İçeriğe geç
Ana sayfa » Kişisel Gelişim » Eski Tıp Kitapları Nedir?

Eski Tıp Kitapları Nedir?

    Mücerrebnâme, yine Türkçe bir eser olup arkadaşlarının isteğiyle tecrübelerini, deneylerini anlattığı bir ilaç kitabıdır. İlginçtir ki bu eserde yılan zehrine karşı geliştirdiği bir tiryakı anlatırken, önce bir tavuğun sonra da kendisinin üzerinde denediğinden bahseder.

    Eski tabiplerin eserlerine on beşinci asırdan devam ediyoruz.

    Sultan İkinci Murad devri meşhur hekimlerinden Mü’min bin Mukbil, Sinop yahut Sivas’ta doğmuştur. Tabipliğin yanı sıra kehhallikte de şöhreti vardır. Kitâb-ı Tıbb olarak da bilinen Miftâhü’n-Nûr ve Hazâinü’s-Sürûr isimli eserin müellifidir. Eserinde tıbbî bilgilerin yanında iyi bir hekimin nasıl olması gerektiğinden de bahsetmekte, zamanındaki cahil doktorlardan yakınmaktadır. Ayrıca Zeynüddin bin İsmail el-Cürcânî’nin Zahîre-i Harzemşâhî adlı eserinden büyük ölçüde faydalanarak Zahire-i Murâdiyye’yi yazmıştır. Her iki eser de Sultan İkinci Murad’a ithaf edilmiştir.

    İbn Avz, 15. yüzyıl tabiplerinden olup İran’ın Kirman bölgesinde doğmuştur. Asıl adı Burhaneddin Nefis bin Avz’dır. Şeyh İmam Necmeddin Muhammed b. Ali es-Semerkandî’ye ait el-Esbâb ve’l-Alâmât fi’t-Tıbb isimli eseri ve İbnü’n-Nefîs’in Mucez’ini şerh etmiştir.

    Akşemseddin hazretleri 1390 yılında Şam’da doğmuştur. Şehâbeddin es-Sühreverdî hazretlerinin torunlarındandır. Mürşidi, Hacı Bayram-ı Velî hazretleridir. Tıp ilmi ile iştigal etmiş hatta rivayete göre Lokman-ı Sânî lakabını almıştır. Her ne kadar bazıları sadece nazarî, yani teorik olarak ilgilendiğini söylese de Taşköprüzâde’ye göre tedavi ile de meşgul olmuş bir tabiptir. Maddetü’l-Hayat isimli bir tıp kitabı kaleme almıştır. Burada mai şerif isminde, 2000 hastalığa deva olan bir ilaçtan bahsetmektedir. Devamında ilk kez mikrop ve bulaşıcılıktan bahsederek önemli bir keşif yapmıştır. Fakat bazı araştırmacılar bu kısmın kendisinin olmayıp Maddetü’l-Hayat risalesi ile birlikte muhafaza olunmuş ve daha sonraki asırlarda yazılmış başka bir risale olduğu fikrindedir.

    Muhammed bin Mahmud Şirvânî, yine Sultan İkinci Murad dönemi meşhur hekimlerindendir. Eserlerinden İlyâsiyye, Menteşeoğullarından İlyas Bey adına Arapça kaleme aldığı ve sonra Türkçeye tercüme ettiği bir tıp kitabıdır. Cevhernâme, Tîfâşî’nin Ezhârü’l-Efkâr fî Cevâhiri’l-Ahcâr’ının kendi bilgilerini de eklediği bir tercümesidir. Tuhfe-i Murâdî ise değerli taşlar, kuvvet verici ilâçlar ve bitkilere dair bir çalışma olup Cevhernâme’nin sade bir Türkçeyle genişletilmiş şeklidir. Bu eseri Sultan İkinci Murad’a sunmuştur. Sultâniyye ise Çelebi Sultan Mehmed adına kaleme alınmış, koruyucu hekimliğe dair bir eserdir. Türkçedir.

