İçeriğe geç

Esmaül Hüsna Anlamları Sırları | Allahın 99 İsmi Zikirleri

    Esmaül hüsna, Allah Teâlâ’nın isimleri için kullanılan bir tabirdir. İsmin çoğulu olan esmâ ile “güzel, en güzel” anlamındaki hüsnâ kelimelerinden oluşan esmaül hüsna terkibi naslarda Allah Teâlâ’ya nisbet edilen isimleri ifade eder.

    Sadece Kur’ân-ı Kerîm’de geçen ilâhî isimler 100’den fazladır; muhtelif hadislerde yüce Allah’a nisbet edilen başka isimler de mevcuttur. esmaül hüsna terkibinin, geniş anlamıyla bunların hepsini kapsamakla birlikte terim olarak daha çok doksan dokuz ismi içerdiği kabul edilir.

    İlâhî isimlerin güzellikle nitelendirilmesinin sebeplerini Ebû Bekir İbnü’l-Arabî [kuddise sırrıhû] şöyle sıralamaktadır:

    1. Esmaül hüsna, Allah hakkında yücelik ve aşkınlık ifade eder ve kullarda saygı hissi uyandırır.
    2. Zikir ve duada kullanılmaları halinde kabule vesile olur ve sevap kazandırır.
    3. Kalplere huzur ve sükûn verir, lutuf ve rahmet ümidi telkin eder.
    4. Bilginin değeri bilinenin değerine bağlı bulunduğu ve bilinenlerin en şereflisi de Allah olduğu için esmaül hüsna bilgisine sahip olanlara bu bilgi meziyet ve şeref kazandırır.
    5. Esmaül hüsna Allah için vâcip, câiz ve mümteni‘ olan sıfatları içermesi sebebiyle O’nun hakkında yeterli ve doğru bilgi edinmemize imkân verir.

    Allah Teâlâ’nın isimleri, tevkîfîdir. Dolayısıyla Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’de veya hadis-i şeriflerde vârid olmayan isimlerle adlandırılamaz.

    Allah Teâlâ hakkında “mevcud” , “şey” ya da zat anlamına gelen “nefs” kelimeleri Arapça veya Farsça dilleri ile kullanılabilir. Allah Teâlâ, hiçbir varlığa benzemeyen bir varlıktır.

    Ancak “nur/ışık”, “vecih/yüz”, “yed/el”, “ayn/göz”, “cenb/taraf” ve bunlara benzer kelimeleri, Arapça’dan başka bir dilde tevil etmeden, (örnek: “yed” kelimesi yerine “kudret” demeden) Allah Teâlâ hakkında kullanmak câiz değildir. Çünkü bu kelimeler, “mevcud” ve “şey” lafızları gibi olmayıp müteşaâbihattandır (Bu kelimeler Allah Teâlâ hakkında düşünülmesi câiz olmayan birtakım manalar barındırmaktadır. Câiz olmayan bu manalar, yukarıda zikrettiğimiz “mevcud” ya da “şey” kelimelerinde ise yoktur).

    Birtakım isimlerin, isim tamlaması olmadan Allah Teâlâ hakkında kullanılması câiz değildir. Örneğin; refîu’d-derecât, kâdi’l-hâcât, hâzimü’l-ahzâb, fâricü’l-hem, şedîdü’l-ikâb isimleri gibi. Çünkü biz, Allah Teâlâ’nın isimleri hususunda şeriatın bizi durdurduğu yerde dururuz. Şeriatın kullanılmasına müsaade etmediği isimleri kullanmayız. Şeriat, bu isimleri sadece isim tamlaması olarak kullanmıştır.

    Allah Teâlâ için “el-Mahcûb” isminin kullanılması câiz değildir. Bazı âlimlerse “el-Muhtecib” isminin kullanılmasına cevaz vermiştir. Çünkü “el-Mahcûb” ismi mağlubiyet manası içermektedir. “el-Muhtecib” isminde ise böyle bir mana yoktur. Allahu a‘lem.

    Şeriatta Allah Teâlâ hakkında kendisi veya zıddı  kullanmadığından, Allah Teâlâ için kullanılması câiz olmayan birtakım isimler vardır: “es-Sâkin”, “el-Yakzân/uyanık”, “el-Âkıl/akıl sahibi” bunların zıddı olan (“hareketli”, “uyuyan” ve “akılsız”) ifadeleri gibi.

    Aynı şekilde “ed-Dâhil” ve “el-Haric” isimlerinin de Allah [celle celâluhu] için kullanılması câiz değildir. Yine Allah Teâlâ için “el-Gâib”  isminin kullanılması da câiz değildir. Ancak “Allah Teâlâ mahlûkatından gaiptir” denilebilir.

    Esmaül Hüsnanın Önemi

    Kâinatın bir parçasını oluşturan insan, aklî istidlâlleri yanında gönül hayatı bakımından da yaratıcı ile münasebet kurmak ihtiyacındadır. Bu münasebetin sağlanmasında esmaül hüsnanın vazgeçilmez bir rolü vardır. İsimlerin kelimeler ve seslerle ifade edilmesi ve bu seslerin kulaklarda yankılanması söz konusu irtibatı geliştiren ve güçlendiren âmillerdir. Kur’ân-ı Kerîm’de dua ve zikrin ısrarla tavsiye edilmesinin bir sebebi de bu olmalıdır. Yine Hz. Peygamber’den [sallallahu aleyhi vesellem] rivayet edilen dualarda esmaül hüsnanın çokça yer alması da dikkat çekicidir.

    İmam Mâtürîdî’nin [rahmetullahi aleyh] belirttiği gibi insanlar ancak duyularıyla idrak ettikleri konularda bilgi sahibi olabilirler. Bu sebeple duyular ötesi olan Allah Teâlâ, kendisini duyular âleminin kavramlarıyla tanıtmıştır. Ancak Allah ile diğer şeyler arasında benzerlik kurulamayacağını bildiren âyet (Şûrâ 42/11), Cenâb-ı Allah hakkında akıl ve hayale gelebilecek her türlü yaratılmışlık özelliğini bertaraf eder. Aslında yaratılmışlar arasındaki benzetmeler sadece bir isimlendirmeden kaynaklanmaz. İki şey arasındaki benzerlik genellikle duyular yoluyla tesbit edildikten sonra ortak bir kelime ile adlandırılır. Halbuki Allah hakkında böyle bir tesbitten söz etmek mümkün değildir.

    Allah Teâlâ’ya nisbet edilen isimler içinde insanlarca konulmuş bir ad yoktur. Çünkü böyle bir adlandırma, nesne ve olayların ya doğrudan ya da dolaylı bir şekilde duyular yoluyla tanınması ile mümkün olur. Allah’ın bu yöntemle tanınması ise söz konusu değildir. Bu açıdan bakıldığında ilâhî isimlerin zatî olmadığını, ancak övgü, dua ve niyazla gönül hayatının derinleşmesi, zenginleşmesi ve manevî doyuma kavuşması için vesile teşkil ettiğini söylemek gerekir. Ancak Cenâb-ı Hak zatını bildiği için kendisine verdiği isimler zatı niteliği taşır.

