yeterince tanımayan kimseler de vardır. Bu kimseler için her gün önünden geçtiği bir tarihi binanın mazisi çok şey ifade edebilir. Bu yüzden tekkeleri tanımak faydalıdır. Osmanlı tekkeleri içinde Ertuğrul Tekkesi’nin ise ayrıcalıklı bir yeri vardır. Bu tekkede ortaya konan hizmetler tasavvuf ehline zaman zaman yamanmaya çalışılan veya reva görülen pek çok menfi sıfatı da ters yüz etmeye kafidir. Ertuğrul Tekkesi’ni anlamak devlet, tekke ve toplum münasebetlerini anlamak adına önemli ipuçları barındırır.
Muhammed Zafir Efendi
Osmanlı’nın kudretli gayretli sultanlarından Sultan İkinci Abdülhamid Han, Yıldız’daki sarayının hemen yanına bir tekke yaptırmıştır. Bu tekkeye Ertuğrul Tekkesi ismini vermiş ve tekkenin başına Muhammed Zafir Efendi’yi getirmiştir.
Muhammed Zafir Efendi, Medine eşrafından Hamza Zafir Efendi’nin torunudur. Babası tasavvufi terbiye için Fas’a gitmiş, Şazeliyye yolu üzere hilafet almıştır. Trablusgarp’ta irşad faaliyetlerinde bulunmuştur. Muhammed Zafir Efendi de burada doğmuş, zahirî ve batınî ilimleri babasından almıştır. Genç yaşta ilmî ve manevi gelişimini tamamlamış, irşad ve ilmî faaliyetler için Kuzey Afrika’yı dolaşmıştır. İki yıl da Medine-i Münevvere’nin feyizli atmosferinde yaşamıştır.
Zafir Efendi, kardeşi ve halifesi, dedesinin ismini taşıyan Şeyh Hamza’yı 1870 yılında İstanbul’a gönderir. İslâm coğrafyasında meşhur olup hilafetin şehri İstanbul’da yaygın olmayan Şazeliyye yolunun bir halifesi olan Hamza Zafir Efendi Pertevniyal Valide Sultan’dan alaka ve himaye görür. İki yıl sonra da Valide Sultan’ın davetiyle Muhammed Zafir Efendi, İstanbul’a gelir. Unkapanı civarında bir ev kiralayan Muhammed Zafir Efendi sohbetlerini burada yapmaya başlar. Libya valisi aracılığında henüz şehzadelik döneminde Abdülhamid Han’la tanışır. Şehzade Abdülhamid zaman zaman Unkapanı’na gelip sohbetlere katılmış ve Şazeliye tarikatı üzere evrad edinmiştir. Saray hanımlarından Pir-i Nigan Hanım da Muhammed Zafir Efendi’yle evlendirilmiştir. Bu evde üç sene kalan Muhammed Zafir Efendi, Medine’ye dönmüştür.
Sultan Abdülhamid Han 1876’da tahta geçince art arda iradelerle Zafir Efendi’yi İstanbul’a çağırır. Dünya ve siyaset işlerine alaka göstermeyen Zafir Efendi padişahın ısrarlı davetleri üzerine İstanbul’a döner. Belirli aralıklarla sultanı sarayında ziyaret eder. Bazen iki günü bulan uzun meşveretlere katılır. Sultan başta Kuzey Afrika müslümanları olmak üzere ümmetin meselelerini onunla istişare etmiştir. Bir yandan da Ertuğrul Tekkesi’nin ve Zafir Konağı’nın yapımına başlanmış ve nihayet 1887 yılında tamamlanmıştır. Şeyh Zafir ve ailesi buraya yerleşmiş, diledikleri yakınlarını da İstanbul’a getirilmiştir. Sultan tekkeyi zengin vakıflarla desteklemiş, üst katta yer alan mahfellerin gül ağacı kafeslerini de bizzat kendi el emeğiyle imal etmiştir. Tekkede el sanatları işçiliği, süsleme ve mimaride hiçbir masraftan kaçılmamıştır.