    Mürşid, göz hastalıklarına dair oldukça kapsamlı bir eser olup Türkçe yazılmıştır. Üç bölümdür: Birinci bölüm gözün anatomisine, ikinci bölüm göz hastalıklarına, üçüncü bölüm göz hastalıklarında kullanılan ilâçlara ayrılmıştır. Şirvânî de bu eserinin mukaddimesinde işinin ehli kehhâllerin yokluğundan şikâyet etmektedir. Yakubiyye ise Germiyanoğlu İkinci Yâkub Bey’e sunulan, bir mukaddime ile otuz fasıldan oluşan koruyucu hekimliğe dair Arapça bir eserdir. Ravzâtü’l-Itr ise eczacılık ve ıtriyat yani bitki bilimi konusunda Arapça kaleme alınmış, kırk dört bölümlü sistematik bir çalışmadır. Risâle mine’t-Tıbb fî Beyâni Me’btelâ bihî mine’l-Kulenc ise yine tıbbî Arapça bir risâledir. Kulunç denen, bağırsaklarda ortaya çıkıp sırta vuran ağrılar ve ihtibas hastalığından bahseder.

    Kemâleddin Tabîb, aslen Tebrizlidir. Kastamonu’ya gelip Kastamonu beyi İsmail Bey’e intisap etmiş, Fatih Sultan Mehmed devrinde Kastamonu fethedilince Rumeli’ye geçmiş ve İstanbul’da Mahmud Paşa çarşısında dükkan açmıştır. Tedavideki mahareti ve ilaçlarının tesiri ile meşhur olmuş, çok mal ve para sahibi olmuştur. Fatih Sultan Mehmed defaatle hassa tabibi olmasını istemesine rağmen reddetmiştir. Risâletü’l-Kemâliyye isimli bir Türkçe eser kaleme almış, burada çeşitli hastalıklar ve ilaçlarından bahsetmiştir.

    Sabuncuoğlu Şerafeddin, Amasyalı meşhur bir hekimdir. O da Fatih devrinde yaşamıştır. En meşhur eseri, Cerrâhiye-yi İlhâniyye olup, Endülüslü tabip Zehrâvî’nin et-Tasrîf isimli eserinin cerrahiyle alakalı bâblarını tercümeye kendi bilgilerini de eklediği meşhur bir eserdir. Alet ve ameliyat resimlerinin eklenmiş olması eserin en önemli özelliklerindendir. Türkçedir. Mücerrebnâme, yine Türkçe bir eser olup arkadaşlarının isteğiyle tecrübelerini, deneylerini anlattığı bir ilaç kitabıdır. İlginçtir ki bu eserde yılan zehrine karşı geliştirdiği bir tiryakı anlatırken, önce bir tavuğun sonra da kendisinin üzerinde denediğinden bahseder. Akrâbâzin yine Türkçe bir eser olup Cürcânî’nin Zahîre-i Harzemşâhî adlı eserinin onuncu bölümüne iki bölüm ve bir de lügatçe eklenerek kaleme alınmıştır.

    Sabuncuoğlu Şerafeddin’in talebelerinden Muhyiddin Mehî de hocasının tavsiyesi üzerine Hacı Paşa’nın Teshîl isimli eserini manzum olarak hazırlayarak Müfîd ismiyle Manisa valisi bulunduğu sırada Şehzâde İkinci Bâyezid’e ithaf etmiştir.

    Ebû Abdullah Mağribî, hayatı hakkında fazla bilgiye sahip olmadığımız bir hekimdir. Eserinden anlaşıldığı üzere o da on beşinci asır hekimlerindendir. el-Vâfî fi’t-Tedbiri’l-Kâfi fi’t-Tıbb isimli eserin müellifidir.

    Eşref bin Muhammed de hakkında bilgi sahibi olmadığımız bir on beşinci asır tabibi olup Hazâinü’s-Saâdât isimli bir tıp eserinin müellifidir.