    Esmâ-i Hüsnânın Sayısı

    Bu konuda ilk akla gelen şey, sayıyı doksan dokuz olarak belirleyen ve müslümanlar arasında meşhur olan hadistir. Ebû Dâvûd ile Nesâî dışında Kütüb-i Sitte’de, Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’inde, Nesâî’nin es-Sünenü’l-Kübrâ’sında, Hâkim’in el-Müstedrek’i ile diğer hadis mecmualarında yer alan ve hepsi de Ebû Hüreyre’ye [radıyallahu anh] ulaşan rivayetlerin muhtevası iki kısma ayrılır. Bütün rivayetlerin kaydettiği birinci kısmın meâli şöyledir: “Allah’ın doksan dokuz -yüzden bir eksik- ismi vardır. Bunları ezberleyip benimseyen (ihsâ) cennete girer.” Hadisin bu kısmını içeren bazı rivayetlerin sonunda, “O tektir, tek olan› sever” şeklinde bir ilâve de mevcuttur. Metindeki “ahsâhâ” lafzı bazı rivayetlerde “hafizahâ” ibaresiyle nakledilmiştir. Hadiste cennete girmeye vesile olarak gösterilen “ihsâ” kelimesinin buradaki anlamı üzerinde Buhârî’den itibaren önemle durulmuş ve kelimenin “saymak, ezberlemek, anlamak” şeklindeki sözlük anlamının ötesinde bir mana taşıdığı görüşü ağırlık kazanmıştır.

    Ebû Hüreyre [radıyallahu anh] hadisine yer veren on beş civarında ana hadis kaynağı içinde sadece Tirmizî ile İbn Mâce tarafından metne, doksan dokuz isim ihtiva eden bir liste ikinci kısım olarak eklenmiştir. Tirmizî hadis için kaydettiği dört ayrı senedin sadece birine, İbn Mâce de iki senedin birine isim listesini ilave etmiştir. Buna karşılık Buhârî, Müslim, es-Sünenü’l-Kübrâ’sında Nesâî ve hadisi yedi ayrı senedle tekrarlayan Ahmed b. Hanbel bu listeye yer vermemişlerdir. Tirmizî’nin Sünen’inde kaydedilen liste lafza-i celâl ile başlayıp “Sabûr” ismiyle sona ermekte ve daha sonra İslâm dünyasında meşhur olmuş şekliyle doksan dokuz ismi içermektedir. Bunların ilk on dördü Haşr sûresinin son âyetlerinde (Haşr 59/22-24) sıralandığı şekliyle alınmıştır. İbn Mâce’nin rivayet ettiği listede ise bu düzen korunmadığı gibi farklı isimler de yer almış, ayrıca metnin sonundaki “Ahad” ismiyle sayı 100’e çıkarılmıştır.

    Zât-ı İlâhiyyenin Bilinmesi

    En önemli konusunu ulûhiyyetin oluşturduğu İslâmiyet, Allah’ın isim ve sıfatlarına ayrı bir önem vermiş, tevhid inancının açık bir şekilde anlaşılabilmesi için yaratanla yaratılmışların niteliklerinin vuzuha kavuşturulmasını fevkalâde gerekli görmüştür. Zât-ı ilâhiyyenin bilinmesi isimleri ve sıfatlarıyla mümkün olacağından Kur’ân-ı Kerîm’de Allah’ın güzel isimlerinin bulunduğu, O’na bu isimlerle dua, niyaz ve ibadette bulunulması gerektiği, bu konuda doğru yoldan ayrılanlara itibar edilmemesi lazım geldiği, ayrıca esmaül hüsnanın hangisiyle olursa olsun dua edilebileceği (İsrâ 17/110) belirtilmiş ve son nâzil olan sûrelerden birinde de on altı kadar isim bir arada zikredilmiştir (Haşr 59/22-24).

    Esmaül hüsnanın tertibi konusunda örnek teşkil eden bu son âyetler Allah’a nisbet edilen bazı tenzîhî ve sübûtî sıfatları içerdiği gibi; isim, fiil ve terkip şeklindeki esmâya da yer vermektedir. Bu âyetlerden ilham alan birçok âlim eski dönemlerden itibaren Kur’an’da bulunan isimleri doksan dokuz sayısına bağlı kalmadan araştırıp listeler düzenlemeyi denemişlerdir.

    Allah’ın isim veya sıfatları O’nun zatına nisbet edilen mana ve kavramlardan ibarettir. Bu kavramlar şekil itibariyle; isim, fiil veya zarf olabileceği gibi izâfet veya başka yollarla oluşmuş bir terkip halinde de bulunabilir. Kur’ân-ı Kerîm’in edebî üslubu gereği aynı kökten gelen veya ayrı köklerden olmakla birlikte eş anlamlar taşıyan isimler de az değildir.

    İslâm’a mahsus ulûhiyyet inancında ilim, kudret ve yaratıcılık büyük bir yer tutar ve Kur’an âyetlerinin temel örgüsünü oluşturur. Bundan dolayı çeşitli kalıplarla Allah’a nisbet edilen fiillerden birçok isim ve sıfat türetmek mümkündür. Konuyla ilgili çalışmalarda Kur’ân-ı Kerîm’den değişik sayılarda esmaül hüsna tesbit edilmiştir. Abdülkâdir el-Kureşî’nin Hattâbî’den naklen Ebû Abdullah ez-Zübeyrî’ye nisbet ettiği listede Kur’an’dan çıkarılan esmânın 313 olduğu ifade edilmekte ve bunlar alfabetik sıraya konularak verilmektedir.

    Kur’ân-ı Kerîm’in incelenmesi ve muhtelif hadis kaynaklarının taranması sonunda ilâhî isim veya sıfat sayılan birçok kavramın ortaya çıktığı görülmektedir. Ayrıca bunlara naslarda geçmediği halde kelâm, tefsir ve tasavvuf literatüründe kullanılan, müslüman milletlerin dil ve edebiyatlarında yer alan kelime ve terkipleri de eklemek gerekir.

    Özellikle tasavvuf literatüründe “hüve” (hû) zamirine büyük bir önem atfedilmiştir. Kuşeyrî’nin, tasavvuf ehlince Allah’a yakınlığın en veciz ifadesi olarak kabul edildiğini belirttiği, İbnü’l-Arabî’nin “zikirlerin doruk noktası” diye değerlendirdiği hüve zamiri mâbudun niteliklerini değil doğrudan doğruya zatını, başka bir deyişle bütün vasıflarını ihtiva eden lafza-i celâli simgeler.

    Tasavvuf çevresinde hüvenin geniş ölçüde önem kazanmasında, lafza-i celâl kadar olmasa da cehrî zikre elverişli olan söyleyiş kolaylığı ve ses vurgusunun da etkisi bulunabilir. Hüve, bir kısım esmaül hüsnanın yer aldığı Haşr sûresinin son âyetlerinde (Haşr 59/22-24) yedi defa müstakil olarak, iki defa da bitişik zamir şeklinde tekrar edilmiş, tevhid inancını veciz bir üslûpla dile getiren İhlâs sûresinin başında ise sûrenin içerdiği tenzîhî sıfatların mevsufu olarak kullanılmıştır.

    Esmaül Hüsnaın Tasnifi ve Muhtevası

    Değişik şekil ve kalıplarla yüce Allah’a nisbet edilen isimler yüzlerle ifade edilecek kadar çoktur. Esmaül hüsna telif türünün ortaya çıkışından itibaren bu isimleri gruplandırma temayülleri de belirmiştir. İlâhî isimler aynı zamanda Allah’ı niteleyen sıfatlar olduğundan bu kavramların tasnifiyle kelâm âlimleri de eskiden beri ilgilenmişlerdir. Ancak kelâm ilminin temel konusu; Cenâb-ı Allah’ın varlığı, birliği, O’nun kâinat üzerindeki yaratıcı ve yönetici tasarrufu olduğundan ilâhî isim veya sıfatlardan bu konuları ilgilendirenler kelâm literatürüne alınmış, diğer isimler ve onlara dair konular üzerinde durulmamıştır. Doksan dokuz isim listesini veren rivayetin sıhhatini şüphe ile karşılayan müellifler bile bu listeyi esmaül hüsna için düşünülebilecek dizilerden biri olarak kabul edip içerdiği isimleri tasnif etmeye çalışmışlardır.

