Değer, hayatımızda tıpkı yemek yiyip su içmek kadar hayati bir önem taşır. Çünkü bir taraf karnı doyururken diğer taraf ruhu ve kalbi doyurur mutlu eder.
İnsanın kendini değerli hissetmesini ne ailesi ne arkadaşları ne eşi ne de çocukları sağlar. İnsan önce kendi kendine değer vermeli ve kendi kıymetini kendi bilmelidir.
Bu zamana kadar hepimize karşımızdakilerin gözünden bizim için biçtikleri değeri dikkat almamız öğretilmiştir. Daha küçük yaşlardan itibaren eksik dayatılan bu durum bugün aslında kendimizin değerini bilmeyi öğrenemediğimizin en açık ispatıdır.
İnsanları günlük yaşantısında hemen hemen her konuda karamsarlığa iten özel ve iş hayatında kendi özgüvenini zedeleyende bu değersizlik hissi olur.
Tabi ki sevdiğimiz insanların bizlere özen göstermesi kendimizi önemli ve değerli hissettirmesi de mutlu olmamız için gereklidir. Ancak burada dikkat edilmesi ve ayırt edilmesi lazım gelen şey, değeri sürekli karşımızda aramak olmamalıdır.
İnsan kendini sadece özel günlerde hatırlandığında veya kendisine türlü türlü jestler yapılıp hediyeler alındığında değerli hissetmemelidir.
İnsanın kendisi zaten bir değerdir. Hatırlansın ya da hatırlanmasın, sevilsin ya da sevilmesin, aransın ya da aranmasın burada önemli olan şey kendi öz benliğidir. Sabah olduğunda aynaya gülümseyerek bakmaktır kendisini değerli kılan ya da kendine tek başına eksiksiz muhteşem bir kahvaltı hazırlamaktır. Bahçesinden en güzel çiçekleri başkası için değil, kendisi için toplamaktır. Sadece çevresine değil, kendisine de ara ara küçük hediyeler almaktır.
Her insan istiridyenin içinde saklı olan bir inci tanesi gibidir. Allah Teala bir su damlasından insana dönüşme yolculuğumuzda aslında bize bu değeri en baştan vererek göstermiş ve öğretmiştir.
Kısaca insanın kendini değerli hissetmesi için önce kendisine ihtiyacı vardır. Kişiye kendisini değerli hissettiren en önemli şeyde özünde bu bilinç ve farkındalık olmalıdır.