Ertuğrul Tekkesinde Hizmetler
Burası evvel emirde bir tekkedir. Şazeliyye yolu üzere zikir, sohbetler, çeşitli hizmetler gibi devam eden bir rutini vardır. Namazlar tekke mescidinde kılınmış, zikir ve sohbetler tevhidhanede yapılmış, selamlıkta ise misafirler ağırlanmıştır. Bunlar bütün tekkelerde vardır.
Bunlar dışında Ertuğrul tekkesinde bir padişah mahfili de bulunuyordu. Çünkü padişah bazı perşembe akşamları zikre ve cuma günleri de cuma selamlığına geliyordu. Arz odasında başta Şeyh Muhammed Zafir ile olmak üzere özel görüşmeler yapıyordu. Tekkede yer alan odalardan birisi de vükela dairesiydi. Burayı da ziyaretlerinde meclis-i vükela üyeleri olan vekil ve nazırlar kullanıyordu. Tekkede yer alan şehzadegân dairesi ise Osmanlı şehzadelerine tahsis edilmişti. Padişah şehzadelerin bu tekkeden istifade etmelerini ve bu dünyayı tanımalarını, gözlemlerini artırmalarını istiyordu.
Şeyh Zafir Efendi takvalı, dürüst ve tedbirli bir insandı. Fitneye mahal vermekten ve siyasete bulaşmaktan kaçardı. Ancak devletin ve ümmetin menfaati için üzerine düşen hizmetleri yapıyordu. Sultanı maddi manevi destekliyor, bir şey talep etmiyor ancak sorularına cevap, taleplerine karşılık veriyordu. Bu yüzden saygınlığı her geçen gün artıyordu. Tekkede görülen veya Zafir Efendi’nin dahil olduğu bazı hizmetleri şöyle sayabiliriz. Libya, Trablusgarp ve Fizan’da Hamidiye alaylarının kurulmasında gayret gösterdi. Bu konuda yetkilendirilen Şeyh Ahmed Said Efendi ile birlikte çalıştı. Batılı devletlerle yapılan Kongo Anlaşmasında Şeyh Zafir Efendi ile derin istişareler edildi. Sudan eyaletinde önemli yeri olan Zübeyir Rahme Mansur Paşa’nın görevinden alınması için Şeyh Zafir Efendi’ye aracılık vazifesi verildi. Her tekkede olduğu gibi burada da pek çok misafir ağırlandı. Ancak burada başta Libya olmak üzere Kuzey Afrika’dan gelen misafirler ayrıcalıklı olarak ağırlanırdı. Bunun dışında Arap kabile reisleri ve aşiret liderleri ile İslâm dünyasında maruf şeyhleri ve ilim adamları da İstanbul’a geldiğinde Ertuğrul tekkesinde kalırlardı. Misafirlerin yeme içmesi saray mutfağıyla sürekli desteklenirdi. Konaklama için kullanılan yatak, yorgan ve yastıklar beş sene de bir yenilenirdi. Hazine-i hassadan tahsislerle tekkenin ekonomik anlamda misafirlerden etkilenmemesi sağlanırdı. Şazeli dervişler seyr ü sülûklerinin bir parçası olarak gönülden hizmet ederdi.