    Kahvecizâde Ahmed bin Hacı Hasan (Hüseyin?) Fatih ve İkinci Bayezid devri tabiplerinden olup Edirnelidir. Edirne’deki Bâyezid Dârüşşifâsında baştabiplik vazifesini ifa etmiş, Cerîdetü’l-Etıbbâ ve Harîdetü’l-Elibbâ isimli eserinde beş bölüm halinde kendi tecrübelerini kaleme almıştır.

    Kaysûnizâde Bedreddin Muhammed bin Muhammed (v. 1514), Mısırlı bir hekim ailesine mensup olup İstanbul’da hekimlik ve saray hekimliği yapmıştır. Hayatı hakkında kaynaklarda birbirinden farklı bilgiler ve bazı yanılmalar mevcuttur. İlaç yapımı ile alakalı Düsturu’l-Bîmâristânât, Risâle fi’l-Ba’di Zehr ve’l-Edviyeti’l-Tiryâkiye, Kemâlü’l-Ferâhe, el-Misbâh fi’t-Tıbb, Zâdü’l-Mesîr fî İlâci’l-Bevâsir isimli eserlerin müellifidir .

    On altıncı asır tabiplerinden Ahî Ahmed Çelebi bin Mevlânâ Kemal, Tebrizli Kemâleddin Tabîb’in oğludur. Kastamonu’da doğmuş, Kastamonu fethedilince İstanbul’a gelmiştir. Babasından, Hekim Kutbuddin Ahmed ve Altûnizâde’den tıp ilmini tahsil etmiş, Edirne İkinci Bâyezid Dârüşşifâsı’nda tabiplik yapmıştır. İstanbul’a gelerek Dârüssıhha’ya baştabip ve sonrasında reisületıbba olmuştur. İbnü’n-Nefîs’in Mûcez’ini aynı isimle Türkçeye tercüme etmiş, ayrıca böbrek ve mesane taşları ve tedavisi üzerine Risâle-i Hisâtü’l-Kiliye ve’l-Mesâne isimli bir kitap yazmıştır.

    Yine on altıncı asırda yaşamış olan Abdülvâhid bin Muhammed el-Mağribî, Mağribli olup Şam’a gelmiş ve burada Nuri Hastanesinde tabiplik yapmıştır. Tuhfetü’l-Muhib fi’t-Tıbb ve Akdü’l-Cemân fî-mâ Yülezzimu min Velî el-Bîmâristan isimli iki tıbbî eserin müellifidir. Tefsir ve hadis âlimi olup Hâşiye-i Tefsîr-i Keşşâf, Hâşiye-i Tefsîr-i Beyzâvî, Şerh-i Kaside-i Bürde gibi eserlerin müellifi olan Hayreddin Hızır bin Mahmud Atûfî rahmetullahi aleyh de tabip olarak eser veren âlimlerdendir. Merzifonludur. Ravzü’l-İnsan fî Tedâbiri Sıhhati’l-Ebdân, İkinci Bâyezid’e ithâf ettiği bir tıbbî eser olup tıbb-ı nebevîden bahseder. Zahir el-Atişan isimli manzum eser ile Hıfzü’l-Ebdân da tıbba dair diğer eserleridir.

    Mevlânâ Yusuf bin Muhammed, Yusufî diye meşhur olmuş bir şair ve on altıncı asır tabibidir. Hind-Türk İmparatoru Hümâyun’un tabibi ve münşîsi idi. İlâcü’l-Emrâz veya diğer adıyla Câmiu’l-Fevâid, ilaçlar ve hastalıkları açıkladığı Farsça bir eseridir. Tıbb-ı Yusufî, Mülhaka-i İlâci’l-Emrâz, Delâilü’n-Nabz da tıbba dair diğer eserleridir.

    On altıncı asır tabiplerinden Giyâseddin Ahmed bin İbrâhim el-Halebî de Mûcez şarihlerinden olup eserinin adı Şerhu’l-Mûcez li’bni’n-Nefîs’tir. Müellif aynı zamanda matematikçi ve din âlimidir. Yine aynı zamanda matematikçi olan İbnü’l-Hanbelî Muhammed bin İbrahim Halebî de tıp alanında eserler vermiştir. Kehlü’l-Uyûni’n-Necl fî Halli Mes’eleti’l-Kehl, ed-Dürerü’s-Sâtıa fi’l-Edviyeti’l-Kâtıa; tıbba dair eserleridir.

