Doğu Avrupa’da kriz başladığında, Moskova yönetiminin haklı ya da haksız olduğuna bakmaksızın, zihni Batılı değerlerle kodlanmış herkesin aklından geçen şuydu: “Rusya yaş tahtaya bastı. Ve bedelini çok ağır ödeyecek!” Oysa Ukrayna’da Zelenski’nin iktidara gelişi, Putin’i köşeye sıkıştırma planının son aşamalarından biriydi. Karadeniz NATO tarafından kuşatılıyor, başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) olmak üzere Rusya’yı potansiyel tehdit olarak gören Batılı devletler tarafından Ukrayna, Rusya’ya karşı adeta bir bariyer olarak kullanılmak isteniyordu. Zelenski de önceki hayatında olduğu gibi kendisi için yazılan oyunu oldukça iyi oynuyordu. Netice itibarıyla Rusya Ukrayna topraklarını işgal etti. Masumlar ölmeye, yersiz yurtsuz kalmaya devam ediyor. Zelenski kendince kahramanlık hikâyesi yazarken Putin adım adım hedefine doğru ilerliyor.
İşgalin üzerinden yedi ay geçtikten sonra Rusya Ukrayna topraklarının yüzde on beşini ilhak etti. Putin bunu dünyaya meydan okurcasına duyurdu. Ne ilginçtir ki Ukrayna’yı Ruslara karşı kullanan NATO ülkeleri böyle bir meydan okuma karşısında bile seslerini çıkaramadılar. Avrupa’nın durumu ortada. Fakat kendisinin “tek güç” olduğu varsayımını hakikatmiş gibi dünyaya kabul ettirmeye çalışan ABD’den bile birkaç cılız çıkıştan ve yine bir ambargo tehdidinden başka bir tepki gelmedi.
Rusya Devlet Başkanı Putin, 1991’de dağılan Sovyetler Birliği’ni tekrar inşa etme olarak tanımlanabilecek büyük bir projenin ana unsuru olarak 1999’da başbakan, 2000’de de Devlet Başkanı olarak görevlendirildi. Vazifesini de hakkıyla yapıyor. Öyle görünüyor ki Ukrayna’da istediğini tamamen alana kadar da geri adım atmayacak.