    İsimlerin bir bölümü birden fazla özellik ve mana taşıdığı için ayrı ayrı gruplarda mütalaa edildiği gibi onları tasnif etmeyi amaçlayan âlimler de farklı açılardan bakış yapmışlar ve değişik yöntemler kullanmışlardır. Bütün müellifler lafza-i celâlin diğerlerinden farklı bir isim olduğunu kabul etmektedir. Öteki isimlerin hepsi belli köklerden türediği ve belli manaları zât-ı ilâhiyyeye izâfe ettiği halde tercih edilen telakkiye göre Allah lafzı câmid (türetilmemiş) bir isim olup herhangi bir kök anlamı taşımaz. Diğer isimler gerçekte zatı niteleyen sıfatlardan ibarettir; esmaül hüsnanın nitelediği yüce zatın özel ismi olan lafza-i celâl ise bütün sıfatların muhtevasına delâlet etmektedir.

    Esmaül Hüsna Anlamları

    Allah (c.c)

    “O, öyle Allah’tır ki, O’ndan başka ilâh yoktur” (Haşr 59/22).

    Âyet-i kerimede bildirildiği gibi Allah’tan başkası kulluk edilmeye layık değildir. Allah ism-i şerifini her gün çokça tekrarlayan kimse basiret sahibi olur. Lafza-i celâl her ismin vasfını ihtiva eden isimdir. İsimlerin ilkidir.

    er-Rahmân

    Rabbü’l-âlemîn öyle büyük ihsan sahibidir ki dostunu da düşmanını da tam bir cömertlikle ve türlü nimetlerle rızıklandırıp besler. Kıldığı bir namazın ardından Allah Teâlâ’nın bu ismini çokça tekrarlayan kimsenin kalbinden gaflet ve merhametsizlik kalkar.

    er-Rahîm

    Cenâb-ı Hak müminlere karsı öyle çok ihsan edicidir ki onlara iman ve ebedî cennet vermiştir. Allah Teâlâ’nın bu ismini her gün çokça tekrarlayan kimse yumuşak kalpli ve merhametli olur.

    Ârif kimsenin bu isimlerden nasibi şudur:

    er-Rahmân ve er-Rahîm ism-i şerifleriyle ârif, kalbine ve bedenine yönelir. Böyle olunca kalbi zikirle, bedeni de ibadetle meşgul olur. Allah Teâlâ’nın kullarına merhamet eder. Mazlumu zalimden, zalimi de mazlumdan ayırır. İsyana düşmüşleri ve günaha saplanmışları vaaz ve nasihatle doğru yola çağırır. Onların eziyetlerine sabreder, muhtaç kimselerin de sıkıntılarını giderir.

    el-Melik

    Hak Teâlâ öyle bir padişahtır ki dünya ve ahiret O’nun mülküdür. Bu dünyada malı ve mülkü olanlar, O’nun kahru gayreti yanında zayıf ve güçsüzdür. Allah Teâlâ’nın bu ismini her gün çokça tekrarlayanın kalbi nurlanır.

    Ârif kimsenin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif, bir kimsenin her ne kadar malı ve mülkü çok olsa da onu aciz ve muhtaç bilir. Zira ârif kimse böyle insanlara iltifat etmez. Yönünü ancak Rabbü’l-âlemîn’e çevirir. Böyle olunca geçici dünya mülkü onun hizmetçisi olur, emri altına girer.

    el-Kuddûs

    Allah Teâlâ her türlü eksik ve noksanlıklardan münezzehtir. O’nun zatının künhünü idrakten yeryüzü ve gökyüzündekiler acizdir. Cenâb-ı Hakk’ın bu ismini zeval vaktinde yani güneşin gökyüzünün ortasından batıya doğru hareket etme zamanında çokça söyleyen kimsenin kalbi manevi kirlerden temizlenir.

    Ârif kimsenin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif, gönlünü bütün beşerî bağlardan, nefsanî isteklerden ve şeytanın vesveselerinden temizler. Zâhirini şeriat ile süsleyerek Allah Teâlâ’nın katında yakınlık bulur, O’nun mahbubu olur. Nitekim Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurmuştur:

    ‎اِنَّ‭ ‬اللّٰهَ‭ ‬يُحِبُّ‭ ‬التَّوَّاب۪ينَ‭ ‬وَيُحِبُّ‭ ‬الْمُتَطَهِّر۪ينَ‭ ‬

    “Şunu iyi bilin ki Allah tövbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever” (Bakara 2/222).

    es-Selâm

    Allah Teâlâ her türlü ayıptan ve âfetten münezzehtir. O selâmete çıkarandır, cennette ikram sahibidir. Nitekim âyet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:

    ‎سَلَامٌ‭ ‬قَوْلاً‭ ‬مِنْ‭ ‬رَبٍّ‭ ‬رَح۪يمٍ

    “Onlara merhametli Rabb’in söylediği selâm vardır” (Yâsîn 36/58).

    Manevi hastalıklardan kurtulmak için Allah Teâlâ’nın bu ism-i şerifini her gün çokça tekrarlayan kimsenin kalbi sıhhat bulur.

    Ârif kimsenin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif, kendini kötü sıfatlardan temizleyerek bunları sıfat-ı hamideye yani övülmeye değer vasıflara döndürür. Selâm membaıyla kurtuluşa erenler zümresine katılır.

    el-Mü’min

    Allah Teâlâ bu ismi ile ceza günü kullarını gazabından korur, dostlarının kalbine huzur verir. Bu ism-i şerif ile sıfatlanan veya bu ismi çokça tekrarlayan kimse zâhirî ve bâtınî tehlikelerden korunur. Şeytanın saldırıları ona hiçbir zarar veremez.

    Ârif kimsenin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif, hak üzere olanlara inkârdan ve diğer insanların şikâyet ve itirazlarından emn u eman verir.

    el-Müheymin

    Cenâb-ı Hak kullarının bütün işlerini ve hallerini gözetleyendir. Kullarını koruyup onlara sığınak olandır. Gusül abdestinden sonra bu ism-i şerifi çokça tekrarlayan kimse bâtınî yönden şeref bulur.

    Ârif kimsenin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif, Allah Teâlâ’nın rızasının dışına çıkmamak için bütün sözlerine, işlerine ve hallerine dikkat eder.

    el-Azîz

    Allah Teâlâ her şeyin üzerine galiptir. Hiçbir şeyin O’ndan kaçmaya gücü yetmez. Her kim kıldığı bir namazdan sonra bu ism-i şerifi tekrarlarsa dünya ve ahirette hiç kimseye muhtaç olmaz.

    Ârif kimsenin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârifin Cenâb-ı Hakk’a olan itaati artar, Allah Teâlâ’ya karşı muhalefetten sakınır ve O’nun kullarının ihtiyaçlarını gidermeye çalışır.

    el-Cebbâr

    Rabbü’l-âlemîn çok büyük ve azametlidir, kullarının işlerini düzeltip felâha erdirendir. Her kim bu ism-i şerifi çokça tekrarlarsa zalimin eline tutsak olmaz.

    Ârif kimsenin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif, hem kendisi hem de diğer müslümanlarla ıslah olur ve kurtuluş bulur.

    el-Mütekebbir

    Büyüklük ve yüceliğin tek ve gerçek sahibi Hak Teâlâ’dır. Her kim helâl yoldan olan cimadan önce bu ismi çokça tekrarlarsa o kişinin evladı zâhid olur.