    Kâysûnîzâde Bedreddin Mahmud bin Muhammed (v. 1569) on altıncı asır tabiplerinden olup yukarıda bahsi geçen Kaysûnî Bedreddin Muhammed bin Muhammed’in oğludur. Babası İstanbul’a gelirken yaşı küçük olduğundan Mısır’da kalmış, tababeti Mısır’da öğrenmiş, sonra Mısır mollası Mâlul Emîr Efendi ile beraber İstanbul’a gelmiştir. Kânunî Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzâde Bâyezid’i tedavi etmesiyle ünü İstanbul’a yayılmış, daha sonra sultanın kendisini de nikris hastalığından tedavi etmiştir. İkinci Selim’in hekimbaşılarındandır. Risâle-i min İlmi’t-Tıbb ve manzum bir eser olan Kitâbü’t-Tıbb; diğer adıyla Manzûme fi’t-Tıbb’ın müellifidir.

    On altıncı asrın meşhur şair ve tabiplerinden Şaban Nidâi, Ankaralıdır. Babası Kudüs’ten Ankara’ya gelmiştir. Kırım’a yaptığı bir yolculuk neticesinde Kırım Hânı Sahib Giray’ın iltifatını kazanmış hatta hocası olmuş ve uzun bir süre burada kaldıktan sonra Kânûnî Sultan Süleyman Hân’a elçi olarak gönderilmiş, Kırım’a dönüşünde iftiraya uğramış ve hapis yatmıştır. Yedi yıl zindanda kaldıktan sonra, çıktığında Hazreti Peygamber’in evlâdından yaşı yüzü aşmış bir mübarek pîrden tıp ilmini tahsil ettiğini ve icâzet aldığını ifade eder. Sonra Konya’ya gelerek Şehzâde Selim’in hizmetine ve Mevlevî tarikatına girmiştir. Derviş Nidâi olarak da bilinir. Rebiu’s-Selâme, taun ve vebanın tedavisinden bahsettiği Türkçe bir eserdir. Menâfiu’n-Nâs, yine Türkçe manzum ve mensur bir tıp eseridir. Manzume-i Tıbb yine Türkçe manzum bir tıp eseridir. Tabâbet-i Beşeriyye ve Baytâriyye de Nidâi’nin tıbba ve veterinerliğe dair bir eseridir.

    Meşhur tarihçi İdris-i Bitlisî’nin oğlu Ebü’l-Fazl Mehmed bin İdris el-Bitlisî de İsmail Cürcânî’nin Zahîre-i Harzemşâhî’sini tercüme edenlerdendir. Tercüme-i Zahîre-i Harzemşâhî mine’t-Tıbb, bu tercümesinin adıdır.

    Davud bin Ömer ed-Darîr el-Antâkî, doğuştan âmâ idi. Çok zeki olan ve birçok eserde ucubâtü’d-dehr olarak anılan Davud bin Ömer ed-Darîr, âmâlığına rağmen tıp, astronomi ve fizik ilimlerinde üstün derecelere gelmiştir. En-Neccâr köyünün muhtarı olan babası bu köyde bir misafirhane açmış ve misafirhâneye gelen İranlı Muhammed Şerif isimli bir zat ağır hasta olan Darîr’i tedavi etmişti. Davud bin Ömer ed-Darîr bu zattan mantık, fizik, tıp ve Yunancayı öğrenmiştir. Birçok eseri vardır. Kahire’de Zâhiriye Medresesi’nde bir hücrede oturur ve gelen hastaları tedavi ile meşgul olurdu. Tezkîretü’l-Ûli’l-Elbâb ve’l-Câmi li’l-Acebi’l-Uccâb tıbba dair en meşhur eseridir. Eserin mukaddimesinde ilimlerin adedi, dört bâbın birincisinde ilimlerin külliyâtı, ikincisinde efrad ve terkip (tek, saf madde ve bunların birleştirilmesi) kanunlarından, üçüncüsünde müfred ve mürekkeb ilaçlardan ve sonuncusunda hastalıklardan bahsettiği Keşfü’z-Zünûn’da anlatılır. Tıbba dair sekiz eseri daha bulunmaktadır. Ayrıca Enmûzec fi’l-İlmi’l-Eflâk, astrolojinin tıbba tatbikine dair bir eseridir.

