Irak, İslâm Medeniyetinin en önemli köşe taşlarından biri olan bir coğrafya. Bir zamanlar eyaletimiz olan bu topraklar 1. Dünya Savaşı’ndan sonra İngilizlerin planları çerçevesinde Osmanlı’dan kopartılmış ve uzun süre kargaşayla burun buruna, diken üzerinde yaşamaya mahkûm bırakılmıştı. Iraklılar açısından bu psikolojinin sona erdiğini söylemek maalesef mümkün değil. Uzun süre ülkeyi yöneten Saddam Hüseyin döneminde korku üzerine de kurulu olsa bir istikrar vardı. Fakat ABD’nin 2003’teki işgaliyle devrilmişti. Saddam Hüseyin bir diktatördü. Fakat onun gidişinin ardından Irak bir türlü gün yüzü görmedi. Ülkede bulunan farklı etnik gruplar arasındaki fay hatları keskinleşti. ABD askerlerinin ülkeyi terk ettiği 2011’den sonra da kaos giderek derinleşti.
Ülkede bir süredir hükümet krizi yaşanıyor. 10 Ekim 2021’de seçim yapılmasına rağmen hükümet kurulamadı. Bu, işgal sonrası Irak için aslında çok da şaşılacak bir durum değil. Çünkü ülke kaos ve kriz kavramlarıyla özdeşleşmiş durumda. Asıl sorun, dış güçlerin farklı etnik unsurlar arasında mesele çıkararak istikrarsızlığı sürekli hale getirmesi.
Ülkenin üçüncü ana unsuru olan Türkmenler, kurulacak kabinede kendilerine bakanlık verilmemesinden endişeli. Yoğun olarak Araplar, Kürtler ve Türkmenlerden oluşan Irak’ta Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı makamının da bu üç unsuru temsil edecek şekilde düzenlenmesi gerektiğini vurgulayan Türkmenler, içerisinde Türkmenlerin olmadığı hiçbir siyasî denklemin başarılı olamayacağını belirtiyorlar. Öyle görünüyor ki bağrında İmam-ı Azam’ları, Seyyid Abdülkadir Geylânî’leri barındıran Irak’ta belirsizlik devam edecek.