    Ârif kimsenin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif kendini hakir görür. Dünya ve ahiret lezzetlerine rağmen Allah Teâlâ’dan başkasıyla kurbiyyette bulunmaz. Şeyhimiz (Hâce Bahâeddin Nakşibend [kuddise sırruhû] ) şu mısraları çok tekrarlardı.

    Beyit:

    ‎به‭ ‬لذتهای‭ ‬جسمانی‭ ‬غــــمت‭ ‬را‭ ‬کی‭ ‬فروشم‭ ‬من

    ‎که‭ ‬دادن‭ ‬ابلهی‭ ‬باشد‭ ‬به‭ ‬سیری‭ ‬من‭ ‬و‭ ‬سلوی‭ ‬را

    Be lezzethâ-yi cismânî gamet râ key furûflem men

    Ki dâden eblehî bâfled be sîrî men u selvâ râ

    [Senin gamını cismanî lezzetlere nasıl satarım? Men (kudret helvası) ve selvâyı (bıldırcın) sarımsağa değişmek aptallıktır.]

    el-Hâlik

    Hak Teâlâ her şeyi yaratan ve yarattıklarına hikmetle ölçü verendir.

    el-Bârî

    Cenâb-ı Hak yarattığı her şeyi kudretiyle tertip ve düzene koyandır.

    el-Musavvir

    Allah Teâlâ yarattığı bütün mahlûkatın sûretine âletsiz ve layıkıyla şekil verendir. Ârif kimsenin bu üç isimden (el-Hâlik, el-Bârî, el-Musavvir) nasibi şudur: Ârif bu isimlerle, yaratılandan yaratana ulaşır ve artık yaratılanla meşgul olmaz. Böylece kötü bir akibete uğramaz.

    el-Gaffâr

    Allah Teâlâ günahları örtücüdür. Kişi her ne kadar çok günahkâr olup kötü işler yapmış olsa da Rabbü’l-âlemin suçları affedicidir. Her kim cuma namazından sonra çokça, “Ey Gaffâr olan Allah’ım! Günahlarımı bağışla” derse bağışlananlardan olur.

    Ârif kimsenin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif, diğer insanların kusurlarını örter ve onlara nasihatta bulunarak doğru yola çağırır.

    el-Kahhâr

    Allah Teâlâ isyan ehlini kahru perişan edicidir. Onların dayanaklarını, âdetlerini ve yollarını yok edicidir. Bu ism-i şerifi hergün çokça tekrarlayan kimsenin ihtiyaçları giderilir.

    Ârif kimsenin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif, nefs-i emmâreyi muhalefet kılıcıyla keser. Cinnî ve beşerî şeytanları mahvu perişan ederek kalp yurdundan çıkarır. Şeriat siyasetiyle fasıkları yenilgiye uğratır.

    el-Vehhâb

    Allah Teâlâ karşılıksız bolca ihsan edici ve sebepsiz fazlaca kerem kılandır. Kuşluk namazından sonra bu ismi çokça söyleyen kişi, kimseye muhtaç olmaz. Bir ihtiyacı varsa ferahlığa kavuşur.

    Ârif kimsenin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif, bütün ihtiyaçlarını Rabbü’l-âlemîn’den ister ve kendisine ihsan edilenlerle ihtiyaç sahiplerinin sıkıntılarını giderir.

    er-Rezzâk

    Allah Teâlâ yarattığı bütün mahlûkata karşılık beklemeden rızık verendir. Sabah namazından önce seher vaktinde sağdan başlayarak sırasıyla evinin dört köşesinde kıbleye yönelerek çokça “Yâ Rezzâk” diyen kimse fakirlikten kurtulur.

    Ârif kimsenin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile arif, Cenâb-ı Hak’tan başkasına ihtiyacını bildirmez, rızık derdi çekmez. Diğer rızıklandırılmış mahlûklara da kendisine ihsan edilen nimetlerden dağıtır, onları kapısından geri çevirmez.

    el-Fettâh

    Allah Teâlâ kullarının arasında hüküm vericidir. Biçarelerin ve acizlerin önlerindeki kapıları açıp yardım edendir. Bu ismin bereketiyle yeryüzü ve gökyüzündeki işler açılır. Sabah namazından sonra çokça “Yâ Fettâh” diyen kimsenin kalbinden zulmet kalkar.

    Ârif kimsenin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif, zalimlerin zulmünü defetmeye, mazlumların yardımcısı olmaya gayret eder. Lutuf ve ihsanla kimsesizlerin ihtiyaçlarını giderir.

    el-Alîm

    Cenâb-ı Hak dünya ve ahiretteki gizli-açık bütün her şeyi en iyi bilendir. Bu isim O’nun zatî sıfatlarındandır. Hergün kalbinden çokça “Yâ Alîm” diyen kimse Hak Teâlâ’nın marifetini bulur.

    Ârif kimsenin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif, zâhirî ve bâtınî ilimlerin tahsiliyle meşgul olur. Allah Teâlâ’ya karşı muhalefetten sakınır ve Rabbü’l-âlemîn’in kendisini her an gördüğünü bilir.

    el-Kâbıd

    Hak Teâlâ kullarının rızıklarını ve bütün hallerini kabzedendir, tutandır. Melekü’l-mevt yani ölüm meleği, ruhları bu ismin bereketiyle kabzeder. Bu ismi çokça tekrarlayan kimse açlık sıkıntısı çekmez.

    el-Bâsıt

    Cenâb-ı Hak kullarının rızıklarını genişleten ve âriflerin gönüllerini ferahlatandır. Mikâil (a.s) yağmurları bu ismin bereketiyle yeryüzüne gönderir. Her kim seher vaktinde avuçlarını açıp bu ismi çokça tekrarladıktan sonra ellerini yüzüne sürerse fakirliğe düşmez.

    Ârif kimsenin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif, darlıkta sabreder, ferahlıkta şükreder. Kabz anında Cenâb-ı Hakk’ın celâlini görür, bast anında O’nun cemâlini müşahede eder. Şâh-ı Nakşibend [kuddise sırruhû] bize kabz halinde tövbe ve istiğfarı, bast halinde ise şükrü emrettiler. Buyurdular ki, “Bu iki hale de riayet etmek ‘vukûf-i zamânî’dendir.” Yine buyurdular ki, “Derviş vâkıalara iltifat etmemelidir. Zira bu, çok ibadetin kabul edildiğinin delili değildir. Derviş, kabz ve bast hallerinin sahibi olmaya gayret etmelidir ki böylece,

    ‎وَف۪ٓي‭ ‬اَنْفُسِكُمْۜ‭ ‬اَفَلَا‭ ‬تُبْصِرُونَ

    ‘Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz?’ (Zâriyât 51/21) âyet-i kerimesinin sırrı kendisine malum olsun.”

