Zamanın değişimi kaçınılmaz olarak hayatımızdaki birçok şeyi de etkiliyor, dönüştürüyor. Bu değişimlerden biri de eşlerin birbirine hitap şekillerinde görülüyor. Kocalarına “bey, efendi” diye seslenen kadınlar ve karılarına “hanım, hatun” diye seslenen erkekler tarihe karışmasa da sayıları gittikçe azalıyor. Geniş aile ortamında birbirine daha mesafeli hitaplar seçmek durumunda kalan nesle karşılık bugün çekirdek aile ortamında daha samimi ifadeler kullanılması beklenen bir değişim. Geldiğimiz noktada bunun daha tercih edilebilir bir üslup olduğu da ortada. Ancak muhabbeti, romantizmi imleyen “canım, hayatım” gibi ifadeler yanında özellikle genç evliler arasında hakarete varan ifadeler de samimiyet ve arkadaşça bir ilişkinin göstergesi olarak olumlu cümleler içinde kullanılabiliyor.
Eşe hitaben bir muhabbet unsuru olarak “aptal, salak” vb. kelimelerin yeni nesil evliler arasında giderek yaygınlaşması düşündürücü. Çünkü eşler arasındaki saygı perdesine ilk darbe bu hakaret kelimeleri ile vuruluyor. Birbirine güzel zamanlarında bile bu tür hakaret sözcükleri kullanan kişilerin kötü zamanlarında kelime seçimlerinin nerelere varacağını tahmin etmek ise zor değil. Aklın öfkeye teslim olduğu tartışmalar esnasında bir de boyutu daha da artmış hakaretlerin devreye girmesi yaşanan zor anı giderek çıkmaza sürükler. Bu nedenle niyet ne olursa olsun, dili hakarete alıştırmamak gerekiyor.
Olumsuz Duyguların İfadesinde Bile Üslup Vardır
Elbette eşler olumsuz duygularını birbirine yansıtır, yansıtmalıdır. Neticede iki robotun değil; ruhu olan, incinebilen iki insanın birlikteliğinden bahsediyoruz. Evlilik içinde sevmek, sevilmek kadar üzmek ve üzülmek de var. Olumsuz duyguların karşı tarafa yansıtılması olmasaydı yaşanan sorunların düzeltilmesi gibi bir sonuca varamazdık. Ancak böylesi bir ortamda bile üslubu korumak, saygı sınırına riayet etmek son derece mühim. Buna dair bir örneği Peygamber Efendimiz (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) ve Hz. Aişe (radiyallahu anh) arasında geçen şu güzel diyalogdan çekip alabiliriz hayatımıza:
Peygamber Efendimiz (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) bir gün Hz. Aişe’ye “Ya Aişe, ben senin bana kızdığın ve benden razı olduğun zamanları bilirim” dedi. Hz. Aişe “Nasıl biliyorsun ey Allah’ın Rasulü?” diye sordu. Sevgili Peygamberimiz şöyle cevap verdi: “Benden razı olduğun zamanlarda ‘Muhammed’in Rabbine’ diye yemin ediyorsun; kızgın olduğun zamanlarda ise ‘İbrahim’in Rabbine’ diye yemin ediyorsun.” Hz. Aişe, bunun üzerine Efendimize şu latif karşılığı verdi: “Ey Allah’ın Rasulü, vallahi doğru söylüyorsun. Ancak ben kızdığımda sadece senin ismini dilimden bırakırım.” (Buhari, Nikah, 108)
Efendimize darıldığını bir şekilde ona hissettiren Hz. Aişe annemizin üslubundaki nahifliğin yanında bu tavrı görmezden gelmeyen hatta bizzat kendisi dile getiren Efendimizin bu ince yaklaşımı kalbimizi yumuşatıyor.
İyi zamanlarda eşimize nasıl hitap ettiğimiz konusuna dönecek olursak, yine Efendimizin içimizi şenlendiren bir başka tutumu ile karşılaşırız. Sevgili Peygamberimiz, Hz. Aişe’ye zaman zaman “Aiş” diye hitap ederdi. “Aiş” yani “Aişecik.” Aynı anda hem sevgi hem samimiyet hem de şefkat barındıran bu ifade, aradaki mesafeleri kaldıracak ama aynı zamanda saygıyı da koruyacak şekilde eşimize nasıl hitap edeceğimizi gösteriyor. Onların izinde, sevgi ve saygıyı kaybetmeden hayat arkadaşlığımıza devam edebilmek dileği ile…