Bürokratik Engellere Takılmadan
Dedesi Medine eşrafından olan, babası Fas’ta hilafet almış ve Libya’da irşadda bulunmuş, kendi de 43 yaşına kadar İslâm coğrafyasını gezmiş bir şeyh olması hasebiyle pek çok zatı şahsen tanır, misafirlerine yakın alaka gösterirdi. Hafızası çok kuvvetliydi. Fransızlara karşı ortaya koyduğu mücadele ile bilinen Emir Abdülkadir el-Cezayirî de Muhammed Zafir Efendi’yi tanıyanlardandı. Oğlu Muhyiddin Efendi’yi şeyhe göndermişti. Bir ay boyunca Ertuğrul Tekkesi’nde kalmıştır. Şerif Hüseyin’in Mekke’de görev yapan oğlu Şerif Abdullah da burada konaklayanlar arasındaydı. Singapur Fahri Şehbenderliği’nde bulunan Seyid Fazıl Paşa da Zafir Efendi’yi tanırdı. Oğlu Seyyid Abdullah Cüneyt Efendi’yi kendisine göndermişti. Bu gibi ziyaretlerde Şeyh Zafir kuddise sirruhu gelenlerin Sultan’la görüşmesini de sağlıyordu. Tekkesi misafirlerle dolup taşan Şeyh Efendi bazen de evine misafir götürürdü. Medine’de görev yapan Tosyalı Şeyh Hacı Mehmet Harran ile Şeyh Ahmet el-Saha Şeyh de bizzat şeyhin hanesinde misafir kalmışlardı. 1887 yılından 1903’teki vefatına kadar Ertuğrul tekkesinde nice önemli zatlar ağırlandı. Nice alim ve veliler bürokratik engellerle, çeşitli kulis ve şahsi sorunlarla muhatab olmadan alim ve veli zatın uhdesinde vakarla misafir edildiler. Temiz niyetli dervişlerden hizmet gördüler. Sarayın maddi bereketiyle desteklendiler. Belki de ömürlerinde ilk ve son defa geldikleri Payitaht’ı bir tekke atmosferinde gözlemlediler. Memleketlerine memnun bir şekilde dönüp safları sıklaştırdılar. O tekkede her şey bir gaye için yapılıyordu. Bunu da Fransız konsolosu şöyle itiraf etmiştir: “İmparatorluğun içişlerinde olduğu gibi dış işlerinde de çok büyük bir itibara sahip olan bu büyük müslüman zatın (Muhammed Zafir Efendi’nin) nüfuz ve hareketi büyük ve ehemmiyeti haizdir. Onda dine ve tahta olan desteğin en sağlam misali görünür. İslâm itikadının muhafazası ve hilafetin ihyası için her gün biraz daha yayılan hamiyet ve gayreti onun başına mübalağalı bir hürmet halesi geçirmiştir.”
1887 yılından 1903’teki vefatına kadar Ertuğrul tekkesinde nice önemli zatlar ağırlandı. Nice alim ve veliler bürokratik engellerle, çeşitli kulis ve şahsi sorunlarla muhatab olmadan alim ve veli zatın uhdesinde vakarla misafir edildiler. Temiz niyetli dervişlerden hizmet gördüler. Sarayın maddi bereketiyle desteklendiler. Belki de ömürlerinde ilk ve son defa geldikleri Payitaht’ı bir tekke atmosferinde gözlemlediler.
Neredeyse Yok Olup Gidecekti
Şeyh Zafir Efendi vefat edince kabrine türbe yapıldı. Külliyeye çeşme ve kütüphane ilave edildi. Yerine halifesi oğlu geçti. Tekke ve zaviyeler kapanınca cami, tevhidhane ve Zafir Konağı yani bütün bu tarihi hizmetlerin geçtiği kısım çürümeye terk edildi. Vakıf arsasına büyük bir otel yapıldı. Bir gün o otelde kalan 11. cumhurbaşkanı, yol üzerinde harap haldeki Ertuğrul Tekkesi’ni görünce gözlerine inanamadı. İçinde sultanın el işi gül ağacı kafeslerinin dahi olduğu bina, binlerce hatırasıyla birlikte yokluğa terkedilmişti. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nü arayıp restorasyon talimatı verdi. Külliyenin bir kısmı Ertuğrul Tekke Camii adıyla 2010’da hizmete açılmıştır. Allah Teâlâ, Osmanlı’nın dağılma devrinde tüm varlığıyla İslâm’a ve müslümanlara hizmet eden Sultan Abdülhamid Han ve Muhammed Zafir Efendi’ye rahmet etsin. Bizleri de ecdadımızın maddi manevi mirasına sahip çıkmaya muvaffak kılsın.