    On beşinci ve on altıncı asır tabiplerinin eser verenlerinden bir kısmını zikrettik. Bir sonraki yazımızda on yedinci asırdan devam edeceğiz inşaallah.

    Emir Çelebi, Edirne’de doğmuş, Edirne’de başladığı tahsilini Kahire’de tamamlamış ve meşhur Kalavun Hastanesi’nde başhekim olarak vazife yapmıştır. Akdeniz seferine çıktığı sırada Kahire’ye gelen Kaptan-ı derya Recep Paşa’nın hususi hekimliğini yapmıştır. Bu irtibat vesilesiyle İstanbul’a gelmiştir.

    Hekimlerin kitaplarına devam ediyoruz. Birinci Ahmed Han’ın doktorlarından ve Üçüncü Murad Han döneminin hekimbaşısı Bekirzâde Muhammed bin İbrahim, aynı zamanda İslâm âlimidir. Musannif ve Hafızü’l-İ’tidâl fi’t-Tıbb isimli tıbbî eserlerin müellifidir. Ayrıca on babdan müteşekkil Ravzatü’l-Esihha ve Devhatü’l-Etıbba isimli bir eseri daha vardır. On babı, on ravzâ (bahçe) olarak tasnif etmiştir. Birincisinde sıhhatin mahiyetini, ikincisinde hava ve tedbirinin mahiyetini, ilerleyen ravzâlarda yeme ve içmeyi, hareket ve sükuneti, uykuyu, nefsani hareketleri, istifra ve ihtibası, hamam hallerini ve nihayet reddedilen haller, tembih ve ihtarları anlatmaktadır.

    Şemseddin İtâkî Şirvânî de on yedinci asır başında yaşamış bir hekimdir. Dördüncü Murad Han adına Teşrîhü’l-Ebdân ve Tercimân-ı Kıbale-i Feylesûfan adlı eseri kaleme almıştır. Anatomi hakkındaki bu eserin kimi şemalarında Ahmed bin Mansur’un Teşrîhü’l-Ebdân isimli eserinden kimi şemalarında ise Andreas Vesalius’un De Humani Corporis Fabrica isimli eserinden faydalanılmıştır. Bazı şemalar kendisine aittir. Eserin yazılış gayesi eski bilginlerin anatomi hususundaki fikirlerinin Türkçe olarak sunulmasıdır.

    Mısır Hekimbaşı

    Medyen bin Abdurrahman el-Kûsûnî, Mısırlı meşhur hekimlerden ve Mısır’ın reisületıbbalarındandır. Kâmûsü’l-Etıbbâ ve Nâmûsü’l-Elibbâ, Tayyibâtü’l-Ebnâ ve Tabakâti’l-Etıbbâ, tıp alanında kaleme aldığı eserleridir.

    Emir Çelebi, Edirne’de doğmuş, Edirne’de başladığı tahsilini Kahire’de tamamlamış ve meşhur Kalavun Hastanesi’nde başhekim olarak vazife yapmıştır. Akdeniz seferine çıktığı sırada Kahire’ye gelen Kaptan-ı derya Recep Paşa’nın hususi hekimliğini yapmıştır. Bu irtibat vesilesiyle İstanbul’a gelmiştir. Önceleri özel bir dükkanda hekimlik mesleğini ifa ederken zamanla çeşitli resmî vazifeler almış, nihayetinde Dördüncü Murad Han’ın musahibi ve hekimbaşısı olmuştur. Ne yazık ki afyon müptelasıdır ve bu halinin padişaha ihbar edilmesiyle tütün ve keyif verici maddeler hakkındaki sert tutumuyla maruf Murad Han, üzerinde tespit ettiği afyonu kendisine zorla yedirmiştir. Emir Çelebi bunun ardından vefat etmiştir.

