İki ay kadar önceydi. Oturmuş, paçalarım sıvalı olduğu hâlde abdest almak için bekliyordum. Boş kalmış olmamak için telefonumu aldım ve Instagram hesabıma girdim. Keşfet butonu çok uzakta değildi, dokundum. Dakikalar sonra aşağıdan yukarıya doğru kayan ekranda kaç video izlediğimi hatırlamıyorum. Ancak abarttığım kesindi. Tam bir saat on beş dakikamı videolara vermiştim. Bu arada namaz vakti de bir hayli daralmıştı. Kendime kızarak yerimden kalktım ve abdestimi alıp namazımı kıldım. Çok zaman kaybetmiştim. Bunca zamanı boş yere harcadığımı düşünüyordum. Bu hemen hemen her gün yaşanıyor, vaktim boşa gidiyordu.
Peki, bu zamanı sosyal medyada değil de başka işler için değerlendirsem neler yapabilirim diye düşündüm. Evet, oturdum ve düşündüm. Öncelikle namazımı paldır küldür kılmak yerine erkânına uygun bir şekilde kılabilirdim. En az elli sayfa kitap okuyabilirdim. Başta annem olmak üzere bütün sevdiklerimi arar hâl hatırlarını sorar onları mutlu edebilirdim. Evet, sosyal medyada çok fazla zaman kaybediyordum. Birkaç gün düşündükten sonra (zor da olsa) Instagram hesabımı kapatmaya karar verdim. Bundan böyle her gün burada harcadığım zaman kadar kendime ve yakınlarıma vakit ayırmaya da söz verdim.
Alışkanlık perdesini kaldırınca
Alışkanlık ya hani, ilk birkaç gün elim sürekli telefona gitti. Instagram uygulamasını aradı. Uygulamayı sildiğimi sonradan hatırladım. Ah bu alışkanlıklar… Başımıza ne geldiyse bunlardan geldi! Neyse ki bir süre sonra peyderpey telefondan ayrılmaya başladım. Aramızda büyüyen bir soğukluk baş gösterdi. Bu bana neler kaybettiğimi haber veriyordu. Takip eden günlerde uzun zamandır kitap okumadığımı fark ettim. Bu benim için önemli bir kazanımdı. Kitaplığımı hatırladım.
Bu son iki ayda Mustafa Kutlu ağabeyin “İyiler Ölmez” isimli hikâye kitabını, Merhum Fuat Sezgin hoca ile yapılan söyleşilerin bir araya getirildiği bir çalışmayı, Rus Film Yönetmeni Andrei Tarkovski’nin (yıllardır içinden çıkamadığım) “Şiirsel Sinema” isimli kitabını okuyup bitirdim. Ayrıca mesleğim icabı Osmanlı Devleti döneminde sinemanın seyri üzerine bir dizi araştırma yapma imkânı buldum. Tazelenmiş, yeniden doğmuş gibiydim. Kitap okumaya, bir kitapla arkadaş olmaya, başka bir akılla sohbet edip yeni şeyler öğrenmeye ne kadar da ihtiyacım varmış meğer! Gereksiz alışkanlıklar zihnim ve aklım üzerinde ne kadar da kalın bir perde imiş!
Sanal bağlardan sıla-i rahime
Ardından başucumdaki pırlantayı ne kadar ihmal ettiğimi fark ettim. Şu sosyal medya derdine düşmeden önce, elimin ermediği zamanlarda erenim, gözümün görmediği yerlerde görenim olan anneciğimi her cuma günü arar, hayırlı cumalar diler, gönlünü ve duasını alırdım. Uzun süredir onu yeterince arayıp sormamıştım. Çünkü Allah vergisi o kıymetli zamanımı sürekli boş yerlere harcamakta inanılmaz başarılıydım. Bugün birbirine uzak şehirlerde yaşadığımız için onu sıklıkla gidip görme imkânım olmuyor. Ancak artık en azından her cuma onu arayabiliyorum.
Neyse… Derken, akraba ve dostlarımla da daha sık görüşür oldum. Hem telefonda hem de bir yerlerde buluşup bir çay içecek kadar muhabbet etmeyi başarıyoruz. Eskilerden konuşuyor, göçüp gidenleri yâd ederken kalan ömrümüzün hayrını diliyoruz. İş hayatı ve tecrübeleri üzerine çok doyurucu sohbetlerimiz de oluyor. Dostlar güzel. Hepimizin, alnımızın terini silecek bir dosta ihtiyacı var. Kalbimizi huzurla dolduracak bir ekibimiz olmalı.
Eve dönüşün ferahlığı
Bu arada ben bir babayım. Evlatlarım var. Onları fazla ihmal ettiğimi düşünüyorum şimdi. Artık her hafta sonu haftalık ders tekrarlarını birlikte yapıyoruz. Yeniden matematik, fen bilgisi, din kültürü, dil dersleri görmek çok eğlenceli benim için. Öğrenmek keyifli. Bu arada itiraf edeyim, matematik dersindeki mantık konusu çok zor. Hâlâ öğrenemedim. Bu böyle gider.
“Instagramı kapatmışsın nasılsın?” diye soruyorlar; “Toparlanıyorum, kendime geliyorum” diye cevap veriyorum. Evet, öyle, kendime ve çevremdekilere daha fazla vakit ayırarak gitgide kendime geliyorum.
Bu yazıdaki amacım size sosyal medyadan uzak durun demek değil elbette. Uzak dursanız güzel olur o ayrı konu. Bu sosyal medya bir zaman öğütücü gibi çalışıyor. Bize hissettirmeden birçok değerimizle aramızı açıyor. Bizi uyutuyor. Önceliklerimizi o belirlerken; bize yapay, gereksiz gündemler oluşturuyor.
Zaman inatçı. Onu geri getiremeyiz. Bir anda ömrünüzün en verimli yıllarını bir yerlerde haddinden fazla zaman harcayarak kaybettiğinizi görebilir ve bundan büyük pişmanlık duyabilirsiniz. Son pişmanlık fayda vermez. Merhum Necip Fazıl Kısakürek gibi şiir yazdırmasın bize bu devran!
Kim bilir nerdesiniz, Geçen dakikalarım? Kim bilir nerdesiniz? Yıldızların korkarım, Düştüğü yerdesiniz; Geçen dakikalarım.
İnsan yüzü ekrandan güzel
Lütfen unutmayın; bir aileniz, kardeşleriniz var. Dostlarınız ve de sevdikleriniz. Sizi bekleyen uzunca bir ömür var. Vaktinizi güzel işlerle, verimli kullanın. Ben sosyal medya kullanacağım diyorsan da benim gibi yaka paça sıvalı hâlde saatlerce zaman harcama. Her şeyin bir zamanı olsun. Her şey kararında yürüsün. Biz vaktin çocuklarıyız. An neyi gerektiriyorsa onunla meşgul olmalıyız. Ders ise ders, ibadet ise ibadet, eğlence ise meşru sınırlar çerçevesinde eğlence.
Duyduk duymadık demeyin; ben Instagram’ı kapattım. Pişman değilim. Aksine, gün geçtikçe ne kadar yerinde bir karar verdiğimi daha iyi anlıyorum. Oh olsun. Darısı diğer hesaplarımın başına. Darısı sizlerin de başına…
Not: Yazı tamamlandıktan sonra Facebook hesabı da kapatıldı.