    Bu hususta şu fakirin (Ya‘kûb-i Çerhî’nin) kalbine şöyle geliyor:

    ‎وَهُوَ‭ ‬الَّذ۪ي‭ ‬جَعَلَ‭ ‬الَّيْلَ‭ ‬وَالنَّهَارَ‭ ‬خِلْفَةً‭ ‬لِمَنْ‭ ‬اَرَادَ‭ ‬اَنْ‭ ‬يَذَّكَّرَ‭ ‬اَوْ‭ ‬اَرَادَ‭ ‬شُكُوراً

    “İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren de O’dur” (Furkân 25/62) âyet-i kerimesinde bu iki hale işaret vardır. Göğüslerin genişlemesi ve daralması O’ndan bilinmelidir. Nitekim Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî [kuddise sırruhû] Divân-ı Kebîr’inde şu mısraları dile getirmiştir:

    Beyit:

    ‎اگر‭ ‬پنهان‭ ‬شوی‭ ‬از‭ ‬من‭ ‬همه‭ ‬تاریکی‭ ‬و‭ ‬کفرم

    ‎اگر‭ ‬پیدا‭ ‬شوی‭ ‬بر‭ ‬من‭ ‬مسلمانم‭ ‬بجان‭ ‬تو

    Eger pinhân flevî ez men heme târîkiyû küfrem

    Eger peydâ flevî ber men müselmânem be-cân-i tû

    [Eğer benden gizli kalırsan, her an karanlık ve küfürdeyim. Eğer ortaya çıkarsan senin canınla müslümanım ben.]

    Büyüklerden bir zat bu anlamda şöyle demiştir:

    “Kabz ve bast halinde velîlerde görülen haller, vahiy anında nebilerde görülen haller gibidir.”

    el-Hâfıd

    Rabbü’l-âlemîn isyan ehlini ve kâfirleri alçaltandır. Hz. İbrahim [a.s] ve Hz. Musa [a.s] bu ismin bereketiyle düşmanların elinden kurtulmuştur. Düşmanının elinden kurtulmak niyetiyle bu ismi çokça tekrarlayan kimse kurtuluş bulur.

    er-Râfi‘

    Allah Teâlâ teslimiyet sahiplerini ve iman ehlini yüceltendir. Bütün melikler bu isimle mülk sahibi olurlar. Gökyüzünün sütunsuz halde ayakta durması bu ismin bereketiyledir. Gece yarısında veya gün ortasında çokça “Yâ Râfi‘” diyen kimse seçkinlerden olur.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif, dostluk ve yarenlikle Cenâb-ı Hakk’ın velilerini üstün tutar, O’nun düşmanlarını kahır ve heybetle zelil kılar.

    el-Muiz

    Hak Teâlâ ihsan ettiği ibadet ve iman nimetleriyle kulunu aziz kılandır. Perşembe ve cuma günleri aksam vaktinden sonra bu ismi çokça tekrarlayan kimse insanların arasında heybetli ve vakarlı olur.

    el-Müzil

    Rabbü’l-âlemîn dilediğini aziz kılıp şerefli yaptığı gibi dilediğini de küfür ve isyanla zelil kılar. Zalimin zulmünden korkan kimse çokça, “Yâ Müzil” dedikten sonra secdeye varır ve düşmanının ismini söyleyerek “Yâ Rabbi! Beni onun elinden kurtar!” derse, kurtuluş bulur.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif, ibadet ve taat ederek izzeti Hak Teâlâ’dan arar, günaha düştüğünde ise zelilliğini O’ndan görür. Allah Teâlâ bu isimle ibadet ve taat ehlini üstün tutar, isyan ehlini ise zelil kılar.

    es-Semî‘

    Allah Teâlâ açık-gizli bütün sesleri işitendir. O’nun duyması kulakla değil, zatına has kudretiyledir. Her şeyi layıkıyla duyan Cenâb-ı Hak korkmuş ve dehşete uğramışların isteklerini yerine getirir. Bu isim Allah Teâlâ’nın sübûtî sıfatlarındandır. Her kim perşembe günleri kuşluk namazının ardından çokça “es-Semî‘” dedikten sonra dünya kelâmı konuşmadan dua ederse, duasına icâbet edilenlerden olur.

    el-Basîr

    Allah Teâlâ her şeyi görendir. O’nun görmesi göz ile değil zatına has kudretiyledir. Bu isim Cenâb-ı Hakk’ın sübûtî sıfatlarındandır. Nebiler bu ismin bereketiyle yükseliş bulmuşlardır. Veliler bu ismin azametiyle mukarreb olurlar. Bu ismi düzgün bir itikad ile cuma namazının sünneti ve farzı arasında çokça tekrarlayan kimse ilâhî inâyet nazarına nâil olur, sırların mahremi olur.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif kendi hal, fiil ve sözlerinden haberdar olur. Allah Teâlâ’ya muhalefetten sakınır.

    el-Hakem

    Allah Teâlâ eksiksiz ve en doğru şekilde hüküm verendir. Gece yarısında bu ismi çokça tekrarlayan kimse manevi sırların mahremi olur.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif kalben ve ruhen Allah’ın hükümlerini kabul eder. Haddini aşmışların bâtıl işlerinden uzak durur.

    el-Adl

    Rabbü’l-âlemîn hakkı ve gerçeği bilerek en doğru hükmü verendir. Cuma gecesi bu ismi çokça tekrarlayan kimse bütün mahlûkatın hürmet ve saygısını kazanır.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif kazaya razı olur, bütün varlığıyla Hakk’ın hükmüne bağlı olduğunu gösterir.

    el-Latîf

    Cenâb-ı Hak bütün gizli-açık işlerin inceliklerini bilendir. İnce ve sezilmez yollardan kullarına çeşitli faydalar ikram edendir. Her kim bir zorlukla karşılaşır da abdest dualarından sonra çokça “Yâ Latîf” derse sıkıntısından kurtulur.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif, bâtınını zâhirindeki kötü işlerden temizler, büyük-küçük herkese iyilikte bulunur.

    el-Habîr

    Allah Teâlâ gizli-açık bütün işlerden haberdar olan,  zâhire ve bâtına ait haberleri dilediği kullarına dilediği kadar haber verendir. Nefs-i emmâresine tutsak olan kimse bu ismi çokça söylerse ondan kurtuluş bulur.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif hüsrana uğramamak için isyan ehlinden sakınır.

    el-Halîm

    Hak Teâlâ sabırlıdır, suçlara karşı hemen ceza vermeyen yumuşak davranan, süre verendir.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile arif öfke ve kızgınlıktan uzak durur. Tahammüllü olur ve intikam duygusuyla, aceleyle hareket etmez. Her kimin gemisi denizde ve nehirde kalırsa bu ismi söylesin.

    el-Azîm

    Allah Teâlâ öyle büyüktür ki büyüklüğüne kimse denk olamaz. Akıl O’nun künhünü anlamakta acizdir. Her kim kalbinden çokça “Yâ Azîm” derse bütün mahlûkata karşı aziz olur.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu isim-i şerif ile ârif kendini hakir ve aşağı görür. Her fırsatta Cenâb-ı Hakk’ın büyüklüğünü düşünür.

    el-Gafûr

    Allah Teâlâ kullarının günahlarını örtendir, günahkârları bağışlayandır. Her gün çokça “Yâ Gafûr” diyen kimsenin kalbinden zulmet kalkar.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif günahkârlara karşı gözünü kapatıp onları sonsuz affedici olan Cenâb-ı Hakk’a havale eder.

    Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretleri Dîvân-ı Kebîr’inde şu mısraları yazmıştır,

    Beyit:

    ‎پیش‭ ‬جوش‭ ‬عفو‭ ‬بی‌حد‭ ‬تو‭ ‬شاه

    ‎توبه‭ ‬کردن‭ ‬از‭ ‬گناه‭ ‬آمد‭ ‬گناه

    Pîfl-i cûfl-i afv-i bî-hadd-i tu flâh

    Tövbe kerden ez günâh âmed günâh

    [Ey padişah! Senin sonsuz olan affının coşkunluğuna karşı tövbe etmek günah sayılır.]

    eş-Şekûr

    Cenâb-ı Hak kendi rızası için yapılan işleri daha ziyadesiyle karşılayan, mükâfatlandırandır.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif Allah Teâlâ’nın şükrünü yerine getirir, insanlara karşı hoşnutluğunu ifade eder. Bir an olsun Rabbü’l-âlemîn’den gafil olmaz. Gözlerine perde inen kimse her gün çokça “Yâ Şekûr” der ve ellerini suya batırıp yüzüne sürerse şifa bulur.

    el-Alî

    Hak Teâlâ’nın zatı her şeyden daha yücedir. Öyle ki bunu anlamakta akıllar acizdir. Bu ismi çokça tekrarlayan kimse fakir ise fakirlikten kurtulur, garip ise istediği şehre ulaşır.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif nefsinin isteklerine boyun eğmekten kurtulur.

    el-Kebîr

    Allah Teâlâ mülk, melekût ve ceberût âlemlerinde en yücedir. Bu isim karşısında bütün mahlûkat çaresiz ve mağluptur.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif zat ve sıfatların büyüklüğünün sahibinin ancak Cenâb-ı Hak olduğunu bilir. Hiçlik ve acizliği de kendisinden bilir.

    el-Hafîz

    Rabbü’l-âlemîn kıyamet gününde karşılıklarını vermek için kullarını gece-gündüz koruyup gözetendir, onların işlerini bütün incelikleriyle bilendir. Hz. Nuh [a.s] bu ismin bereketiyle kurtuluş bulmuştur. Sudan, ateşten, şeytandan, cinlerden ve namahreme bakmaktan korkusu olan kimse bu ismi çokça tekrar ederse güvende olur.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif kendini nefsinin hevasından, şehvetten, hiddetten ve tehlikeli işlerdeki saldırılardan korur.

    el-Mukît

    Cenâb-ı Hak mahlûkatın yaşaması için gıda ve azıkları yaratandır. Musibetler karşısında takati kalmayıp gözyaşı döken kimse bu ismi çokça tekrarlarsa selâmet bulur.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif insanlara yiyecek bahşederek, onların ruhlarına İslâm’ın yolunu gösterir.

    el-Hasîb

    Allah Teâlâ kullarına dünya ve ahirette yeterli olandır. Bütün yarattıklarının hesabını görendir. Bir kimseden korkusu olan kimse her sabah ve akşam çokça “Hasbiyallahü’l Hasîb” (her şeye yeten Allah bana yeter) derse selâmet bulur. Bu ismi söylemeye peşembe günü başlamalıdır.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif mahlûkatın ihtiyaçlarını gidermek için en güzel şekilde gayret eder. Hesap günü hesaba çekilmeden önce kendini hesaba çeker. Tedbirini alır, tövbe eder ve hak sahiplerinin hakkını iade eder. Nitekim Resûlullah [sallallahu aleyhi vesellem] hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

    ‎حَاسِبُوا‭ ‬أَنْفُسَكُمْ‭ ‬قَبْلَ‭ ‬أَنْ‭ ‬تُحَاسَبُوا

    “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin.”

    Yine ârif bu ism-i şerif ile ikindi namazlarından sonra hergün kendini hesaba çekmekle meşgul olur.

    el-Celîl

    Hak Teâlâ öyle azamet sahibidir ki taliplerinin gönlünü önce Celâl’inin mükâşefesiyle eritir, sonra Cemâl’inin mütalaasıyla okşar. Halk içinde itibar ve yücelik bulmak isteyen kimse bu ismi çokça tekrar etmelidir.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif her iki sıfatın da (Cemâl ve Celâl) mazharı olmaya gayret eder. Şah-ı Nakşibend hazretleri buyurdular ki:

    Mürşid, müridini bu iki sıfat için terbiye etmelidir ki böylece salik Rabbü’l-âlemînin cemâl sıfatını celâl ve celâl sıfatını da cemâl görsün.”

    Yine bu hususta Şah-ı Nakşibend’in [kuddise sırruhû] halifesi olan Hâce Alâeddin Attâr hazretlerinin şöyle buyurduklarını işittim:

    “Eğer Allah Teâlâ’nın cemâli olmasaydı, celâli âlemi yakardı. Eğer celâli olmasaydı, cemâli âlemi gözleri kamaştıracak bir aydınlığa gark ederdi.”

    el-Kerîm

    Allah Teâlâ kullarına karşılıksız bol rızık verendir. Öyle ki bu durum hayal edilemez bir ölçüdedir. Kendisine karşı günah işleyenleri affeder, isyan edenlere azabını ve kahrını göstermekte sabreder. Bu ismi gece yatağa girdikten sonra uyuyana kadar çokça tekrarlayan kimseye melekler, “Allah sana cömertliğiyle ihsan etsin” diye dua ederler.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif insanlara minnetsiz ikramda bulunur, çokça bağışlayıcı olur.

    er-Rakîb

    Rabbü’l-âlemîn bütün kullarının bâtınlarını ve zâhirlerini görüp gözetendir. Bu ismi çokça tekrarlayan kimse malı, mülkü ve ailesi üzerinde hüküm sürer, selâmette kalır.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif kalbini şeytanın vesveselerinden ve nefs-i emmârenin isyanlarından korur.

    el-Mücîb

    Hak Teâlâ kullarının dualarına icabet edendir. Onların isteklerini ihsan edendir. Hz. İsmail [aleyhisselâm] bu ismin bereketiyle keskin bıçaktan kurtulmuştur.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif iki âlemde de muradını bulmakla müşerref olmak için Cenâb-ı Hakk’ın emirlerini ve yasaklarını kalben ve ruhen kabul eder.

    el-Vâsi‘

    Cenâb-ı Hak sonsuz ilmiyle her şeyi kuşatandır, tam bir kerem ile nimet verendir. Bir şeye gücü yetmeyen kimse bu ismi çokça tekrarlarsa ihtiyacı giderilir.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif havasın ve avamın nimet bolluğu için gayret eder.

    el-Hakîm

    Allah Teâlâ bütün işlere hükmeden ve onları doğru kılandır. Müşkil bir işle karşılaşan kimse çokça “Yâ Hakîm” derse selamet bulur.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif her ne görürse ve bilirse doğru görür, doğru bilir. Her şeyin ilâhî hükmün gereği olduğuna inanır. Eğer ârif bir hususta O’nun hikmetinin hakikatini anlayamazsa,

    ‎رَبَّنَا‭ ‬مَا‭ ‬خَلَقْتَ‭ ‬هٰذَا‭ ‬بَاطِلاًۚ

    “Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın” der (Âl-i İmrân 3/191).

    Ferîdüddin Attâr [kuddise sırruhû] bir gazelinde şu mısraları söylemiştir,

    Beyit:

    ‎هر‭ ‬آن‭ ‬نقشی‭ ‬که‭ ‬بر‭ ‬صحرا‭ ‬نهاديم

    ‎تو‭ ‬زيبا‭ ‬بين‭ ‬که‭ ‬ما‭ ‬زيبا‭ ‬نهاديم

    Her ân nakflî ki ber sahrâ nihâdîm

    Tu zîbâ bîn ki mâ zîbâ nihâdîm

    [Sahrada bıraktığımız her nakşı güzel gör ki biz o nakışları güzel bıraktık.]

    el-Vedûd

    Hak Teâlâ itaatkâr kullarını çok seven ve sevilmeye gerçekten layık olandır. Bu isim karı-koca arasındaki muhabbeti artırmak ve bir kimse ile dostluk kurmak için çokça tekrarlanır.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif Rabbü’l-âlemîn’i tanıyıp O’nun muhibbi olur ve salih kullarına ulaşır.

    el-Mecîd

    Allah Teâlâ azameti, büyüklüğü ve hâkimiyeti sonsuz olandır. Bütün iyilik ve ihsanların sahibi O’dur. Baras ve cüzzam hastalıklarından korkusu ve tehlikesi olan kimse eyyam-ı biyz yani hicri ayların 13. 14. ve 15. günlerindeki oruçlarında iftar vaktinde çokça “Yâ Mecîd” derse şifa bulur.

    Arifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif halk içinde şan ve şeref kazanır, insanlara iyilik ve güzellik verir.

    el-Bâis

    Rabbü’l-âlemîn ölü bendenlere hayat verendir, kendisine yönelenlerin ruhlarını ve kalplerini ferahlatandır.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif ahireti için önlem almaya ve hazırlanmaya gayret eder. Ölmüş kalplere doğru yolu göstererek onları canlandırır. Uyumadan önce elini göğsüne koyarak çokça, “Yâ Bâis” diyen kimsenin ölmüş kalbi hayat bulur.

    eş-Şehîd

    Allah Teâlâ kullarına en mükemmel şekilde şahitlik eden, yarattıklarının halini en iyi şekilde bilendir. Evladı sözünü dinlemeyen anne-babalar sabah namazı vaktinde çokça “Yâ Şehîd” derse, çocukları itaatkâr olur.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif isyan ve günahlardan kaçınır. Devamlı doğruluk üzere kalır.

    el-Hak

    Hak Teâlâ varlığı gerçek ve doğru olandır. Büyüklüğe ve yüceliğe layık olandır. Bu isim Cenâb-ı Hakk’ın zatî sıfatlarındandır. Her kimin kaybolan bir şeyi olursa bu ismi şerifi çokça tekrarlarladığında aradığını bulur.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif Allah Teâlâ’yı izzet ve bekâ sahibi bilir. O’nun dışındakileri ise acziyet ve fenâ ehli… Böyle olunca Hakk’a tam manasıyla yönelir. Hakiki imanla vasıflanmak için O’nun mükafatlarını mecazî görür.

    el-Vekîl

    Rabbü’l-âlemîn kendisine güvenen kullarının işlerini en iyi şekilde yoluna koyandır. Herhangi bir hususta korkusu olan kimse bu ismi çokça tekrarlarsa güvende olur.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif Hak Teâlâ’ya tam manasıyla teslim olur. İşlerini O’na havale eder, O’ndan başkasından bir şey istemez. Muhakkak ki en doğrusunu Rabbü’l-âlemîn bilir.

    el-Kavî

    Allah Teâlâ gücü ve kudreti sınırsız olandır. Hiçbir şey O’nu aciz bırakamaz.

    el-Metîn

    Cenâb-ı Hak gücü ve kudreti asla azalmayandır, kuvvet ve kudret sahibidir.

    Bu iki isim de (el-Kavî ve el-Metîn) Allah Teâlâ’nın zatî sıfatlarındandır. Ârifin bu isimlerden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerifler ile ârif kendini aciz ve zayıf görür, güç ve kudreti O’nda arar.

    el-Velî

    Allah Teâlâ kendisine yönelenlere dost olandır.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif Cenâb-ı Hakk’ı tanıyıp O’na ve salih kullarına dost olur. Hakk’ın veli kullarına dostlukta tereddüt etmez. O’nun dostlarına hürmet eder, yollarından ayrılmaz.

    el-Hamîd

    Hak Teâlâ bütün güzelliklerle muttasıftır. Tüm mahlûkatın diliyle övgüye, hamde layık olandır.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif sıfat-ı hamideyi (övülmüş sıfatları) elde edip sıfat-ı zemimeden (yerilmiş sıfatlardan) kurtulmaya gayret eder.

    el-Muhsî

    Cenâb-ı Hak her şeyin sayısını bilen ve bütün işlere güç yetirendir.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif zâhirî ve bâtınî nimetleri sayar, onların şükrünü eda etmek için gücü nispetinde çabalar.

    Mısra:

    ‎ای‭ ‬شکر‭ ‬نعمتهای‭ ‬تو‭ ‬چند‭ ‬آنکه‭ ‬نعمتهای‭ ‬تو

    Ey şükr-i ni‘methâ-yi tû çend ânki ni‘methâ-yi tû

    [Ey nimetlerinin şükrü, nimetleri kadar çok olan Allah’ım!]

    el-Mübdî

    Allah Teâlâ mahlûkatı maddesiz, örneksiz olarak ilk baştan yaratandır, kâinatı yoktan var edendir.

    el-Muîd

    Rabbü’l-âlemîn varlıkları yok ettikten sonra tekrar diriltendir.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif ahiret hayatını dünya hayatına tercih eder.

    el-Muhyî

    Allah Teâlâ bedeni ruh, kalbi de iman ile yaşatandır. En doğrusunu Cenâb-ı Hak bilir.

    el-Mümît

    Hak Teâlâ yarattığı mahlûkatın hayatına ölüm kazasıyla ancak kendisi son verendir. Küfür ve isyan yolunu seçenlerin ruhlarını öldürendir.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif ilâhî feyiz istikametiyle kalbini diriltir, kötü huylarını güzel ahlâka tebdil için gayret eder. Zira ilâhî teyid ve kayyûmî cezbeler ölü kalpleri diriltir, doğru yolu bulmak isteyen kulun kalp yurdunu kahhârî nazarla mâsivâdan çekip çıkartır.

    el-Hay

    Cenâb-ı Hak ezelî ve ebedî hayat sahibi olup O’nun hayatı ruhtan ve ölümden münezzehtir.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif hakikî iman ve ledünnî ilim ile hayat bulur.

    el-Kayyûm

    Allah Teâlâ sürekli diridir ve mülk sahibidir. Her şey O’na muhtaçtır, O ise hiçbir şeye muhtaç değildir. Cenâb-ı Hakk’ın varlığı zatıyla kaimdir, bütün mahlûkatın dirilişi ancak O’nunladır.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif mâsivâdan yüz çevirir. Her anında tam bir tevecühle Cenâb-ı Hakk’a yönelir ve istikamet üzere hareket eder. Düşmüşlerin yolunu hakikate ulaştırır.

    el-Vâcid

    Hak Teâlâ dilediği şeye güç yetirendir. Dilediğini bilen, isteyen ve bulandır.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif kendisini Rabbü’l-âlemîn’e muhtaç görür, O’nun katında acizliğini bilir.

    el-Mâcid

    Cenâb-ı Hak yüceliğin ve büyüklüğün gerçek sahibidir.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif kendisini eksik ve hakir bilir.

    el-Vâhid

    Allah Teâlâ adet yönüyle kendi fiillerinde ve zatında tektir. 

    el-Ehad

    Allah Teâlâ ölçü yönüyle kendi sıfatlarında yegâne olandır.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şeriften ârifin nasibi; taklidî iman, yakîn ve müşâhede mertebelerindeki derecelerine göredir.

    es-Samed

    Rabbü’l-âlemîn ihtiyaçları ve sıkıntıları giderendir, kendisinin ise hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif Allah Teâlâ’dan başka maksadın ve melcein olmadığını bilir.

    el-Kâdir

    Cenâb-ı Hak sonsuz güç ve kudret sahibidir. Her istediğini istediği gibi, sonsuz güç ve kudretiyle yapandır.

    el-Muktedir

    Allah Teâlâ gücü her şeye yeten, her şeyi dilediği duruma getiren, kuvvet sahipleri üzerinde istediği gibi tasarruf edendir.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif Cenâb-ı Hak’tan başka hakiki kuvvet ve kudret sahibinin olmadığını bilir. Kendini ve Rabbü’l-âlemîn’in dışındaki her şeyi O’nun sonsuz kudretinin esiri olarak görür.