    Emir Çelebi’nin Yeniliğe Bakışı

    Emir Çelebi, Enmûzecü’t-Tıbb eseriyle meşhur olmuştur. Bu eserini Kaptan-ı Derya Recep Paşa’ya ithaf etmiştir, Türkçedir. Emir Çelebi bu eserini tıp ve hikmet ilmine ulaşmak isteyenlere yol göstermek amacıyla yazdığını söyler. Eski âlimlerden aktarılagelen bilgilerle kendi bilgi ve tecrübelerini de zikreder. Müellif, eski alimlerden gelen ilmi olduğu gibi aktarmanın yeterli olmadığını, ilimle iştigal edenlerin kendi tecrübelerini de eserlerine eklemeleri gerektiğini savunur. Günümüz kaynaklarında bu fikrin son asırlarda ortaya çıktığı savunulsa da biz aynı gayreti ilk dönem Kânûn şerhlerinde, Sabuncuoğlu Şerafeddin gibi daha başka birçok müellif hekimde de görüyoruz. Ayrıca bu fikrinin bir gerekçesi olarak, aynı tıbbî bitkinin İbn Sînâ zamanında yetişeni ile kendi zamanında yetişeninin farklı iklimlerde, farklı coğrafi bölgelerde yetişenlerinin farklı tesirlere sahip olacağını bildirir. Bir mukaddime, altı talim ve bir hatimeden ibaret olan Enmûcezü’t-Tıbb genel olarak tıp felsefesi, genel sağlık prensipleri, anatomi, ilaçlar, hastalıklar, nedenleri, belirtileri, tedavileri ve tıp ahlâkı konularında bilgiler ihtiva eder. Eser, çokça okunmuş, okutulmuş ve istinsah edilmiştir. Günümüze ulaşan onlarca nüshası bulunmaktadır. Ayrıca 18. asırda Âmidî Rıza Efendi tarafından Kitâbü’l-Muhtasar fi’t-Tıbb ismiyle özetlenmiştir.

    Emir Çelebi, Balkapanı muhitindeki muayenehane dükkanında çalıştığı sırada, yanında bulunan Ali isminde bir talebesi için hastalıklar, belirtileri ve tedavilerini tablo şeklinde özetleyerek Netîcetü’t-Tıbb isimli muhtasar eseri kaleme almıştır. Bu eseri de oldukça rağbet görmüş, kitaptan başucu eseri olarak istifade edilmiştir.

    Hem Hekim Hem Şair

    Müellifin ayrıca Garîbü’l-Hekim isimli bir eseri ve henüz bir nüshasına rastlanmamış olan Dîvânü’l-Muammayât isimli bir divanı vardır. Yukarıda zikredilen tıbbî eserlerine de yer yer şiirler serpiştirmiştir. Şiirlerinde Vefkî mahlasını kullanmıştır. Çiçeklerle de ilgilenen hekimin kendisine nisbet edilen “Hekimbaşı Süleymânîsi” isimli nergis ve dört farklı nergis türü bulması, hakkındaki dikkate şayan bilgilerdendir. Bu malumatı Şukûfenâme’den öğreniyoruz.

    Emir Çelebi’nin öğrencisi Seyyid Muhammed Ali de bilinen on yedinci asır hekimlerindendir. Kısa bir süre reisületıbba olarak vazife gördüğü rivayet edilir. Nüshatü’t-Tıbb ve Enmûzec fi’t-Tıbb isimli eserlerin müellifidir.

    Zeynelâbidin bin Halil de on yedinci asır hekimlerinden ve din âlimlerindendir. Eyüpsultan’da doğmuş, müderrislik ve Fatih Darüşşifasında başhekimlik yapmış, Eyüpsultan, Edirne, Galata kadılığı vazifelerine getirilmiş ve Emir Çelebi’den sonra hekimbaşılık vazifesine atanmıştır. Hekimbaşılık vazifesinden azledilmesinin ardından Mısır kadılığına atanmıştır. Sultan Dördüncü Murad adına Şifâü’l-Fuad li-Hazreti Sultan Murad adındaki tıp kitabını yazmıştır. Eserin çok sayıda nüshası mevcuttur. Hatimesine göre müellif on yedi fasıldan müteşekkil bu eserini on yedi günde yazmıştır. Bu on yedi fasılda yemek yeme ve su içmeye dair meseleler; çeşitli etlerin tabiatları ve faydaları, süt mamullerinin tabiatı ve insan vücuduna faydaları; tane yemişler, kuru yemişler; hoş kokulu otlar, buhurlar, saç ve sakalları hızlı uzatan terkiplerle insanı kuvvetlendiren devalardan bahsetmiştir. Müellifin ayrıca Mesâil-i Tıbbiye isimli bir tıp eseri daha vardır.

    Sakızlı Hekim İsa bin Ali de on yedinci asrın meşhur hekimlerindendir. Babası mühtedidir. Sakızlı Hekim âlim, kadılık vazifesi yapmış bir zattır. Edirne ve İstanbul darüşşifalarında hekim olarak vazife görmüştür. Hammalzâde Mehmed Efendi ile münâvebeten dört sefer hekimbaşılığa getirilmiştir. Edirnekapı’da medfundur. Nizâmü’l-Edviye eserinde ilaçları Türkçe, Arapça ve Farsça olarak harf sırasına göre tertiplemiştir. Müfredât-ı İsa Efendi, Risâle-i fi’t-Tıbb, Devâü’l-Emrâz isimli eserlerin de müellifidir. Devâü’l-Emrâz, 362 bâbda hastalıklar ve tedavilerini anlatan Türkçe bir eserdir.

    Derviş Namlı Büyük Hekim

    Derviş Siyâhizâde-i Lârendevî, Lârende yani Karaman doğumludur. Mevlevî tarikatına müntesip olduğundan derviş diye de bilinir. Tıp tahsilini Mısır’da tamamladıktan sonra İstanbul’a gelmiş ve serbest hekimlik yapmıştır. Lügat-ı Müşkülât-ı Eczâ isimli eseri, Türkçe, Farsça, Arapça, Rumca ve Berberice ilaç isimlerini yazdığı bir lügattır. Mecmâü’t-Tıbb ise manzum bir eser olup mevsimlerin hastalıklara tesiri, nabız, hacamat hakkında bilgiler, hastalıklar ve tedavilerini anlatmaktadır. Eserin bir diğer ismi Tercüme-i Molla Siyâhî Müntehâbât-ı İhtiyârât-ı Şifa der Beyân-ı İlm-i Tıbb’dır.

    Mısırlı âlim Ahmed bin Muhammed bin Ömer Hâfâcî rahimehullahı da bildiğimiz tıp eseri olmasa da on yedinci asrın hekimleri arasında olduğundan zikredelim.

    Mevlânâ Yusuf bin Muhammed’in Câmiu’l-Fevâid isimli eserini el-Muğnî fi’t-Tıbb adıyla şerh eden Tal’ati Yusuf bin Hüseyin de on yedinci asır hekimlerindendir.

    Günümüze yaklaştıkça hakkında bilgi sahibi olduğumuz hekimlerin sayısı da, hayatlarına dair bilgilerimiz de artmaktadır. Bazen yazdıkları eserlerin mukaddime yahut hatimelerinde, bazen tabâkat kitaplarında, bazen vakfiyelerde, vazifelerine atanma yahut azledilmelerini bildiren belgelerde ve daha başka kaynaklarda araştırmacılar bu hayatların, teliflerin izini sürebilmektedir. Biz de bu izlerden nasibimize düşenleri aktarmaya devam edeceğiz, biiznillah.