    el-Mukaddim

    Allah Teâlâ itaat edenleri öne alandır.

    el-Muahhir

    Cenâb-ı Hak isyan ehlini geriye bırakandır.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif izzet ve hürmeti Hak Teâlâ’ya olan taati sebebiyle bilir. Alçalmayı ve hakirliği de O’na olan isyanından…

    el-Evvel

    Allah Teâlâ her şeyden önce vardı, O’nun varlığının başlangıcı yoktur.

    el-Âhir

    Allah Teâlâ hep var olacaktır, O’nun varlığının sonu yoktur.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif her şeyin bekâ ve fenâsını O’ndan bilir. Varlık O’ndandır ve her şey O’na dönecektir.

    ez-Zâhir

    Allah Teâlâ gökyüzünde ve yeryüzünde delillerle varlığı apaçık görünendir.

    el-Bâtın

    Cenâb-ı Hak zatını gizleyendir. Akıl ve zan ile O’nun künhünü bilmenin imkânı yoktur.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif âlemdeki her zerrede O’nun varlığının delilini görür, bütün mahlûkatın var oluşunu O’ndan bilir.

    el-Vâlî

    Hak Teâlâ âlemi hakkıyla idare edendir.

    el-Müteâlî

    Allah Teâlâ’nın zatı öyle yücedir ki insanların hayal, zan, düşünce ve sözlerinden uzaktır.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif iki âlemde de aziz olmak için Rabbü’l-âleminin emir ve yasaklarına tam manası ile riayet eder.

    el-Berr

    Allah Teâlâ iyilik yapandır, muhsindir. İyilik ve lutufla, kullarına karşı şefkatli ve merhametli olandır.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif gücü yettiğince mahlûkata ihsanda bulunur.

    et-Tevvâb

    Rabbü’l-âlemîn günahkâr kullarının tövbelerini kabul edendir.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif kendisine karşı kötülük yapanların özrünü kabul eder. Her ne kadar günahkâr olsa da O’nun rahmetinden asla ümidini kesmez.

    el-Müntakım

    Allah Teâlâ isyan ehlini, kâfirleri ve düşmanlarını cezalandırıcıdır.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif cihâd-ı ekber ve cihâd-ı asgar ile hareket eder.

    el-Afüv

    Allah Teâlâ günahlarından tövbe eden kimselerin kalplerini temizleyendir.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif kendisine kötülükte bulunanları elinden geldiğince affeder. Âlemdeki bütün mahlûkata inayet nazarıyla bakar.

    er-Raûf

    Cenâb-ı Hak kullarına çok merhametli ve şefkatlidir.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif âlemdeki bütün mahlûkata şefkatle ve inayet nazarıyla bakar.

    Mâlikü’l-Mülk

    Rabbü’l-âlemîn mülkün ebedî ve ezelî tek sahibidir. Dünya mülkünü düşmanlarına, ahiret mülkünü ise dostlarına verir.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif dünya ve ahiret saadetini Hak Teâlâ’dan arar.

    Zü’l-Celâli ve’l-İkrâm

    Allah Teâlâ büyüklük ve azamet sahibidir, O’nun yüceliği haktır. Büyüklüğüne sübûtî ve selbî sıfatlarında işaret olunur. Bu isimden ârifin nasibi bir önceki isimde belirttiğimiz gibidir.

    el-Muksıt

    Cenâb-ı Hak hükmünde âdil ve insaflıdır. O, bütün hüküm ve işleri denk ve birbirine uygun olandır.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif doğruluğu kendine düstur edinir.

    el-Câmi‘

    Allah Teâlâ her istediğini istediği yerde ve istediği zamanda toplayabilendir. Kıyamet gününde de mahlûkatı toplayacak olan O’dur.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif ahireti için hayırlı ve güzel ameller yapmakta istidatlı olur.

    el-Ganî

    Cenâb-ı Hak muhtaç olmayandır. O, her şeyden ve herkesten müstağnidir.

    el-Muğnî

    Hak Teâlâ fakir kullarını zahmetsiz ve eziyetsiz zengin kılandır.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif Cenâb-ı Hak’tan başkasından bir şey istemekten yüz çevirir. Herkesi fakir ve muhtaç bilir.

    el-Mâni‘

    Rabbü’l-âlemîn hikmet, kudret ve kaza ile istediği herkesten belâ ve ihsanı kaldırandır.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif ihsanı ancak Hak’tan bekler. Belâ ve musibet anında sadece O’na sığınır.

    ed-Dâr

    Allah Teâlâ elem ve zarar verecek şeyleri yaratandır.

    en-Nâfi‘

    Cenâb-ı Hak devamlı olarak bütün mahlûkata hayır ve fayda sağlayan, faydalı şeyler yaratandır.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif fayda ve zararı O’ndan bilir ve sebeplerden yüzünü çevirir. Bu ismin bereketiyle Hz. İbrahim (a.s) ateşe atıldığında yanmadı, Hz. Musa (a.s) suya girdiğinde boğulmadı.

    en-Nûr

    Allah Teâlâ bütün âlemi nuruyla aydınlatan, kalpleri ferahlatandır.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif ibadet ve taatteki kalp nurunu ve gönül huzurunu O’ndan bekler.

    el-Hâdî

    Cenâb-ı Hak kullarına yol gösteren ve onları hidayete erdirendir.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif ilim ve irşad ile cahillere yol gösterir. Kendisi de yükünden ve derdinden selâmete çıkar.

    el-Bedî‘

    Allah Teâlâ yeryüzü ve gökyüzünün güzelliklerini yenileyendir. Müminlerin kalplerini yakîn nuruyla tecdid edendir.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif bütün iyiklikleri ve güzellikleri O’ndan bilir. Mahlûkatı tanır, ceza günü çaresizliğe düşmemek için Hakk’a müteveccih olur.

    el-Bâkî

    Rabbü’l-âlemîn varlığının sonu olmayandır.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif Hak Teâlâ’yı dost edinir ve kalbini O’ndan başkasına yöneltmez. Baki olan ancak O’dur, O’nun dışındaki her şey fânidir.

    el-Vâris

    Allah Teâlâ gerçek maliktir. Yaratılmış her şey, mal, mülk ve servetler yine O’na dönecektir.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif mal ve mülkünü kendine ait olarak görmez. Sahibi olduğu her şeyin bir gün gerçek sahibine iade edileceğini bilir.

    er-Reşîd

    Cenâb-ı Hak doğru yolu gösterendir. Bu isim O’nun hak ve doğruluğunun ikrarıdır.

    es-Sabûr

    Allah Teâlâ günahkâr kullarının azabını erteleyendir.

    Ârifin bu isimden nasibi şudur:

    Bu ism-i şerif ile ârif işlerinde sabırlı olur. Günakâr insanların cezalandırılmasında aceleci olmaz. Nitekim âyet-i kerimede şöyle bildirilmiştir:

    ‎لَيْسَ‭ ‬كَمِثْلِه۪‭ ‬شَيْءٌۚ‭ ‬وَهُوَ‭ ‬السَّم۪يعُ‭ ‬الْبَص۪يرُ‭ ‬

    “O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir” (Şûrâ 42/11).

    Yani Cenâbı Hakk’a benzeyen hiçbir şey yoktur. O, bütün sesleri kulağı olmadan işitendir, her şeyi gözü olmadan görendir. Bu âyet-i kerimede teşbih (müşebbihe) ve ta‘til (muattıla)

    Esmaül Hüsna Anlamları Sırları | Allahın 99 İsmi Zikirleri Videolu Anlatım